Müzeyyen: Diyelim ki gitmedim. seninle beraber olmaya devam ettik. Ne değişecekti? Ne yapacaktık?
Arif: Sevişirdik.
Müzeyyen: Başka?
Arif: Sabahları beraber uyanırdık. Ben senden önce kalkardım. Senin uyuyuşunu izlerdim, sonra sen uyanırdın. Bana gülümserdin.
Müzeyyen: Sonra?
Arif: Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum, o ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim.
Müzeyyen: Sonra?
Arif: Sonra, en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum.
Müzeyyen: Güzelmiş.
Arif: Sonra dışarı çıkardık. Dışarda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyaret etmeye giderdik.
Müzeyyen: Gider miydik gerçekten?
Arif: Hıhı. Giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orada öylece ağlayışını izlerdim senin. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra… Sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.
Tabii ki de bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama kadınların âdet döneminde yaşadıkları ile ilgili benim ufak bir tahminim var. Örnekle açıklayayım isterseniz: Diyelim ki çok yoğun bir gün geçirdiniz ve tek isteğiniz duşunuzu alıp güzel bir yemeğin başına oturmak. Yemeğin ardından da şöyle televizyon karşısmda uzanıp uyuyakaldınız mı değmeyin keyfinize. Öncelikle duşa giriyorsunuz. Uzun bir uğraş sonucunda ideal sıcaklığın birkaç derece üzerindeki bir sıcaklığa getirdiğiniz suyun altına giriyorsunuz. Suyun birkaç derece fazla olması önemli çünkü sıcak suyun vücudunuza çarptığında oluşturduğu o hafif yanmanın tüm yorgunluğunuzu söküp attığına inamyorsunuz. Gözleriniz kapalı, birazdan yiyeceğiniz yemeğin hayalini kurarken sıcak suyun başınızdan aşağı terapi şeklindeki akışı altında dakikalarca durabilirsiniz. Bu arada, siz duşta tam Nirvana'ya ulaşacağınız sırada anneniz, babanız ya da eşiniz mutfaktaki suyu kullandığından dolayı size gelen su aniden soğuyarak banyonun içinde oldukça makul bir yüksekliğe sıçramanıza neden oluyor. Siz musluk ile durumu düzeltmeye çabalarken hemen peşinden gelen kaynar su tarafından kutsandıktan sonra delirdiğiniz ve içinizden saydırdığınız o birkaç saniyeyi düşünün. Hah, işte o anı hiç unutmayın. Çünkü bana sorarsanız eğer kadınların âdet dönemindeki hormon değişik likleri neticesinde hissettikleri, muhtemelen yukarıda anlatmaya çalıştığım durumun uzun süreye yayılmış hâli olabilir.
İşte 90'larda böyle şeyler düşündük biz sevgilim
Düşndük şiir yazınca temizlenir ülkemiz.
Şimdi İkbal cennette, Tarık Ali İngiliz
Merminin de biliyorsun, bini bir para
Ve diyelim ki Humeyni'yi de seviyorum Jack Daniel'ı da
Diyelim ki ev kirasından muaftır bütün şehir
Diyelim ki zalimler de centilmen olabilirler...
Bana duyduğun sevgiyi azımsasana!
- " (…) Argonotlar, mühim olan yaşamak değil, denizlere açılmak, derlermiş.
Marazi bir duyarlığı olan Argonotlar olarak, biz de diyelim ki, hissetmektir mühim olan, yaşamak değil..."
Gel Zoya, açıkça konuşalım seninle
Yollarımız ayrılacak nerdeyse;
Farklı yollara uzamasın yollar bir,
İnan, sonun başlangıcı geldi demektir.
Anımsar mısın Dubna’yı, ak kundaklar içinde,
Anımsar mısın, hani piyano çalıyordun sen
Anımsar mısın, birden başını çevirmiştin klavyeden
Nasıl da bomboştu, yüzün, ne denli beyaz
Bir şey öylesine
konuştuklarımızın hepsi saçma, dedi, diye düşündüm, ne dersek diyelim saçma ve yaşamımızın tümü de başlı başına bir saçmalık. Ben erken kavradım bunu, düşünmeye başlar başlamaz kavradım, biz yalnızca saçma şeyler söylüyoruz, söylediğimiz her şey saçma, ama bize söylenen şeylerin de hepsi saçma, yani söylenenlerin hepsinin saçma olduğu gibi, bu dünyada yalnızca saçma şeyler söylendi şimdiye kadar, dedi, gerçekten ve doğal olarak da yalnızca saçma şeyler yazıldı, elimizdeki yazılı metinlerin hepsi saçmalık, tarihin kanıtladığı gibi yalnızca saçmalık olabilecekleri için, dedi, diye düşündüm.
Biz sadece saatlere bakarak o vakte sabah diyoruz ama gerçekte sabah değil. Sabah demek içinde hiç olmazsa küçücük bir umut barındıran zaman demektir. Umut yoksa da heves vardır.İkisi de yoksa o vaktin adına neden sabah diyelim, gecenin devamı deyip geçeriz.
Bizim kuşağımız hapisanelerden geçti. Girip çıkmayan yoktu. Nâzım Hikmetten başlayarak Sabahattin Alilere, Orhan Kemallere… Sait Faikin sağlığında kazandığı bütün para, 3 bin lira… Bu çağda hapisane bitti, diyelim. Bitti, ama ağır baskılar var hala. İnsanlar yazılarından dolayı suçlanıyor, kitap toplanıyor… Diyorum ki, demokrasi önce bir ulusun onurudur. Demokrasiye geçmek, demokrasiyi uygulamak en büyük onurlarından biridir. Ülkemizin demokrasiye geçmesi için biz bütün yazarların, bütün aydınların çok çalışmamız gerek.
-Peki bu irade nasıl bir şeydir? Hem insanın iradesinin özgür sayılamayacağından söz ediyorsun hem insan yeter ki iradesini belli bir amaca yöneltsin, o zaman bu amaca kavuşabilir diyorsun.
+İyi ki sordun. Hep soracaksın, hep kuşku duyacaksın. Şimdi sorduğun şey çok basit. Diyelim, bir pervane iradesini bir yıldıza ya da bir başka şeye yöneltmek istedi, asla başaramaz bunu. Hatta böyle bir şeye de kalkışmaz hiç, yalnızca kendisi için bir anlam ve önem taşıyan, kendisinin gereksinme duyup mutlaka ele geçirmek zorunda olduğu şeye bakar. Ve bu konuda inanılmayacak işlerin bile üstesinden gelir. Öyle tılsımlı bir altıncı duyu geliştirir ki, bir başka hayvanda böyle bir duyuya rastlanmaz! Kuşkusuz biz insanların etkinlik alanı bir hayvanınkinden daha geniştir, ilgi duyduğumuz nesneler daha çoktur. Ama biz de hayli dar bir çemberin içinde hapsolmuş yaşarız, bu çemberin dışına çıkmak elimizden gelmez. Elbette falan ya da filan şeyin hayalini kurabilirim, örneğin ille de Kuzey Kutbu'na gitmem gerektiğini geçirebilirim kafamdan ya da bunun gibi bir şey, ama istek benim kendi içimden kaynaklanıyor ve varlığım gerçekten böyle bir istekle dolup taşıyorsa, ancak o zaman belli bir şeyi yeterince güçlü şekilde arzulayıp gerçekleştirebilirim. Böyle bir durumu yaşar da, sana kendi içinden yapman buyrulan bir şeyi yapmaya kalkarsan başarıya ulaşabilir, o zaman iradeni bir arabanın önüne koşulan beygir gibi söz konusu işe koşabilirsin.