Dostoyevski'nin erkekleri, kadınları bildiğimiz gerçekliğe değil, ama ikinci bir gerçekliğe aittirler. Bizi etkileyen toplumsal kurallar, fiziksel yasaklar, alışkanlıklar kaldırılacak olsa biz nasıl olacaksak işte onlar da öyle kişilerdir. Bunlar sizin gibi, benim gibi insanlardır, ama eylemden önce, sözden önce alınmışlardır. Onlar, eğer şöyle olsaydı... belki bizim de yapmış olacağımız şeyleri yaparlar. Onlar, eğer böyle olsaydı... belki bizim de söyleyebileceğimiz şeyleri söylerler. Dostoyevski bu "eğer"i atıyor. Şart kipini tanımıyor o. Kahramanlarını, düşündükleri gibi konuşturuyor, düşündükleri gibi davrandırıyor. Kişileri madde çerçevesinde devinen düşüncelerdir. Yeraltı adamı, Raskolnikov, Stavrogin, Kirillov, Şatov, Verkovenski, lvan Karamazov, bu insanların topunu bir düşünce kamçılar. Bu düşünceyle, bu düşünce için yanıp tutuşurlar. Konfor, para, toplumsal konum sorunları onları hiç ilgilendirmez. Ayaklarının dibine gelen, ellerinin, dişlerinin altında bulunan, gözlerinin önünde serilen şeylerle ilgilenmezler, onlarla alay ederler. Gerçekle düş arasında bir sınır tanımazlar. Birinden öbürüne geçerler. Dünyayı genişletirler.