Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Merhametsiz karanlık içindeyim Ne zaman güneş doğacak bilmiyorum Mavi denizlere mor dağlara karşı Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum Bütün şarkılar gibi kederli Sokaklar, caddeler, evler bomboş Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi Akıtır taşa, toprağa kanımı Dünya seninle aydınlık ve güzeldi Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı Yanmaz elinin değmediği ışıklar Gel, o şarkıyı beraber söyleyelim Tut ellerimden beni aydınlığı çıkar Tut ellerimden beni aydınlığa çıkar Yumdum gözlerimi seni düşünüyorum Mavi denizlere, mor dağlara karşı Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ümit Yaşar Oğuzcan
Köpeğin de fakiri var. Köpeğin fakiri yerleri koklaya koklaya yürür. Gel kuçu kuçu dersin gelmez, hoşt dersin gitmez. Ba­şını okşayacak olursun ısıracakmış gibi hırlar, tekme atacak gibi yaparsın döner gelir bacağına sürtünür, her türlü yala­kalığa başlar. Geceleri, duvarlan sigara dumanından sarar­mış alçak tavanlı odalarda, hayatınız sıçıp sıvanmışken, ku­lak kabartın; dışarıda, bomboş sokağın ortasında, ulur gibi, acıyla havlayan köpekleri duyacaksınız. Pencereye gidip sa­ğa sola bakacaksınız, yoklar. Hiç kimseye değil, sadece ka­ranlığa karşı havlayan köpekler, birden havlayıp birden su­sar ve yok olurlar. Sebebi çok basit, fakirlik Ama hikaye­miz bu değil.
Reklam
Yanan ormanda elli gün
Fakir ve evi bomboş olan Ramazan evini çıtayla ısıtmış.Evine tatlı olarak geçen yıl yarım kilo bal girmiş.Onu da öteki köylerden bal satmaya gelen birisiyle buğdayla değişmiş.Bütün derdi çabası ormanları atlatıp bir kaç dönüm tarla çıkarabilmek.Şu ormancılarda vicdan merhamet arama halimizi görüyorlar sefaletinizi görüyorlar.
Sayfa 130 - YkyKitabı okuyor
“Hardin’in tilki suratı her zamankinden ince, her zamankinden kurnazdı, soğuk sarı gözleri daha bir sürüngenimsiydi. Ya da belki köpek balığımsıydı, kesintisiz bir hırsla dolu bir ifade hariç cansız ve bomboş. Bir köpek balığı nasıl beslenirse Hardin de yaşamını öyle sürdürüyor, dikkatini çeken her şeyi gövdeye indiriyor, sıcak ve karanlık midesine yolluyor, içinde beslenebileceği ne varsa emiyor, beslenemediklerini de tükürüp atıyordu. Sinsi gülüşün, yılların ona giydirdiği efsanelerden örülme kumaşın ardında mücevher gibi bir kötülük çekirdeği vardı. Hardin bu efsanelerde şeytanın, çocukluk kâbuslarının dişli pençeli canavarlarının yerini alıyordu.”
Holden KitapKitabı okudu
süt ve bal
oldukları gibi görmüyorsun insanları olabilecekleri gibi görüyorsun kendinden veriyor, veriyorsun onlar her şeyini çekip alıncaya ve için bomboş kalıncaya dek
Rupi Kaur
Rupi Kaur
Gökteki ay ve yıldızlar ışıltılarını geri kazanmıştı, etrafta balık ağından damlayan suları andıran şıpır şıpır bir ses vardı. İhtiyar bu sesin su sesi olmadığını biliyordu, ses ne ağaçlardan, ne otlardan, ne de böceklerden geliyordu;bomboş uzanan gecenin sesiydi bu, aşırı sessizliğin derinliklerinden gelen sessizliğin sesiydi
Sayfa 18 - Jaguar Kitap
Reklam
"Ağlarsam ayıp olur mu?" "Ağlamak asla ayıp değildir,sersem. Niye ki?" "Bilmem, henüz alışamadım. Içimdeki kafes bomboş kaldı sanki..."
Var olan yoklukların ömrünü sürüyorum! Aşklar bomboş kuruntu,hürriyetler esaret! Yalnız “Rakip” ismiyle Allah’ı görüyorum! Bir yokluk ki,bu dünya,var olandan işaret…
Oysa...
onların kalpleri de seninki gibi sanıyorsun herkes o kadar yumuşak o kadar şefkat dolu olamaz oysa. olduklar gibi görmüyorsun insanları olabilecekleri gibi görüyorsun. kendinden veriyor, veriyorsun onlar her şeyini çekip alıncaya ve için bomboş kalncaya dek.
Sayfa 106Kitabı okudu
Hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey. Ölmüşüm gibi. Bomboş.
Reklam
boş, bomboş mahluklardı. Yaptıkları münasebetsizlikler hep buradan geliyordu. İçlerinin esneyen boşluğu karşısında ancak başka başka insanları istihfaf ve tahkir etmek, onlara gülmek suretiyle kendilerini tatmin edebiliyorlar, şahsiyetlerinin farkına varıyorlardı
“ortasına gelmişsin hayatın ve içindeki çölden başka hiçbir kazancın olmamış. ellerin bomboş.”
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür. İşler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocuklarım hastalıkları, eğitimleri. Kâh birilerini konuk etmek, birilerine gitmek gerekir; kâh filancayı seyretmek, falancayı dinlemek. Ne olsa kentte her an bir, bazen de bir anda iki, üç görmezden gelinemeyecek ünlü kişi vardır. Kâh kendinizin, aileden birilerinin, kâh öğretmenin, yardımcı öğretmenin, dadının hastalıklarının tedavisi gerekir; hayat boş, bomboş işlerle doludur. İşte biz de bu şekilde yaşıyorduk ve birlikte yaşamanın sancısını daha az hissediyorduk. Ayrıca ilk zamanlar yeni bir kente, yeni bir daireye yerleşmek gibi harika bir uğraşımız vardı, bizi oyalayan bir başka şey de kentten köye ve köyden kente gidip gelmelerdi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.