Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kucaklanmak öyle güzeldi ki. İlişkileri basit, sözsüz, rahatlatıcı hareketlerden ibaret olsa ne güzel olurdu. İnsanlar neden konuşmayı öğrenmişlerdi ki?
İnsan kutsal yerlere bile bazen ne kadar hırsla girer. Boş koltuk bakar size: toplantıya gitmiştir, yani yandaki odaya gitmiştir. Olmaz, rahatsız edilemez. Girilemez. Canım nasıl olur? Her dakika meşgul değil ya. Olmaz derler koro halinde hademeler, memurlar, şefler, sekreterler, müdür yardımcıları: giremeyiz, yapamayız. Bizi nasıl karşılayacağı belli olmaz, ne diyeceği belli olmaz, ne yapacağı BELLİ OLMAZ. Doğru, öyle ya! Ya imzalamazsa? Gördün mü derler hep bir ağızdan. Hemen sönersiniz, pişman olursunuz heyecanınızdan. Bir an kendini unutup Allah’a isyan eden günahkâr bir kulun çöküntüsü. Büyük bir boşluğa düşersiniz.
Sayfa 97 - İletişim Sinan Yayınları İkinci Bölüm
Reklam
Yorgun değilim, uykum da yok, ne kederliyim ne de neşeli, isteklerimle seni kendime çekmeye gücüm yok, oysa tesadüfen sağımda adeta benim için hazırlanmış gibi görünen boş bir koltuk var , iki yanımdan zaptedilmiş bir haldeyim ve bundan kurtulamıyorum.
. Ölüm ölmez bilirim. Ama babası ölmüş bir çocuğun en çok dilediği şeydir belki de ölümü öldürmek. Ölümü nasıl izah eder ki o çocuk? Artık kapının önünde ayakkabıları olmayacak babasının , oturduğu koltuk boş kalacak, ufak masada gözlüğü olmayacak ya da artık hiçbir vakit evleri babası kokmayacak. Hatta öyle olacak ki kimse ona babası gibi kızmayacak ve belki de bunun için ağlayacak. Sonra telefonda dahi olsa o sesi hiç duymayacak. Artık geceleri korksa da ağlamayacak. Kimse babasının aldığı kadar sıcak bir ekmek almayacak ve bu çocuk hiçbir zaman babasıyla yemek yediği kadar doymayacak. . .
"Bana gelince, ben umut etmezdim. Hem de asla. Umut dediğin şey bağımlılık yapardı ve ona bel bağlamaya başlardın. Bu kadar zalim bir dünyada koltuk değneklerine ihtiyaç duymayı reddediyordum."
Kahvesinden aldığı ikinci yudum daha büyüktü. Canını acıtan cümleler kuracaktı belli ki. Bense sadece susuyordum. Susmanın acıya en etkili yoldaş olduğunu babam ölünce öğrenmiştim. Henüz on altı yaşındaydım babamı kaybettiğimde. Annemle yan yana günlerce susmuştuk. Gözyaşlarımız, babamın kapı önünde duran, kapıdan girdiği an hemen giyebilsin diye burnu içeri doğru bakan yünlü terlikleri, annemin kırk yıllık el emeği dantel fiskos örtüsünün üzerinde kalmış kalın çerçeveli yakın gözlüğü, her pazar dünyanın en önemli işi ciddiyetiyle çözdüğü ama ömrü vefa etmediği için o pazar masa üstünde yarım kalan bulmacası babamın yokluğunun acısını yeterince haykırıyordu. Duvarlar konuşuyordu, her akşam âdeti üzere kahve içmek için oturduğu berjer koltuk konuşuyordu, masaya babam için koyduğumuz boş kalmış tabak konuşuyordu, gözlük, gazete, terlik konuşuyordu... Evde bu kadar çok acı ses varken bizim konuşmamıza zaten gerek kalmamıştı. Üstelik sardunyaya dadanan yaprak bitini bile ilaçlamaya kıyamayacak kadar kalbi sevgi pompalayan bir adamın ölüm nedeni kalp damarlarının tıkalı olması ise bunun ardından ne denilebilirdi ki? Biz de annemle susarak birbirimize yoldaş olmuştuk. Acının ağırlığını taşıyacak kadar güçlü kelimeleriniz olmadığında susmak yapılabilecek en ehven şeydi, beraber öğrenmiştik.
Sayfa 149Kitabı okudu
Reklam
Bana gelince, ben umut etmezdim. Hem de asla. Umut dediğin şey bağımlılık yapardı ve ona bel bağlamaya başlardın. Bu kadar zalim bir dünyada koltuk değneklerine ihtiyaç duymayı reddediyordum.
Kimi Gün Kimi gün alıp başım gidiyordu. Su gibi çekiliyordu. Testiler boş. Dokunsan yaprağını dökecek ağaç. Koltuk oturmak için değil, bu fincan Çirkin, bu çay tatsız, bu ekmek zehirli. Ölü kuşlara benziyor kelimeler. Kimi gün durup dururken sönüyordı Artık el yordamıyle...
Sayfa 49
Sağduyu dediğin şey, insanların genellikle kendi önyargılarına verdikleri isimdir.
Utanmak
"Şunu tutar mısın" dedi. "Tutarım" dedim. O önde, ben arkada otobüse bindik. En arkada boş bir koltuk vardı. Oraya kadar aynı şekilde yürüdük. Herkes bana bakıyordu, utanır gibi oldum. Çünkü elimdeki, adamın iki koltuk değneğinden biriydi.
Reklam
" Bana gelince, ben umut etmezdim. Hem de asla. Umut dediğin şey bağımlılık yapardı ve ona bel bağlamaya başlardın. Bu kadar zalim bir dünyada koltuk değneklerine ihtiyaç duymayı reddediyordum."
… insanın kalbine hayatta olan çocuklarının minik hayaletlerinin yerleşmesinin ne kötü olduğunu düşündü; çocuklar büyümelerinin sürekli bir matem hissi yaşattığını asla bilemezlerdi, bilseler de bundan nefret ederlerdi.
… ama köprünün altından çok sular akmıştı artık, Shirley geçmişin hiç bahsedilmezse silindiğine inanmayı yeğliyordu.
… Gavin’in pasifliği ve ihtiyatlılığı onda kadınsı bir zalimlik uyandırıyordu; onun bir kadın tarafından tokatlanarak uyandırılmasını, hizaya getirilmesini ya da tartaklanmasını görmeyi çok isterdi.
1.407 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.