Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mobbing Bank Uyarıyor!
Seçim Sizin Sandık olmadan bir seçim bu. Türk, çağa uygun insanlık fikrinin yeniden ortaya çıkması demektir. Türk bir ırk ismi değildir. Irkları bir arada insanlık adına yaşatan şemsiye kimliğin adıdır.
Atsız başlangıçta dergiyle fiilen de meşgul oluyor ve yoruluyordu. 01 Ekim 1950'de Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta “Bu Orkun dergisi böyle giderse benim imanımı gevretecek. Bir tashîh memuru tuttuk ama daha iş kıvamına girmedi." demektedir (Hacaloğlu 2013: 43). Yine Yılanlıoğlu'na yazdığı 11 Ocak 1951 tarihli bir mektubunda ise
Reklam
Bu dünyayla işin yok senin İnsanların var olduğu sirkte Maymun olmana gerek de yok Yalnızca bana, yalnızca bana Arada bir fırsat yarat Artık sende bir tanrısın...
Artık velîlerin ahvâline, hayatlarına ve düşüncelerine ait elime ne geçerse okumaktayım. Bu arada Celâl Bey'in berber dükkânında sıramı beklerken o da bana, Hazret-i Mevlânâ hakkında Ziya Şakir'in ve Abdülbâkî Gölpınarlı'nın kitaplarını yüksek sesle okuturdu. Mevlânâ' nın hayatı ne kadar ilgimi çekmiş, bana ne ilhâmlar vermişti! Ama, gene de, bunların hiç biri beni tatmin etmiyordu. Bu rivâyetlerin merâkımı tahrik etmede olumlu bir yanı olduğunu kabûl etmekle beraber, kısa zamanda, bunlara dayanarak hiç bir mânevî olgunluğa erişilemeyeceğini ve mutlaka kâmil bir mürşidin insanın elinden tutarak onu sabırla yetiştirmesi gerektiğini idrak ettim. Ama öyle bir zât neredeydi? Farz-ı muhâl, böyle bir zât karşıma çıkmış olsaydı acaba ben onun eğitimine lâyık mıydım? Böyle bir yeteneğim var mıydı? Bu zâtın bana vereceği eğitimi acaba hazmedebilecek miydim?
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Bu arada, hızla akan ürkünç bir nehir gibi, O soluk kapıdan içeri İğrenç bir kalabalık sonsuzca akın ediyor Ve kahkaha atıyor - ama artık gülümsemiyor .
Sayfa 17
Reklam
Allah onlardan razı olsun
Medine'den ayrılmadan önce, son ere kadar hepsinin, bu arada çeşitli yaralar alarak vücutları âdeta delik deşik olmuş, kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış gazi Mehmetçiklerin, birbirlerine sokulup birbirlerine yardım ederek, halsiz, mecalsiz bir durumda, son defa Harem-i Şerif'i ziyaretle Ravza-i Mutahhara'ya yüzlerini gözleri- ni sürerek dualar ede ede yaptıkları veda ziyareti görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk'e diş biler hâle getirilmiş bazı sözde Araplar bile bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamamışlardı. Bizimle beraber Medine'de kalıp aylarca süren muhasaranın her türlü sıkıntısını çekerek açlığına bile katlanan yerli Araplar ise, tam bir matem havası içinde hüngür hüngür ağlıyorlardı. Medine-i Münevvere'den çıkan askerimize, Medine halkı; "Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz? Siz buralardan gittikten sonra bizi birbirimize kırdıracaklar." diyerek gözyaşları döküyorlardı... Bu tarihten sonra, Medine'den Mısır'a kadar bir- çokları, cesur ve yiğit olmasını istedikleri çocuklarına "Fahreddin" ismini vereceklerdi. Neferler arasında ise, "Fahreddin Paşa nasıl olsa yine buraya gelecek, gelir. Kaçıp Medine'de aç da, susuz da olsak bekleyelim, ama esir olmayalım!" yeminleri ediliyordu. 45 Ama öyle yahut böyle, o günler için her şey bitmişti... Medine'de kalan, artık yalnız mücahid Mehmetçiklerin, Hz. Peygamber'e (s.a) komşu kabirleriydi... Allah Teâlâ, bu vesileyle, tüm şehid ve gazilerimize rahmet etsin, Rasûlüne komşu eylesin.
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
"Sen bütün viskilerden, bugüne kadar yediğim ve içtiğim her şeyden daha lezzetlisin. Kalmaya geldin değil mi?" diye sordu Clay. Cevabı bir de ondan duy- mak istiyordu. Julia evet anlamında kafasını salladı. "Kalmaya geldim." "Artık kaçmak yok." "Artık kaçmak yok," diye tekrar etti
Sayfa 300
Kimse sinemaya gitmiyor, dolayısıyla film de çekilmiyordu. Zar zor biriktirdiğimiz paranın bir kısmını Tuzla'daki yazlığa yatırmıştık. Çokaz bir paramız kalmıştı. Artık hepimiz evde oturuyorduk. Sadece Ali okula gidip geliyordu. Bu tatsız durumdan güzel bir haberle biraz olsun sıyrıldık. O'nun tiyatro turneleri sebebiyle ara verdiği üniversiteye devam hakkı doğmuştu. Mektubu aldığındaki mutluluğu görülmeye değerdi. Hemen Marmara Üniversitesi lletişim Fakültesi'ne gitti. 2. sınıftan kalan derslerinden sınava girmesi, bir üst sınıfa devam etmeye hak kazanması gerekiyordu. Bütün yaz Tuzla'dan Beşiktaş'a Fransızca dersi almaya gidiyordu. Aradan geçen yıllarda Fransızcayı unutmuştu. Bıkmadan, ara vermeden, büyük bir hevesle derslere gidiyor, evde aralıksız çalışıyordu. Eylül ayında sınavlara girdi. 3. sınıf öğrencisiydi artık. Bu arada parasızlık canımızı sıkıyordu. Çocuklara farklı yemek yapıyordum. Biz ikimiz daha çok çorba, makarna yemeyi tercih ediyorduk. Yine de mutluyduk. Allahtan yaşam tarzımız çok para gerektirmiyordu. Bu yüzden parasızlığımızı pek fark etmiyorduk belki de. Gelecek kaygısı boynumuzu büküyordu sadece… Ne yapacaktık?
Sayfa 26 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Başlarda burun kıvırdığım kitapta şunun finalinde kahkaha atmam ;)
“Sayılır. Arada arada bir de olsa Ay’a gidip geliyorum. Bu gece kısmetse yine yolcuyum.” Boş gözlerle bakıyorum adama. Hangimiz daha fırfırlı fıttırmışız acaba? “Çocuklar artık astronot olmayı hayal etmiyor.” Diye yakınıyor. “Öyle büyük hayalleri yok kimsenin. Kimsenin hayali bile yok.” Bir hayalim var mı diye düşünüyorum. Adam devam ediyor. “Tabii devir değişti.” “E tabii. Çelik de.”
Sayfa 158 - Hep Kitap
"...Bu arada çevrende insan kalabalığının canlı girdabının nasıl kükreyip dönendiğini duyarsın, duyarsın, görürsün nasıl yaşıyor insanlar – gerçeklikte yaşıyorlar, görürsün, yaşam onlar için ödünç alınmış değil, yaşamları uyku gibi, hayal gibi uçup gitmiyor, yaşamları sonsuza dek yenileniyor, sonsuzca gençler ve bir saatleri diğerine benzemiyor; o zaman nasıl da neşesiz ve sıradanlık ölçüsünde tekdüze oluyor korkak fantezi, gölgenin, fikrin kölesi oluyor, beklenmedik biçimde güneşi örten ve böylece güneşine çok değer veren, gerçek bir Petersburg'lunun kalbini sıkıntıya boğan ilk bulutun kölesi oluyor – o sıkıntıyla da nasıl bir fantezi doğuyor artık! Hissedersin sonunda yorulduğunu, sonsuz çabada yorulduğunu bu yorulmaz fantezinin, çünkü sonuçta olgunlaşırsın, önceki ideallerini geride bırakırsın: Küle kalıntıya dönüşürler; eğer başka bir hayat yoksa, onu bu kalıntılardan inşa etmek gerekecektir. Bu arada ruh hep başka bir şey diler ve ister! Ve hayalperest boş yere, külleri karıştırır gibi eski hayallerini karıştırır, o küllerde bir kıvılcım olsun bulmaya çabalar; onu üflemek, soğuyan kalbini canlanan ateşle ısıtmak ve ondan daha önceden tatlı tatlı gelmiş, ruhu huzursuz etmiş, kanı kaynatmış, gözlerinden yaşlar akıtmış ve kendisini görkemli biçimde kandırmış olan şeyi tekrar diriltmek için! Biliyor musunuz, Nastenka, nereye vardım? Biliyor musunuz artık kendi duygularımın yıldönümünü kutlamaya, daha önce hoş gelmiş, aslında hiç olmamamış bir şeyin yıldönümünü kutlamaya kadar varırdım – çünkü bu yıldönümü bütün o boş, amaçsız hayaller için kutlanıyor..."
İçinizdeki aydınlığı arttırdıkça çöken karanlık yarılıp yok olacak
"Bir cinneti yaşıyoruz ama bunu yüksek sesle söyleyemiyoruz. Basın teslim alındı. Üniversite teslim alındı. Adalet teslim alındı. Eğitim teslim alındı. Siyaset teslim alındı. Sermaye teslim alındı... Her gün bir evden gencecik bir çocuğun cenazesi kalkıyor. Her gün bir evden bir kişi hapishaneye gidiyor. içeride öldürdüklerimiz yetmedi,
Bu arada Israil-Filistin meselesini çözmenin ya da Müslümanların taciz edildiği ve hor görüldüğü durumları gidermenin İslami terörü bir anda bitireceğini iddia ediyor falan değilim. Acı gerçek şu ki böyle bir şey için artık çok geç. Sermaye biriktirmenin de, terörizmin de momentumu vardır. Ama taciz ve horgörü olmasa terörün baş göstermeyeceğini söylemek makul bir yargıdır.
Julia özlem dolu bir nefes aldı ve gözlerini kapata- rak onun yanında olduğunu ve omuzlarına masaj ya- parak bütün ağrısını aldığını hayal etti. "Eğer orada olsaydım omuzlarına masaj yapardım. Bana yaslanır- dın ve ben de seni iyileştirirdim." "Hımm... Eminim yapardın." "Ben sana masaj yaparken, sen de başını bacakla-
Sayfa 72
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.