Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hayatımda birçok sevinçli günlerim olmuştur. Fakat hepsinden güzel, hepsinden sevinçli olabi­leceğini umduğum bir tek gün daha olabilir. O gün seninle ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inanacağım gündür. Sen böyle bir günün gelebileceğini pek tahmin etmezsin. Doğrusu ben de edemiyorum. Ama hayattan da başka hiç­ bir beklediğim yok. Bugün için sana da bana da bu kadar imkansız görülen bir saadet günün birinde gerçek olabilirse, bütün ömrüm içindeki kayıplarımdan hiçbirine üzülmeye­ceğim. Yalnız o sevinç bana kâfi derecede yaşamış olmak için yetecek. O büyük, o yegane saadet için Allah'a mı, talihe mi, yahut herhangi başka bir şeye mi, neye inanmak lazımsa inanmak istiyorum. Seni ne kadar çok seviyormuşum. Ne kadar sana bağlı imişim, her şeyim ne kadar senden ibaret­miş meğer.
İslâmiyette felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır; felsefe yok... Vâkıa, felsefe <<Hik- met dostluğu>> demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslâmınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alâka kabûl edemez. Onun içindir ki «Kur'ân felsefesi>>> denemez. «Kur'ân hikmetleri» denir. İslâm felsefesi değil, İslâm hikmetleri... ile ilgili Felsefe, hakikati başıboş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca «bir çok da aramanın; din ise, onu, tam bağlı olarak «Tek>>i de bulduktan sonra «birçok>da tefekkür etme- nin müessesesi... Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimâle ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket... Ve elbette ki, İslâmiyet- çe kıymet hükmü, bu... Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın âleti... Birgün bu bahisteki bir mektupları, bir sual üzerine yazıl- mış cevapları okunurken, kendilerine, felsefeyi mahkûm edişi- mizdeki hikmetin, merkezsiz, başıboş tefekkür müessesesi olmasından ileri geldiğini, istifsar kılıklı söyledim: - Öyle mi efendim? Riyazî bir kat'iyetle noktaladılar: -Evet, öyle!..
Reklam
"Nietzsche'ye göre 'insan hasta hayvandır' ama bence insan can çekişme durumundan kendini kurtarmaya çalıştıkça, sağaltabildiği ölçüde insan (ve belki de olması gereken gerçek hayvan!) Olabilir çünkü yaşamın şen döngüsü böyle olmasını dilemektedir ya da ben bu dileği bir buyruk bilmek istiyorum."
İşte iki insan arasında bazan irkilircesine duyduğumuz bu uzaklıktır ki, «Kuluma şahdamarından daha yakınım diyen Allahın sırlarından bir işaret... Bütün itibarı yakınlıklar arasındaki uzaklığın ifadesi ola- rak, (Mopasan)ın «Yıldızların Bikesliği» adındaki hikâyesine bir zamanlar bayıldığını söyleyen Peyami Safa, asıl Yunus Emre'ye bakmalıydı: Bir garip öldü diyeler, Üç günden sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar: Şöyle garip bencileyin. Meğer ki, gökte yıldızım, Ola garip bencileyin. Garibiz; her yerde, her şeyin içinde ve herkesin ortasında garibiz... Vatanımız burası sanmayın!.. Ve bu gurbet Allah has retinden başka hiçbir şey değil... Her şeye ve herkese uzaklığın da aks-i davası o, Allah... Yakın olan o, ama biz farkında deği liz Öyleyse bazan, hem de ezbere: - Bir Allahım bilir, bir de ben... Derken ne kadar doğruyu söylemiş oluyoruz. En doğrusu: -Yalnız Allah bilir.... Bu kadar!... Benimki de, fertler arası bütün münasebet ve intikal vasıtalarını kaybetmenin, dipsiz bir kuyu içinde tek başıma kalmamın ve ilahi azâmeti, birdenbire şahdamarında hissetmenin haliydi
Yok artık...
Felatun - Evet! Pek acayip kızdır. Ama ne yas! Yemek tabaklarına varıncaya kadar siyah aldırdı. Kendisi tiyatroda bile siyahtan başka bir şey giymez. Elinden gelse güneşin ve gökteki yıldızların dahi üzerine siyah bir tül çekecekti. Râkım - Doğrusu ya, şaşılacak şey. Felatun - Kendisini görmek istemez misiniz? Râkım - Müsaade ederseniz niçin istemem. Fakat bu kadar muhabbetiniz olan bir kızı yabancıya ... Felatun - Peh, adam sen de! Hala kaba Türklük ediyorsun be! Alafrangada öyle şeyler var mıdır? Râkım - Ben nasılsa bir türlü alafrangaya kendimi alıştıramadım da.
Sayfa 83 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Emrah Balcı, V. Basım 2019Kitabı okuyor
Üstün muradı anlatmakta bu çok kısır ifadenin hedefini çılgınca arayan bir oluş hasretinden başka bir delaleti yoktu. Bulunması gereken bizzat hayattı; asıl hayat... Onu bul da evvelâ yaşa, sonra yaz yazabildiğin kadarını... Burada yaşaya- bilmekle yazabilmek beraber... Garp âleminde, kendilerince yaşayabilenler, yâni duyup yazabilenler arasında,
Reklam
sevgili bilinçaltım, bu mektubu uykumda kim yazıyor, bilmiyorum ama ben senden şüpheleniyorum. provokatör müsün lan sen! ne meraklıymışsın herkesle aramı bozmaya! sana üç gün mühlet! bul bir yolunu, çık git beynimden! sağlıcakla kal.
Şimdi, " olmak "istiyorum. Ama ben bizzat, akıllı canlılarla dolu bir gezegen Olmadıkça nasıl yapabilirim bunu? Her insanın hedefe değil mi bu?
Asla ve asla yaptığın hataları görmezden gelip inkâr etme çünkü herkesi kandırabilirsin ama kendini asla kandıramazsın.
Ama eğer kedinin işlevinin modern bir totem olmak olduğu, aile mensuplarının halini iyi niyetle yansıtan, aile ocağının simgesel ve koruyucu bir tür cisimleşmesi olduğu hipotezi üzerinde düşünürsek, annemin dediği açık seçik bir hal alır. Annemin gözünde kediler, bizim olmamızı istediği ama kesinlikle olmadığımız şey. Josse ailesinin aşağıda adı geçen üyelerinden daha az gururlu ve duyarlı kimse yok: Babam, annem ve Colombe. Tamamen gevşek ve uyuşuk, duygudan yoksunlar. Kısacası, ben kedinin modern bir totem olduğunu düşünüyorum. Evrim üzerine, uygarlık üzerine ve böyle bir yığın büyük laf üzerine istediğimiz kadar konuşalım, istediğimiz kadar önemli söylevler verelim, insan başlangıcından bu yana pek bir ilerleme kaydetmedi: Bu dünyadaki varlığının bir tesadüf olmadığına ve çoğunlukla iyi niyetli olan tanrıların kendisine göz kulak olduğuna daima inanıyor.
Reklam
Tatlı Tatlı Ağladınız mı hiç?
Canan - (Gözleri dolup, burnu kızararak ve dudaklarıtir tir titreyerek) Ben ne diyebilirim efendim! Size para lazım! Bin beş yüz altınınız olursa, benim gibi tam on beş tane Canan satın alabilirsiniz. Kızın bu lakırdısı üzerine Rakım, içinden kabarıp gelen hissiyatı yutayım derken, başaramayıp gözlerinden boşalttı. Kız bu hali görünce o da artık şiddetli bir gözyaşı selini göz pınarlarında zapt edemeyip taşırdı. Bu halin biçare Canan için pek acıklı bir hal olduğu apaçık görülüyordu. Gerçi Rakım için de acıklıydı ama bu acının içinde bir de büyük lezzet vardı. Bu lezzeti herkes takdir edemez. Halden anlayanlar takdir eder. Ömrünü odun gibi geçirmeyip de beş on defa tatlı tatlı ağlamış ve hem de ağlayışının lezzetine doyamaya doyamaya ağlamış olanlar; o anda Rakım'ın tattığı tadı takdir edebilirler.
Sayfa 77 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Emrah Balcı, V. Basım 2019Kitabı okuyor
Onlardan farklı olabilirsin ama asla kimseden üstün değilsin...
Beni sevmemeleri ve hakkımda kötü konuşmaları beni rahatsız etmedi. Tam tersine, için için sevindim bile. Çünkü ben kendimi hâlâ pal sokağı çocuğu olarak görüyordum. Siz beni aranızdan atmış olsanız da bu böyleydi: Çünkü beni dışlayabilirisiniz ama yüreğimde olanları değiştiremezsiniz..
Ben sigara içmiyorum Osman.. :)
Hayatım bir mekânmış da herkes içerideyken dışarı çıkmışım. Dönen muhabbetten kafam şişmiş, kapının önünde peş peşe sigara içiyorum. Hava soğumuş ama içeri giresim yok, parti bitene kadar dışarıda takılmak istiyorum. Komple gitsem çok ayıp olurmuş ondan duruyorum. Dünyanın konularıyla ilgilenmiyorum Osman.
Sayfa 117
Elinde bir silah varsa ve grup içerindeysen normal insan değilsindir artık
Tanyeri ağarırken cenk borusu çaldı; kimse kaçma­sın diye bütün köyü kuşattık; yakınları -oğul, kardeş ya da koca- asilerle birlik olanların, köyün dışına, dikenli tellerle çevrili bir çukura atılması emredildi. Evlere do­ luştuk, ihtiyarları, kadınları yataklarından söküp aldık; herkes haykırmaya koyuldu; kapılara, pencerelere, bah­çedeki kuyunun kenarına yapışıyorlardı, zorla götürmek gerekti. Dipçikle ellerine vurduk, sürüklerken giysilerini paraladık; dikenli telle çevrili çukura indirmek için sıraya koyarken birçoğu yaralandı. Başlangıçta, içimden ağ­lamak geliyordu; bu haksızlık beni isyan ettiriyor, çığlık­ larına dayanamıyordum. Zorla sürüklediğim ihtiyar ka­ dınlar lanet yağdırıyor, benim içimden onları kucaklayıp birhkte ağlamak geliyordu. “Biz ne yaptık? Neden dikenli tellerin ardına koyu­ yorlar?” diye haykırıyorlardı. Ve ben, yanıtlıyordum on­ları: “Hiçbir şey yapmadınız, suç sizin değil, hadi yürüI”yün Ama yavaş yavaş -nedir adına insan denen bu leş kokulu ve tehlikeli hayvan?- kendimi oyuna kaptırdım. Kendime karşın kötü bir insan gibi davrana davrana kö­tüleştim. Alıştım vurmaya; kadınları saçlarından sürük­ lemeye, küçük çocukların üstünde tepinmeye başladım
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.