Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bazen hayatınızda tüm taşların yerli yerine oturduğunu, ömrünüzün kalanını birbirine geçirmiş lego parçaları arasında sessiz sedasız tamamlayacağınızı düşünürsünüz. Bu, evvela güven ve huzur duymanızı sağlar, sonra da sıkıntı. Ben sıkıntı safhasındayım. Her şey olması gerektiği gibiydi, peki ama yeterince güzel miydi? Doğru ile güzel arasındaki mesafe, kendi halinde bir insanın başını derde sokmaya kafi miydi? Güzel ama yanlış bir ihtimal, tadını yitirmiş doğrudan evladır çoğu zaman. Bir yanlışı, sırf güzel olduğu için sevebilir insan. Bir şeyi güzel bulmaksa, galiba onun kalpte yarattığı kıpırtıyla ilgili.
Öteki duvar da, hemen hepsi yırtılmış, fakat Karl İvanoviç’in becerikli eliyle yapıştırılmış haritalarla kaplıydı. Ortasında aşağı inmek için bir kapı bulunan üçüncü duvarın bir tarafında iki cetvel asılı dururdu: birisi bizim üstü çizik çizik olmuş cetvelimiz, öteki yepyeni bir cetvel, çizmekten ziyade, bizi teşvik için kullanılan, onun hususî cetveli idi. Karşı tarafta, bizim küçük suçlarımızın haçlarla büyüklerinin de yuvarlaklarla işaret edildiği bir kara tahta, onun solunda da cezalandırıldığımız zaman diz çöktüğümüz köşe vardı.Bu köşe, bende ne silinmez hâtıralar bırakmıştı! Sobanın kapağını, bu kapağın hava deliklerini ve kapağı çevirince içeri hücum eden havanın çıkardığı sesi hatırlıyorum. Bazan köşede dururdum, dizlerim, belim ağrıyıncıya kadar durduğum olurdu, o zaman galiba Karl İvanoviç beni unuttu, diye düşünürdüm; kendisi şimdi herhalde, yumuşak koltuğunda oturmakta ve hidrostatiğini okumaktadır, halbuki ben ne haldeyim? diye düşünürdüm.
Reklam
Klasik erkek işte hepsi aynı
“Jem. Galiba Atticus her şeyi biliyor.” “Hayır, bilmiyor. Bilse söylerdi.” Ben o kadar emin değildim. Ama Jem kız olduğumu, kızların her şeyi hayal ettiklerini, bu yüzden kızların sevilmediğini, bir kız gibi davranacak olursam başka oyun arkadaşları bulmam gerekeceğini söyledi. “Pekâlâ, sen bilirsin!” dedim. “Bak göreceksin.”
- Bilinmez ki, Amerika gelirse,Yunan gelmezmiş. O hepsinden güçlü,hepsinden büyükmüş dediklerine göre hatta İngiliz bile gelemezmiş korkusundan. -Peki Amerika neden geliyormuş bize? Madem bu kadar büyük ne demeye alacakmış bizi koltuğunun altına anası , atası falanmıymışız biz? -Demokrasi yapacakmış burda. - Nedir bu demokrasi? Yenilir içilir mi? -Yok yenmez içilmezmiş de...Biraz yenilir içilirmiş galiba.İşte öyle birşey hürriyetmiş. -Yahu bu kaçıncı hürriyet be... Benim bildiğim,Mithat Paşadan beri biz,hürriyet geldi. hürriyet geliyor diyoruz. Öyleyse ben sana birsey diyeyim kahya.Bu dediğin Amerika mıdır,nedir ötekilerden hiç farklı değil.Demokrasi biraz farklı geldiydi bana. Ama madem onunda ardında hürriyet varmış.Hiç bir işe yaramaz; O da ötekiler gibi,bizi çalıp çırpmaya geliyor olsa gerek. -Yok Musa Emmi. Bu çok zenginmiş. Hiç isteği de yokmuş üstelik. -Len Kahya bilmez misin sen,en fazla çalan en zenginimizdir. O hepsinden zengin olduğuna göre temelli anamızı belleyecek desene. Vazgelin siz bu işten. Başımızdakiler yetmiyor mu çalmaya? Bir de dışardan elin gavurunu getiriyorlar.:)
Ölüler bir fotoğrafa hapsolup sonsuza kadar orada kalıyordu. Belki de bu yüzden artık sözler ve anılar çağında değil, görüntüler çağındaydık. Herkes elinde bir uzuv gibi taşıdığı telefonuyla yatıp kalkıyor, o anı yaşamak yerine her şeyi çabucak bir ekrana sığdırmaya çalışıyordu. Bütün babaların çocuklarını neden babacığım diye çağırdığını tam da o an anladım galiba. Günün birinde ister istemez yer değiştireceklerini, biri büyürken diğerinin küçüleceğini zamanın tersyüz olacağını bildikleri için.. Ölenler geride kalan herkesin kendileri gibi öldüğünü sanırmış. Yaşıyor muyum yoksa anımsıyor muyum bilmiyorum artık.. o yalnızca doğaya açmıştı içini sessizliğin peşine düşmüş, zamanın durgun aktığı bu dağ başlarını, bu serin suları aramış, sadece insanlardan değil, börtü böcekten ağaçlardan bin bir çiçekten türlü kokulardan rüzgarlardan da geçmişti bir ömür. Belki böyle böyle dinginleşmiş içindeki pişmanlıklardan arınmış sesindeki telaşla baş etmeyi öğrenmişti. Kaçtığımı düşünürken kendimle karşılaştım, eve giden en kısa yol, en uzun olandır. Adına dünya denen aslında koca bir sirki andıran bu sahnede herkes bu kadar mı yalnız ve çaresiz diye lavaboya koştum yine kusmak için. Yalnız bırakma beni bu paragrafın başında. Ben de mutlu sonla biten hikayeleri severim ama nasıl yazacağımı bilmiyorum. Bir zamanlar hayatımızın tamamını kaplayan insanların hikayelerinden bizi tanımlayan ifadelerinden günün birinde uzak kalıyorduk ve en acısı da buydu çünkü ayrılık sadece bir insandan değil artık içinde olmadığımız bir hikayeden de mahrum kalmak demekti.
"Neden, neden imha edilmemiş peki?"
"Yüzük ondan alınmıştı," dedi Gandalf. "Uzun yıllar önce elflerin ona karşı koyma güçleri çok daha fazlaydı; ayrıca insanların hepsi de elflere yabancılaşmamıştı daha. Batıil insanları elflerin yardımına gelmişti. Aslında bu, kadim tarihin belki de hatırlamamızda fayda olan bir sayfası; çünkü o zamanlar da keder vardı, büyüyen bir
Reklam
Ucuz Romancılar
* Kendimi öldürmeden önce şaheser bir intihar mektubu yazmak mecburiyetindeyim. * Sıfırdan geriye saymak gibi. * Eh, naparsınız, akıllılar da aptallar da kendini kandırır. Akıllı, kendini kandıracak kadar akıllıdır; aptal ise kendine kanacak kadar aptal. * Felaket senaryosundan farksız kaderinde, kazazede rolünü oynuyor. * Şeytanın verdiği pasla
"Ben reformculardan hoşlanmıyorum ve umarım sen de böyle biri olmaya çalışmazsın." "Ben hoşlanıyorum ve eğer başarabilirsem ben de onlardan biri olacağım çünkü alay konusu olsalar dahi onlar olmadan dünya dönmez. Bu konuda anlaşamıyoruz, çünkü sen eski kafalısın, bense yenilikçiyim. Sen en iyi şartlarda yaşayacaksın, bense çok eğleneceğim. Galiba artık sataşmalara ve yuhalamalara alışsam iyi olacak."
Sayfa 84 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Anlamıyorum, hoşuma da gitmiyor. Zaten bugünlerde anlamadığım çok şey var. Ben çok gerilerde kaldım galiba, hiçbir şey anlamıyorum bu olanlardan.
Sayfa 117 - ÖtükenKitabı okudu
Oysa ben, şah damarımı verdim sana. Oysa ben dokunduğun yerden ağlardım. Gözlerini nereme diksen, oram yalnızlaşıyor. Bak, benden sen çıksa sıfır kalıyor. Seni her yarım bıraktığım cümlede kendimi okuyorum. Aşk, aşk diye bağırırken sana, nasıl da bir fısıltı olarak kaydedildim kulağında anlamıyorum. Yalan fırtınaların en gerçek yıkılmışı olarak bırakacaksın beni biliyorum. Ben kalbinden kırıklarını toplamak için gelmişken, beni hain bir kürtajla aldırıyorsun içinden. Galiba ben bu aşkta iyi halden müebbet yedim. Meğer bir silgiyle izi kalmayan yazıymışım... Kendimi alın yazısı sanarken.. senden kalan gamdır bu ölümseniş.
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.