Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dolayısıyla erkeğin animasından söz ediyorsak, kadın ruhuna doğru bir ad vereceksek mantıken kadının animusundan da söz etmeliyiz. Erkeğin dış tutumunun baskın özellikleri genellikle mantık ve nesnellikken veya en azından bunlara ideal diye bakılırken kadının durumunda bu özellikler histir. Fakat ruhta bu tam tersidir: İçte, hisseden erkek, muhakeme eden kadındır. Bu nedenle kadın her zaman rahatlık ve umut bulabilirken erkek topyekun umutsuzluğa daha çok eğilimlidir; benzer şekilde erkek kendini bitirmeye kadından daha eğilimlidir. Kadın toplum koşullarının her ne kadar kurbanı olabilse, örneğin fahişe olsa da erkek de alkolizm ve başka kusurlar şeklini alan bilinçaltından gelen tepkilerin daha az kurbanı değildir.
Mobbing Bank Diyor ki;
İlim Bilgeliği Hikmetin bilgisi ilim ve irfana dönüşerek sır muhafızı dört büyük insanın sırları ile zırha büründü. İlim ile akan bilgi asil kanla buluşup bir bedende o gün bugündür bir başka türlü dolaşmaya başladı. İnsan ruhunun iki ışığı var; biri bilgelik diğeri delilik! Delirmeye gerek duymadı, yetti bilgelik. Sen kimsin ki şetan ile baş
Reklam
reşit galip..
Türk aydınlanmasının Kuvvacı fedaisiydi. Rodos doğumluydu. İtalyanlar Trablus Savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos’u işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını yaşadı. Kayıkla Marmaris’e geçti, İzmir’e geldi. Bugün Swissotel Büyük Efes’in hemen karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi olarak eğitim veren Fransız
Çok doğru bir tesbit bence
Ruveymî³ buyurdu: "Amelde olan ihlás, o amelin sahibinin, işe karşılık olarak ne dünyada, ne âhirette hiç bir şey istememesidir!" Ruveymînin bu sözü işarettir ki, nefsin payları ister dün- yada olsun, ister âhirette olsun makbul değildir. Cennette şehvetlerle nefsin ni'metlenmesi için ibadet eden bir kimse hastadır. Belki hakikat, amel ile Allah'ın cemâlinden baş- ka-sının kastedilmesidir. Bu söz (aynı zamanda) sıddikla- rın ihlâsına işarettir. O ise, mutlak ihlåstır. Amma cennet ümîdi veya cehennem korkusuyla amel eden bir kimseye gelince: O, acelece verilen nasiblere iza- feten muhlistir. Aksi takdirde o, tenasül uzvuyla işkembe- sinin nasibini, talep etmektedir. Halbuki akıllılar nezdinde hakiki matlub, sadece Allah'ın cemâlidir. İnsan, ancak bir fayda için harekete geçer. Fayda ve hazdan hissesi almamak ilâhı bir sıfattır.
Taşlamalar.
TAŞLAMALAR   "ATA'M İZİNDEYİZ!" Atam, hâlâ yaşıyorsak: Edepsizlik sayesinde!
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Kendini olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az değer biçmek korkaklıktır. Aristoteles'e göre, hiçbir iyilik sahtelikle birarada olamaz; doğru hiçbir zaman yanlışa yer vermez. Kendini olduğundan fazla göstermek de, gururdan değil budalalıktandır. Bence bu kendini beğenme hastalığının sebebi; kendini fazka sevmek kendine adeta tutkuyla aşık olmaktır. Bunun çaresi, kendinden söz etmeyi yasaklayan ve böylece bizi kendimiz üzerinde düşünmekten büsbütün alıkoyanların dediklerinin tam tersini yapmaktır. Gurur insanın düşüncesidir; söze dökülen onun çok küçük bir parçasıdır.
Reklam
İçine doğru yayılan sıcaklık akımını oluşturan şeyin onun parmağının baskısı mı, yoksa pürüzsüz objenin yeni ve çılgınca hissi mi olduğunu bilmiyor- du. Ama Clay'in parmağı kıvrımlarının içine doğru inerek içine girdiğine, dışarı biraz daha ıslaklık aktı. "Elime akman çok uzun sürmedi." "Azgınlığımın hızı seni hayal
Sayfa 43
Sanki o kapılar yeniden açılabilirmiş gibi hissettir- mişti Clay ona. Sanki onu içeri alırsa sonunda yanma- yacakmış gibi. Çünkü bu adamda, onunla uyuşan bir şeyler vardı. Bu belki Clay'in onu kollarıyla sarması, belki de onunla olduğu zaman Julia'nın hissettikleriyle ilgiliydi; özgür. Julia, onunlayken özgür hissediyordu. Bu çok ama
Sayfa 168
Mobbing Bank Diyor ki;
Türk Fırtınası Nereden bilebilirdim yaşamımın bir fırtına estirmeye ait bir görev olduğunu! Dokuz yaşında aldım ilk yaramı on iki Eylül sabahında! O yara büyüttü beni!
Günümüz hükümetleri, partileri ve ideolojileri, cenneti yeryüzünde kurmak iddiasındalar cehennemsiz bir cenneti içinde yaşadiğımız düzenden, cehennemi ve ölümü anımsatan her şey kaldırıldı. Onlardan çok seyrek söz ediyoruz. Mezarlıklar köy meydanına ya da şehir merkezine yakın olacak yerde, gitgide daha sapa yerlere kuruluyor. Dinin egemen olduğu
Reklam
Duygu kelimesi Latince, hareket etmek anlamına gelen, ‘emovere’den gelmektedir. Duygularımız tarafindan hareket ettirilmekten söz ederiz ve sevdiklerimiz derin duygularını bize gösterdiğinde "hareket ettiriliriz". Eğer eşler yeniden birleşeceklerse duyguların onları birbirlerine yeni yanıt verme yöntemlerine hareket ettirmelerine gerçekten izin vermeliydiler. Danışanlarım risk almayı, kendilerinin daha yumuşak taraflarını göstermeyi, Kötülük Diyalogları'nda saklamayı öğrendikleri parçalarını öğrenmeliydiler. Daha çok geri çekilen eşlerin, kaybetme ve tecrit edilme korkularını itiraf edebildiklerinde, önemsenme ve bağlanma arzularını konuşabildiklerini gördüm. Bu keşif, suçlayıcı eşlerine daha şefkatli yanıt veren, kendi korku ve ihtiyaçlarını paylaşan eşler olmaya doğru "hareket ettirdi". Bu, tıpkı, iki insanın aniden yüz yüze durup, yalın ama güçlü bir şekilde birbirlerine uzanması gibiydi...
Sayfa 46 - CK Yayınevi, 1. Baskı, Eylül 2015.Kitabı okudu
“En alışılmış, en yaygın boş inançlardan biri her insanın kendine özgü belirli özelliklere sahip olduğu, insanın iyi, kötü, akıllı, aptal, hareketli, uyuşuk vs. olduğudur. İnsanlar böyle değillerdir. Bir insandan söz ederken onun kötüden çok iyi, aptaldan çok akıllı, uyuşuktan çok hareketli olduğunu ve bunların tam tersini söyleyebiliriz; ancak eğer bir insan hakkında konuşurken onun iyi ya da kötü, bir başkası hakkında konuşurken de onun kötü ya da aptal olduğunu söyleyecek olursak yanlış olacaktır. Ama biz insanları hep bu şekilde ayırırız. Bu doğru bir şey değildir. İnsanlar ırmaklar gibidir: Hepsinde su aynı sudur, her yerde birbirinin aynıdır, ama bir ırmak dar, hızlı, geniş, sakin, temiz, soğuk,bulanık, ılık olabilir. İnsanlar da böyledir. Her insan içinde tüm insan özelliklerinin ilk belirtilerini taşır ve zaman zaman bu belir tilerin bazılarını, zaman zaman da diğerlerini gösterir, sık sık da her şeyiyle aynı kaldığı halde kendine hiç benzemeyen bir insan olur. Bazı insanlarda bu değişiklikler çok keskin biçimde ortaya çıkar.”
Sayfa 277Kitabı okudu
Ve sonra Kant ortaya çıktı.
Descartes'a diyorlar ki, bütün bunlar pek güzel, ama bizde düşünenin beden olmadığını ne kanıtlayacak bize? Bunu ona soran çağın materyalistlerinden biri... Ve Descartes cevap verir —herhangi bir karşı çıkış yöneltindiğinde ona, hep küstahlaşırdı — çok küstah ve kabaydı— der ki: Hiçbir şey anlamamışsınız, bizde düşünenin beden olmadığını asla iddia etmedim; tam ola­rak şunu söyler Descartes: İddia ettiğim, düşünceme dair bil­diklerim henüz bilinmeyen şeylere bağlı olamazlar. Başka bir şekilde söylersek, söz konusu olan bizde düşünenin beden olup olmadığını bilmek değil, Kartezyen düşünmenin perspektifinde, düşünceme dair bildiğimin henüz bilinmeyen şeylere bağlı ola­mayacağıdır söz konusu olan —yani bedene çünkü kuşku be­denden de olabilir. Öyleyse, mantığın bakış açısından —ama yepyeni bir mantıktır bu, çünkü cinsler ve farklarla işlemez, bir gerektirmeler, imalar mantığıdır —çünkü Descartes, kavramlar arasındaki açık ilişkilere dayanan bir mantık olan klasik mantığa karşıt olarak ... Yeni bir mantık tipi ortaya atıyor -bir gizli, imalı ilişkiler mantığı, bir imalar mantığı... O zaman, bir belir­leme tarafından belirliyor -düşünenin varoluşunu belirliyor ve düşünenin varoluşu düşünen şeyin varoluşu olarak belirleni­yordu. Demek ki Descartes belirlemeden belirlenmemişe ve be­lirlenmişe doğru gidiyordu: Ben düşünen bir şeyim. Mantığında hep imaları ekliyordu art arda: Kuşku duyuyorum, düşünüyo­ rum, varım, ben düşünen bir şeyim.Öyleyse tözün özne olduğu araziyi keşfetmişti. Ve sonra Kant ortaya çıktı.
Sayfa 69 - PdfKitabı okudu
Bugün ise tanık olmak için sadece "büyük"olaylar izlemek, onlara tanıklık etmek gerekmiyor. Dünya her gün bir kez daha kuruluyor ve tarih yazılmaya devam ediyor. Bunun için özel bir görevlendirmeye gerek olmadığinı düşünenlerdenim. Isteyen herkes en azından kendi çevresinden anlatabileceği hikâyeler ile görsel tarihe not düşebilir. Günümüzde sözlü ve görsel tarih kaydında "sıradan" bireylere önemli roller düştüğüne inanıyorum. Hele ki bizim gibi yazılı kültür ile pek barışamamis bir toplumda bu eylemler çok daha fazla önem kazanıyor. Isteyenler için bugün teknolojik olanaklar yeterli ve kolayca ulaşılabilir durumda. Ancak bunun rastgele ve bilinçsizce yapılacak bir şey olmadığını bilerek, gereken kaynak ve kişilere ulaşmanın yanında bilgi biriktirip alanda deneyim kazanmak gerekiyor. Bugün yapılacak "sıradan" kayıtların geleceğin Önemli veri ve belgelerini oluşturabileceğini unutmamalıyız. Günümüzde artık söz uçmayabilir, yazı gibi fotoğraf ve hareketli görüntü de geleceğe kalabilir. Doğru yerde, iyi bir zamanlama, dürüst bir tavır ile kalıcı işler yapmak mümkün.
Sayfa 195 - Espas yayınlarıKitabı okudu
Boğaz Efsanesi'nden
Efsaneye göre, İstanbul Boğazı'nı Büyük İskender açtırmış. Karadeniz o zamanlar Nuh Tufanı'ndan geriye kalan büyük bir deryaymış. Büyük İskender, Boğaz'ı kazdırıp Karadeniz'i Akdeniz'e akıtmış. Simdi onun neden böyle bir şey yapmaya gerek duyduğunu anlatalım. Eskiden İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın,
Sayfa 35
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.