Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
- ' Kapıyı kapat, kapattım » denemez; Allah kimsenin kapısını kapamasın, kapatmasın; « Kapıyı ört », yahut « sırla » denirdi. -Lambayı, mumu, elektriği söndürmek sözü, edebe aykırıydı; kimsenin ışığı sönmesin; « Lambayı, elektriği dinlendirmek », « Sırlamak » sözleri kullanılırdı. - Elektriği yakmak gibi bir sözde de anlam bakımından iltibas
Sahip olmamız gereken ilk şey, edep değil miydi? Peki, birkaç dede öncemiz nasıl yaşıyordu? Bırakın insana karşı olanı, eşyaya bile edeplerini korurlardı: - 'Kapıyı kapat, kapattım,' denemez; Allah kimsenin kapısını kapatmasın; 'Kapıyı ört' yahut 'sırla' denirdi. - Kapı hızlı örtülemez; hafifçe, sessizce örtülürdü. - Lambayı,
Reklam
"Bazılarının aklına gece deyince uyku gelir," dedi Gece. "Onlar geceyi bilmeyenler..." dedim.
Sayfa 111 - Can YayınlarıKitabı okudu
Abdal hali değişen demektir apta ise değişmeyen dir Abdal anlamak aptal ise anlaşılmak Abdal iyiliğin peşinden koşar aptal ise çıkarınin Abdal anlar ve susar aptal anlamaz ama yine konuşur Abdal dünyadan kurtulmaya aptal dünyayı kurtarmaya çalışır Abdal yaptığı kötülükten ,aptalsa yaptığı iyilikten pişman olur Abdal yapmadığı iyilikten aptal yapmadığını kötülükten pişman olur Abdal düşteyken uyarılınca uyanır ve utanır ,aptal ise ne uyanır Nede utanır sayiklamaya devam eder Abdal tebessüm etmeyi ,aptal siritmayı sever Abdal sevdiğini beğenir ,aptal ise beğendiğini sever Abdalaptalı bulunca susar ,Aptal bulsada bulmasa da konuşur Güzel deyince aptalın aklına kadın gelir ,kadın deyince Abdalin aklına güzel Abdal'ın Namazı kaçırma ihtimali yoktur aptalın ise bahanesi çoktur Abdal soru sormayı aptal cevaplamayı sever Abdal caya karisip erimek ister , aptal cay kasigi gibi orda kalmak Abdal kar tanesi gibi yumuşak konuşur, aptal dolu gibi sert Abdal az kişiye çok ,aptal çok kişiye az değer verir Abdal azı bulsa sevinir ,aptal çoğu bulamazsa üzülür, Abdal düşünmekten uyuyamaz aptal uyumaktan düşünemez Abdal yüreği sarsılınca kendine Gelir ,aptal yer sarsılsa da kendine gelemez
Sayfa 68
Yusuf çaresiz, "Şu kahveye girelim bari kardaşlar!" dedi. Dedi ya, içi de gitmedi değil. Yallah deyince üç çay içmeleri gerekecekti. Üç çay! Al sana masraf kapısı...
Sayfa 49 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Büyüklenmeci Olmayan Bir Özgüvenin Sahibi Olarak Said Nursi.. “Bir kaç defa ziyaretine gittik. Fakat hiç konuşmuyordu. Yatağı bir tahta ranzada idi. Duvara asılı bir torbada Kuran-ıKerim vardı. Başka bir kitap görünmüyordu. İlk gidişte bize çay yaptı ve verdi. Amma, kederli duruyor ve konuşmuyordu.“Nasıl yapalım da konuşturalım, bir mesele
Reklam
Çılgın&Civciv
1970'li yılların başında, Donanma Çay Bahçesi'nin masalarından birinde oturan iki gencin yanına konuk oluyoruz. Genç adam sevgilisine "Civciv," genç kız da ona "Çılgın" demektedir. İki sevgili de baraj sınavını geçmiş, asıl sınava hazırlanmaktadır. Çılgın kararlıdır, sanat tarihi sınavında Civciv'i yanına oturtacak ve
Ne kadar da samimi bir Kudüs yazısı...
Önümde boş bir kâğıt, hayalimde bir zeytin bahçesi. İki kelimeyi bir araya getirmeyi ölümcül bir meseleye dönüştüren biri için bu sayfayı yazıyla doldurmak, bir sayıklama anlamına gelecek biliyorum. Hele de o yazı Kudüs için olacaksa. Ama olsun. Ben ismimi bir kâğıda Kudüs’le yan yana yazayım da nasıl olursa olsun. Öyle olsun ki “Son bir
Sayfa 211
Köylüye Nasıl Kazandırdık!
“1954 seçimlerine giderken doların resmi kuru 280 kuruştu ama piyasada 20 liraya fırlamış, çivi, çay, kahve sıkıntısı çekiliyordu. Menderes, İzmir’de köylülere yaptığı seçim konuşmasında: ‘Evet, hazinede altın yok ama biz o altını hazinden çıkardık ve karınızın gerdanına taktık!’ diyordu. Paranın değerinin düşmesini ise köylüye şöyle izah ediyorlardı: ‘Karının boynundaki, beşibirliğin değeri 1950’de kaç idi?’ Köylü saf saf, 450 lira... Şimdi kaç lira? 750 lira... Deyince, ‘Size nasıl kazandırdığımızı gördünüz mü? Diyor, köylü de onları alkışlıyordu.”
Sayfa 148 - TİMAŞKitabı okudu
geçici ayrılık benimkisi ilkyaz çiçeğine gebeyim ağıtlar yakmayın adıma ben ölmedim ölmeyeceğim sıcak saklayın gecelerimi karlar altından çıkıp geleceğim düşlerinizin ateşinden ılık bir rüzgar gibi eseceğim demlice bir çay koyun üstüne aç çocuk gibi besleyin sobayı nasıl tütüyorsanız gözlerimde öylece tütsün buharı uzunca serin yatağımı boyunca uzansın ayağım el aman deyince gece usulca kıvrılır yatarım can canım canlarım hazır mı koynunuzdaki yerim gün olur gecikmiş çocuk gibi bağıra çağıra gelirim ...
Reklam
Bir dervişe mahallesinde bir evde yangın çıktığını söylerler. O da kendi evi olabilir endişesiyle: "Kimin evi acaba?" diye sorar. Haberi getiren kişi: "Azizim sizin ev değil!" deyince bizim derviş: "Elhamdülillah" der. Fakat bu şükür ifadesi için, uzun yıllar boyunca tövbe eder; Allah'tan af diler. Söylediği şey ne ayıptır, ne de günah; sonuçta Allah'a şükretmiştir. Fakat tövbe etmesinin bir sebebi vardır: Başka birisinin evi yanarken, bunun kendi evi olmayışına bencil bir şekilde sevindiğini düşünmüştür.
(Çay deyince akla Dostoyevski gelir!)
"Çinliler, bir gün çaysız kalacağına üç gün aç kal, derler."
Sayfa 292 - Everest Yayınları
“Oysa gece... Gece her şeyin her an olabileceği bir zaman dilimi,” dedim. “Bazılarının aklına gece deyince uyku gelir” dedi Gece. “Onlar geceyi bilmeyenler...” dedim.
Sayfa 120 - Everest YayınlarıKitabı okudu
125 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.