Nefis şehvetlere karşı eğilimliolup o zevklere meylettiğinde, aklı, kalbi ve zihni de meyleder ve neredeyse nasihati bile kabul etmez.
Bir gün şehvete tümüyle meyleden nefsime bağırdım ve: "Yazıklar olsun sana! Dur ve sana söyleyeceğim bazı şeyleri biraz dinle; sonra da ne istersen yap!" dedim.
Nefsim de,
"Tamam, seni dinliyorum, söyle!" dedi.
Ben de dedim ki:
"Sen mubah olan şehvetlere karşı meylinin az olduğunu söylüyorsun. Ben sana iki hususu açıklığa kavuşturacağım. Belki de böylece tatlı olarak gördüğün bu iki şey sana acı gelecektir. Mubah olan şehvetler senin için serbesttir, ancak bu yol zordur. Mal elde etmek insanı bu yolda aciz bırakabilir; kazanç sağlamak bu yoldaki hedeflerin çoğunu elde etmeye yetmez. Bu arada değerli olan vakit de geçip gitmiş olur. Sonra bir şeyi eksik kazanmak kişiyi mutsuz eder ve bu durum da akıllı kişiye kapalı değildir. Kişi yemek yiyip de doyduğunda bu defa farklı afetler ortaya çıkar. Eğer insan başka insanlarla meşgul olursa, sonrasında bıkkınlık, ayrılık veya karşıdakinin kötü ahlakıyla karşılaşır. Sonra evlenerek fazlaca ilişkiye girmek bile insan bedenini güçsüz kılar. Bu tür örnekler çok olup izahı uzun sürer.
Sevdiğimiz insanın konuşmasını dinlemek, ağzının, çenesinin, dudaklarının sırf siz dinleyesiniz diye konuşmak için çırpınıp durduğu o yalnızca bir kez olup bitecek güzelim anları -galiba her güzel ve kötü anın ortak akıbeti- seyredebiliyor olmak ne inanılmaz bir keyiftir. Bazen, hayatımızdan yitip giden birinin, en çok sesini özlediğimizi düşünür, çok çok geçmişte kalmış kalabalık, şen şakrak bir kahvaltı masasının artık sonsuz boşlukta kaybolup gitmiş olan, eşsiz gürültüsüne kendimi bırakırım.
Benim ağzımda bir zehir vardı,
Beni bu dünyaya ağzımda,
Bu zehirle bıraktığında
Ben senin kötü olduğunu,
Senin kötü olduğunu
Anlamamak için,
Çok çalıştım.
Benim seninle ilgili
Bildiğim her şey bir
Yalandı. Buna çalıştım.
Tersinden bir adaletsizliği
anlamam gerekti benim,
ve ben
Ben bunun için bir Afrikalı gibi çalıştım.
Ayşe Kulin
Ayşe Kulin okuduğum bütün kitaplarında toplumun bazı yaralarına parmak basmış bir yazar . Bu kitapta da çarpıcı gerçekler var. Çoğu insan tarafından çok eleştirilmiş ama bunlar yaşanan şeyler maalesef ..
Kitap bir anne ile kızın bir türlü kurulamayan bağlarından yola çıkmış aslında ama derinlere indikçe çok farklı şeyler çıkıyor
sen kendine iyi davranmazsan, kimse sana iyi davranmıyor. Sen kendine iyi davranıyorsan yani ona anlayış ve şefkat gösteriyorsan, diğer insanlar kötü olsalar bile bundan çok fazla etkilenmiyorsun.
Derler ki, Devri Osmanlı’da, Padişah 2. Mahmut etrafına bir haber salmış:
“Bana öyle bir söz bulun ki, dertlerin, acıların, sancıların arasında onu okuduğumda umutsuzluğum gitsin, tasam bitsin, kaygım dinsin.
Sonra mutlu olduğumda yine onu okuyayım, rehavete kapılmayayım, dünya nimetlerine tamah etmeyeyim, saltanat makamının, tahtımın gücüyle aslımı, insanlığımı unutmayayım.
İşte bu sözü, bir yüzüğe yazdırayım, her gördüğümde, neşemde ve hüznümde beni kendime getirsin”
Sonra bir derviş gelmiş. Farsça bir dörtlük okumuş. Ve padişahın aradığı sözü bu dörtlüğün redifin de bulmuşlar.
'Vefan çok azaldı, bu da geçer
Cefan ise çoğaldı, bu da geçer
Bundan önce iyiydi bakışın
Artık kötü ne diyeyim, bu da geçer'
O gün bugündür bu söz söylenir de kim buna uyar bilinmez...
*Nâzım, özel bir değer verdiğini bildiğimiz “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanını 1962 yılında tamamlıyor. Roman, bilebildiğimiz kadarıyla, ilk önce SSCB’de bir dergide Rusçaya çevrilerek yayınlanıyor.
Nâzım Hikmet ‘in 1962 yılında yazdığı “Yaşamak güzel şey be kardeşim”, adlı son eseri Fransa ve SSCB’de, belki içeriği ile daha uyumlu
Çok güçlü olduğumuz zaman, -kim geriletebilir bizi? Alabildiğine neşeliysek, -kimin umurunda gülünç olmak? Çok kötü olduğumuz zaman, -bize bir şey yapamazlar.
Süslenin, oynayın, gülün. -Hiçbir zaman fırlatıp atmayacağım aşkı pencereden.
Hawking’in en büyük sıkıntılarından biri “hayali zaman” ı, “gerçek zaman” a bağlamaktır.
***
Hawking’in hayali zaman tasarımı, ne felsefe, ne fizik, ne de sağduyu açısından geçerlidir. Hawking, uydurduğu bu kavramdan gerçek zamana nasıl geçildiğini hiçbir zaman gösterememiştir.
***
Görülüyor ki Stephen Hawking bu sonucu görmüştür ve kendisinin de belirttiği gibi fiziksel kanunların kesilmemesini arzu etmektedir. Birileri Hawking’e arzu edilenle gerçek olanın farkını anlatmalı! Hawking bunun üzerine kendi pozitivizmini evrene yüklemek için “hayali zaman” kavramını tasarladı. Hawking’i pozitivizmin kelamcısı (pozitivist-dinin savunucusu) olarak görebiliriz, O kendi dinine inançlı Hristiyan arkadaşlarının çoğundan daha çok bağlıdır. O, evrendeki fizik kurallarının durduğu anı kabul etmeyi dinden çıkma (pozitivist-olmama) olarak görmekte ve “hayali zaman” ile direnmektedir. Fakat Hawking’in, fizikten felsefeye geçip felsefe yaptığı anlarda, başarılı olamadığı görülmektedir. Fiziki konuları iyi takip edemeyen birçok kişi, ne yazık ki O’nun, evrendeki gerçekliği tam açıklayan bilim yaptığını sanmakta ve kötü felsefesini fark edememektedirler. Ne yazık ki bilimsel konulardan uzak durmayı marifet sayan birçok felsefeci de Hawking’in “hayali zaman” konusundaki yanlışını ve bu yanlışı kurgulayış nedenini anlayamamışlardır. Görülüyor ki bu kavram hem felsefeye, hem fiziğe, hem de sağduyuya aykırıdır. Evrene ne bu kavramı, ne de Hawking’in pozitivizmini yüklemek mümkün değildir.
İnsanların bize yapabilecekleri en kötü şey, bizi utandırmaktır. Ve diğerlerinin yaptığı zulümler, en çok da içimizdeki, dünyayı sevmek isteyen yanımıza zarar verir.