ve bu, benim
yalnız bir kadın
soğuk bir mevsimin başlangıcında
yeryüzünün kirlenmişliğini
ve gökyüzünün yalın, kederli umutsuzluğunu
ve bu beton ellerin güçsüzlüğünü
anlamanın eşiğinde
zaman geçti ve saat dört kez vurdu
dört kez
bugün aralığın yirmi biri
mevsimlerin sırrını biliyorum ben
ve anlıyorum anların dilini
Annem öldüğünde ben bu meseleleri düşünerek sorgulayabilecek kadar büyümemiştim henüz, dolayısıyla gerçek bir yetişkin olduğumda (yani yetişkinliğimin bilincine vardığımda) ona soru soramadım; belki ayakları daha fazla yere basan annem en azından mümkün olan bir açıklama sunabilirdi; hainle babam kadar yakın arkadaş olmamakla birlikte elbette onu
HER PEYGAMBERİN BİR SIRRI VARDIR, HZ. MUHAMMED'İN SIRRI DA FATIMA'DIR
O hem Zehra'ydı, hem Betül. Hem de Fatima'ydı. Her peygamberin içindeki sancısını, acısını ve sır dolu nefesini üflediği bir sır yareni vardı. Kiminin annesi, kiminin kardeşiydi sır perdesi. Hz. Dedemin sırrı da annem Fatima'ydı. Babasının gözdesi,
ve bu benim
yani bir yalnız kadın
ve soğuk bir mevsimin eşiğinde
belirsizliğini anlamanın başlangıcında, tüm yeryüzü varlığının
yalın ve kederli umutsuzluğunu, gökyüzünün
güçsüzlüğünü, bu betona kesmiş ellerin
akıp gitti zaman
gitti zaman ve saat tam dört kez çaldı
dört kez çaldı
aralık ayının yirmisi bugün
ve artık mevsimlerin gizini
Ben çocukken, rıhtımın aşağısında yaşayan çok zayıf ve uzun boylu, yaşlı bir kadın vardı. Bazıları onun bir cadı olduğunu söylerdi. Bazıları ise küçük bir kız olduğu zamanlar dan beri "görü" yeteneğine sahip olduğunu iddia ederdi. Yine de diğerleri, onun öngörüde bulunacak kadar uzun süredir hayatta olduğuna ve yeterince şey gördüğüne inanırdı. Bu dedikodulara ve rahibin cehennem azabıyla ilgili yaptığı tüm uyarılara rağmen, genç anneler yeni doğan bebekleriyle birlikte yaşlı kadının köhne kulübesine giderlerdi.
Geleceklerine dair bir şeyler duymak için. Söylentilere göre, yaşlı kadın bana bir kez baktıktan sonra anneme, "Bunu nehirde boğ Maggie" demişti.
Pek de iyi bir kadın sayılmazdı.
"Şeytan kadar yakışıklı ve çok çekici olacak" demişti. "Ama aynı zamanda vahşi, inatçı ve gözü kara olacak; senin zavallı kalbini kıracak çünkü çok uzun yaşamayacak."
Annem ondan sonra yaşlı kadını görmeye hiç gitmedi. Bir sürü palavra demişti. Çünkü inatçı olan biri varsa o da annemdi ve ona göre, sevgili oğlu sonsuza dek yaşayacaktı.
Sevgili babacım. Nasılsın? Biz iyiyiz. Yokluğunda anneme çok iyi bakıyorum. Umarım sen de gittiğin yerde iyisindir. Sen gittiğinden beri... Sen gittiğinden beri hayat çok zor baba. Keşke bizi bırakıp hiç gitmeseydin. Hiç gitmeseydin... Belki o zaman yağmurlu pazartesi sabahından sonra günlerce balkonda kurutulmuş biber gibi bekleyip yolunu gözlemezdim. O zaman belki "bizi terk etmediğini yakında geleceğini" söylediğimde Manav Şükrü'nün kekeme oğlu benle dalga geçemezdi.
Sevgili ablacığım Zarife,
Biliyorsun, ben okumaya ve yazmaya senin kadar hevesli değildim ama bana öğretmenimden evvel okumayı da yazmayı da sen öğrettin.
Abla, babamın arkadaşı Mesut var ya, geçen gece bana çok kötü bir şey yaptı. Bunu size diyemedim. Odun olmaya indiğimiz sırada bana çok kötü şeyler yaptı. Ablacığım, çok ama çok kötüydü. Sonra da beni korkuttu. Bunu size söyleyecek olursam, aynısını sana ve anneme yapacağını söyledi. Babama da bunun benim suçum olduğunu söyleyecekti. O gece üzerimde gördüğün kan, bunun kanıydı. Bana kızma ablacığım.
Baba seni hiç sevmiyorum. Yıllardır annemi dövüyorsun. Çocuklarını da sevmiyorsun. Artık ben yokum, rahatla. Benim ölümüme üzüleceğini sanmıyorum. Artık annemi ve kardeşlerimi rahat bırak.
Anneciğim, sakın üzülme. Öldüğümde daha huzurlu olacağım. Ağlama benim için. Beni affedin. Hepinizden özür diliyorum. Abla, ağabey, anneciğim ve Nuran; benim için üzülmeyin.
Emine
Bu sırada küçük bir çocukla karşılaştım, çocuk o kadar küçüktü ki, gecenin bu saatinde sokakta bulunmasına şaştım. Anlaşılan yolu şaşırmıştı. Kadının biri onu dinlemek için bir dakika kadar durdu ama bir şey anlayamadı. Ellerini iki yana açıp çocuğu yalnız başına karanlıklarda bırakarak yoluna devam etti. Ben yaklaşmak istedim de çocuk anlayamadığım bir şekilde benden çok korktu, koşa koşa kaçtı gitti. Eve yaklaşırken Vasin’e bir daha hiç gitmemeye karar verdim. Merdivenlerden çıkarken Versilov eve gelinceye kadar anneme yahut sevgili kardeşime tatlı birkaç söz söyleyebilmek için kendilerini evde yalnız bulmayı çok istiyordum. Tam istediğim gibi de oldu, Versilov evde yoktu…
Çünkü senin bütün günahın benimdir. Düşünüyorum da o zaman sende bilinçli bir düşünce bile yoktu herhâlde, bununla birlikte siz de benim efendim, diyerek gülümsedi. Bu sırada dudakları bilinmeyen bir acının etkisiyle titredi. Gerçi o zaman sana, benim eşim, hatta dayakla ders verebilirdim, hem öyle yapmalıydım da ama önümde gözyaşları dökerek yere
Bir anekdot okumuştum...
Bir adam hesabı sahte parayla ödemiş olmakla suçlanıyordu. Mahkemede paranın sahte olduğunu bilmediğini iddia etti. Kanıtlaması için sıkıştırıldığında itiraf etti:
"Çünkü o parayı çalmıştım. Sahte olduğunu bildiğim parayı çalar mıyım hiç?"
Bu savunmayı değerlendiren hakim, mantıklı olduğuna karar verdi ve sahte