Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Ahmedî-Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Türkiye Tarihleri I adlı eserin 1-35. sayfaları arasında yer almaktadır. Atsız'ın çalışması, Ahmedi'nin İskendernâme'sinin sonunda yer alan Osmanlılarla ilgili bölümün ilmî yayınıdır.
1961: Atsız'ın İlmi Yayınları Yoğun siyasi gelişmelerin yaşandığı 1961 yılında Atsız'ın iki ilmî kitabı da çıkar: Osman (Bayburtlu), Tevârîh-i Cedid-i Mir'ât-i Cihan, İstanbul 1961. Osmanlı Tarihine Ait Takvimler I, 824, 835 ve 843 tarihli takvimler, İstanbul 1961. Üçüncü Murad devrinde yazılmış bulunan Bayburtlu Osman'ın eseriyle Atsız 1930'lardan beri meşguldü. 1936 yılında Dede Korkut'la ilgili kitabını hazırlamakla meşgul bulunan arkadaşı Orhan Şaik Gökyay'a bu eserin "Der-beyân-1 Evsâf-1 Bayundur Han” bölümünü istinsah ederek bir mektupla göndermişti (Gökyay 1938: XXXIII). Osmanlı takvimleriyle de Atsız 1950'lerden beri meşguldü. 856 tarihli bir takvimi, "Fatih Sultan Mehmet'e Sunulmuş Tarihi Bir Takvim" başlığıyla 1957 yılında İstanbul Enstitüsü Dergisi'nin III. sayısında yayımlamıştı. Ancak o yayında teknik sebeplerle transkripsiyonlu metni verememişti. "Şimdi tarihçilerin ve belki de aynı zamanda dilcilerin istifadesine sunduğum bu bir sıra takvimi, bütün hurafe ve İsrailiyat bölümleriyle birlikte yayımlıyorum." diyerek Atsız metinlerin transkripsiyonlu ve eksiksiz bir yayınını gerçekleştirmiş oluyordu. Şimdi Türkçüler tekrar dergicilik faaliyetine başlayacaklar ve siyasi gelişmeleri de takip ederek konumlarını belirleyeceklerdi. 1962 Ocağının sonunda haftalık Millî Yol, Şubat ayında da aylık Orkun dergisini çıkarmaya başladılar. Ancak dergilere geçmeden önce 22-23 Şubat gecesini anlatmalıyız.
Reklam
Türkler ve Efsaneler Oğuz Kağan ilk olarak tarih sahnesine Türkler ve insanlık adına çıktı Bir efsane oldu efsane Bir efsaneydi Türkler bir efsane
Titretti yine Rû-yi zemin Arş-ı semâyı!
Dönemin Mısırlı tarihçisi İbn lyas (ö. 930/1524) Sultan Selim Halep'i aldıktan sonra Abbâsî halifesi III. Mütevekkil-Alellah'ın, beraberinde Şafii, Mâliki ve Hanbeli mezheplerinin kadıları olduğu halde sultanın huzuruna getirildiği ve sultanın halifeye tazimde bulunduğunu nakletmektedir. İbn lyas'ın aktardıkları içinde dikkat çekici
Sayfa 128 - KlasikKitabı okudu
Bizde tarikatlar lOO'e yakındır, bunların ayrıca yüzü aşkın şubeleri vardır. Yalnız bizde böyle değil bu . . . Hıristiyanlıkta, Mu­ sevilikte, yetmiş beşe yakındır tarikatlar.. . Bunları, gireceğim yo­ lu seçmeye çabalarken okudum biraz ... Şunu gördüm. Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler, tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. lbadet bu güzelli­ ğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk'ün bağlanacağı inanç, Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Okudukça tasavvu­ fun yalnız Türk'e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerin­ de doğmuş, Anadolu'da gelişmiştir. Türk tasavvufu, şamanlıkta lslamlığın karışımıdır. Buna biraz da yeni Platonculuk katılmış Roma Anadolu'sundan kalıntı... daha doğrusu Stoisizm ... Anado­lu'ya Şeyh Ahmet Yasevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu ... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir, bence ... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Aptal Musa, Avşar Dede, Akya­ zılı Baba, Kudümlü Baba Sultan, Sarı Saltık. .. Bunlar köylü halkı etkilemişler, Anadolu'nun lslamlaşmasını, bir anlamda Türkleş­ mesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman bir dahi sanatçı yetiştirmiş ...
Ahmed Arif:
Nitekim, Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, Şeyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu şiirler yazılmıştı...
Sayfa 172 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
O yüzden Şarkışla'nın Sivrialan Köyü'nde yüzü gözü çiçek bozuğu Veysel adında bir adama âşık namını verdirendir. O yüzden Beyhanî'yi dermansız bırakan, O yüzden Daimî'yi çerağında yakan, O yüzden Hüdaî'yi demden deme salan, O yüzden Pir Sultan'a darağacını boylatan, O yüzden Mahzunî'nin canını zülfün teline
Tütün içme yasağının olduğu günlerdir. Sıkı yasağa rağmen tiryakiler gizli mekanlarda tütün içmeye devam etmektedir. Sultan Murat bir gün yine tebdil-i kıyafet Üsküdar taraflarında bir kahvehaneye gider. Kahveci derviş kılığındaki padişaha “dede sultan ne içersiniz” diye sorar. Padişah da “ kahve” deyince kahveci kulağına eğilerek “tütün de içer misiniz” der. “Hayır” cevabını alan kahvecinin içine bir kurt düşer zira Sultan Murat ın tebdil-i kıyafet gezdiğini bilen kahveci derviş kılığındaki padişahın önüne kahvesini koyarken “safa geldin dede sultan, ismini bağışlar mısın?” deyince “Murat” cevabını alır. Bu defa eli ayağı titreyen kahveci “Han’ ı da var mı?” diye sorar. Padişahtan “evet” cevabını alan kahveci tütün içilen odanın kapısını aralayıp “Ağalar! Hazır olun cenaze namazına” deyip bayılır. Kahvecinin bu halinden hoşlanan Sultan Murat orada bulunanları affeder fakat kahvehaneyi de yıktırır.
Sayfa 194Kitabı okudu
Okudukça tasavvufun yalnız Türk'e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerinde doğmuş, Anadolu'da gelişmiştir. Türk tasavvufu, şamanlıkla İslamlığın karışımıdır. Buna biraz da yeni Platonculuk katılmıştır Roma Anadolu'sundan kalıntı... Daha doğrusu Stoisizm... Anadolu'ya şeyh Ahmet Yesevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir, bence... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Abdal Musa, Avşar Dede, Akyazılı Baba, Kudûmlû Baba Sultan, Sarı Saltık... Bunlar köylü halkı etkilemişler. Anadolu'nun İslamlaşmasını, bir anlamda Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman dahi bir sanatçı yetiştirmiş..
Sayfa 80 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Fatih'in kanunlarında ilginç bir madde vardır: her padişah hocası karşısında ayağa kalkmalıdır. Çünkü Osmanlı geleneğinde ana kavram, "edeb"dir. Aileden orduya, saraydan dergaha kadar aynı ilke geçerlidir. Kendisi Müslümanların halifesi, yani başı olan Üçüncü Selim'in tanbur hocası bir Musevi olan Tanburi İzak'tı. Selim, hocası huzuruna girdiğinde ayağa kalkar, o oturmadan oturmazdı. Aynı şekilde Sultan Vahideddin'in müzik hocası, Osmanlı Ermenisi Leon Hanciyan'dır. Hanciyan ise Mevlevi dervişi ve büyük besteci Zekai Dede Efendi'nin talebesiydi.
Sayfa 205
Reklam
Bozkurt; Türk uruklarının en büyük töz (totem)lerinden biridir. Hun Türklerinin bir kolu olan Tu-cje'ler, kurt'tan türediklerine inanırdı. "Büyük dedelerini kurt, kendi yavrularıyle birlikte güdüyor, inine götürerek besleyip büyütüyor". Bu yüzden bayrakların üzerine kurt kafası bulundururlardı Türk kabilelerinde, kurttan geliş
Sayfa 135 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Bizde tarikatlar 100'e yakındır, bunların ayrıca yüzü aşkın şubeleri vardır. Yalnız bizde böyle değil bu... Hıristiyanlıkta, Musevilikte yetmiş beşe yakındır tarikatlar... Bunları, gireceğim yolu seçmeye çabalarken okudum biraz... Şunu gördüm. Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri Sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. İbadet bu güzelliğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk'ün bağlanacağı inanç Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Okudukça tasavvufun yalnız Türk'e mahsus bir yol olduğunu anladım. Türk illerinde doğmuş, Anadolu'da gelişmiştir. Türk tasavvufu, Şamanlıkla İslamlığın karışımıdır. Buna biraz da Yeni Platonculuk katılmış Roma Anadolu'sundan kalıntı... Daha doğrusu Stoisizm... Anadolu'ya Şeyh Ahmet Yesevi adına halifeleri yaymıştır tasavvufu... Bunların hepsi dünyadan el çeken basit köylülerdir bence... Pir Dede, Keyifli Baba, Horoz Dede, Abdal Musa, Avşar Dede, Akyazılı Baba, Kudümlu Baba Sultan, Sarı Saluk... Bunlar köylü halkı etkilemişler, Anadolu'nun İslamlaşmasını, bir anlamda Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu bu tohuma o kadar uymuş ki, Yunus Emre gibi kocaman bir dahi sanatçı yetiştirmiş....
Alevilikte tasavvufi yapı
Alevilikte var olan senkretik yapıyla beraber dinî düşünce ve pratikler göz önünde bulundurulduğunda, Alevilik için tasavvufi bir yapının söz konusu olduğu görülmektedir. Nitekim, Alevilikte ilham ve keşfin (sezgi) epistemolojik anlamda temel bilgi kaynaklarından biri olarak kabul edilmesi; kişinin insan-ı kamil olarak yetiştirilmesi için gerekli
Tonguzlu Dede'den kalan tılsımlı gömleği giydiğinden beri İstanbul efsanelerinin dibine kadar hakikat olduğunu öğrenmişti. Yüzlerce yıl evvel konstantinopoli'se çağırılan kırk simyacı, Bizans'ı Müslüman işgallerinden korumak için tılsımlar hazırlamışlar, içlerinden biri ölümsüzlük iksiri içmişti. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle güçlerini kaybeden ölümsüz baş Simyacı'nın neyin peşinde olduğu da malumdu; Ahit Sandığı'nı bulup Deccal'in ordusuna katılmak!
Sayfa 133Kitabı okudu
(şiir) duruyordum deniz duruyordu dağ duruyordu kırlangıçlar da bakıyorduk dünyaya dünya kendine bakıyordu gözlerimizle bizim
332 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.