Uzunca bir yazı olacak. Vakit ayırırsanız sevinirim.
***
"Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve Müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (Muhammed, 47/7)
***
“Türkiye Radyoları Eskişehir muhabirinin bildirdiğine göre, tıp tarihinde ender görülen
Yakın bir dostum bana seneler evvel şöyle demişti; "Eylül, okumak istediğin bütün kitapları okumadan Cemil Meriç okuma, zira onun lisanını ve dünyasını keşfettikten sonra başka bir kitabı okuyamayabilirsin."
Bunun ne anlama geldiğini farketmem pek de uzun sürmeyecekti...Cemil Meriç'in okuduğum diğer eserlerinde tanıdığım bilge düsturu ve
Umut ve beklemek, bu iki kelime romanı özetler. Düşüncelerimi yazdığım zaman romanı anlatmış olacağım. Okurken belli bir kesimde durağanlaşmış gibi olan roman aslında umut etmenin ve beklemenin en güzel trajik bir şekilde anlatımına sahip. Vaz geçmek için ellerine fırsatlar geçen bir sürü subayın bir şekilde kuzeyden gelecek bir savaş ihtimaline karşı umutlanmaları ve bu umut üzerine beklemeleri ile geçmekte. Düşündüğümde genç teğmenin ve diğer subayların varoluş maksadına dönen görev yaptıkları kale bir nevi onların hapishanesi oluyor, zorla değil kendi istekleriyle kaldıkları. Aslında bir çoğumuzun yaşantısı da böyle ya, öyle olduğunu anlatacak ve kanıtlayacak derman hissetmiyorum kendimde. Tıpkı roman kahramanı Drago'nun yıllarca bekleyip de en son ayağına geldiği savaşın başlamak üzere olduğunu bilip te rahatsızlığı sebebiyle kaleden gönderilip yolda bir handa ölümünü beklediği gibi...Tavsiye ederim, sıkılma ihtimalinizde vardır, demedi demeyin.
Anlaticimiz Raphael,gitmiş görmüş yaşamış beğenmiş Utopia 'yı. Okurken vay be var mı böyle bir yer diyorsunuz.Orada yaşamanın guzel olabileceğini düşünüp sonra inanamıyor mümkün değil bu anlatılanlar ,dünyanın hiçbir yerinde bu yasaları uygulayabilecek toplum yoktur diyorsunuz.
Kâh biz de böyle olsak onlar gibi düşünsek dediğim kâh yok ya
❝Haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür.❞
Kocaman fillere karşı, küçücük karıncalar galip gelebilir mi? Tüm mesele güçlü olmakta mı, yoksa haklı olmakta mı?
Aklın, zekanın kocaman filleri yendiği bir masal okudum. Böyle şeyler de hep masallarda olur zaten.
Neyse şimdilik gerçek, acı hayatı bir kenara bırakalım.
Umudun masalına kulak
.
Kendisinin Türkiye'yi ABD'ye bağlamaktan yana olduğunu açıkça duyurmuş bulunan eski MİT'çimiz Mahir Kaynak da; "Sizi aşan bir akıl, çizdiği projeye uygun olarak, tuğlaları üstüste dizmektedir." -"Bu modele uymayanlar, gizli ve kanlı eller tarafından teker teker toplanır. Kimse buna karşı güvenlik içinde değildir" diyerek, ABD'nin bu projesine engel oluşturacak, tekerine çomak sokacak herkesin Ge-ber-ti-le-ce-ği-ni basın aracılığıyla alenen ilan eylemiş bulunmaktadır. Yani Türkiye'nin bu tuzağa sürüklendiğini görenler, sakın bu tuzağı bozmaya kalkışmasınlar, sussunlar, yoksa susturulurlar, benden söylemesi, sonra demedi demeyin!" borusunu üfürmektedir. Ve bu eski MİT'çi, şimdi açıktan ABD'ci Mahir Kaynak, Meclis kürsüsünden Atatürk'e "Piç“, "Musul'u Kerkük'ü onun yüzünden alamadık" diyen eski MİT'çi Hasan Mezarcı ile kolkola girerek ve yanlarına Şeyh Said'in torunu Abdülmelik Fırat'ı da alarak, "Yeniden yapılanma hareketi" adlı bir örgüt kurmuşlardır.
.
Türkçüler için, Türkçü olmayanlar tarafından üretilen sıfatların birçoğu, bu nedenle iftiradan ibarettir . Düşüncesizce takılan sıfatlar, yapılan yakıştırmalar , iyi niyeti barındırması mümkün olmayan , kasıtlı söylemlerden ibarettir . Bunların en meşhuru, dillere pelesenk olmuş 'faşist ' sıfatıdır. Bu sıfatı yakıştıranların hepsi , sadece Türkçülüğe değil, Türklüğe de düşman kimselerdir. Bazıları, bünyelerinden atamadıkları taassup ve azınlık psikolojisi mikrobu sebebiyle , bazıları da tedavi olmayan cehaletleri sebebiyle bu kelimeyi diline dolamıştır .
Drizzt Do'Urden candır. Candır; çünkü imrenilecek bir hikâyeyle, nicesini okuduğumuz, izlediğimiz, klişelere boğulmuş fantastik dünyaları anlatan eserler arasında özellikle de bu üçlemede cidden etkileyici, hatta belki de muazzam sayılabilecek bir kıvamda anlatılmıştır.
Drizzt Do'Urden, Menzoboranzan adındaki karanlık altı yurdunda, örümcek
Dostoyevski’nin okuduğum dördüncü kitabı yeraltından notlar oldu.Okudukça ona biraz daha yaklaşıyor olmak ve onu anlamak anlatılmaz bir duygu.Kitapları bağımlılık yapıyor demedi demeyin Yaptığı insan tasvirleri,hayata bakışı,acıları dışa vuruş şekli,kahramanları,öfkesi,yalnızlığı,gelgitleri,hayatla savaşları,en önemlisi kurduğu dünya ve gerçekliği
Geriye dönüp geçmiş bir vakitte okuduğum bu kitabın incelemesini yazmakta ilk başta tereddüt yaşamadım da değil. Bilhassa bu tarz içerikli kitaplara olan ilgimin iyiden iyiye azalıp araştırma-inceleme kitaplarına kaydığı gerçeğini aynı şekilde hissediyor olduğum aşikâr iken. Ne var ki bu kitap türedilerinden bir kulaç önde duruyor.
İncelemeyi
Gençlik zamanında aşktan neden utanmalı
O tuhaf tavırlar gençlik günlerine hastır.
Namık Kemal'in Magosa'da sürgündeyken yazdığı bu roman Edebiyatımızda ilk edebi romandır. Asıl adı "Son Pişmanlık" olan
İntibah ilk tahlil ve tavsir roman özelliğide vardır. Ağır bir dili ve çokça gereksiz betimlemeler mevcuttur.
Daha öncede
Lady Chatterley'in Aşığı kitabının bir sinema uyarlamasını izledim. Hikaye güzeldi ama daha önce izlediğim ve muhtemelen bu hikayeden esinlenmiş olan Alman yapımı 'Das Ende der Schonzeit' kadar sevmedim.
O film benden tam puan almış ve bayağı etkilemişti beni.
Yine de izlenmeye değer... Ama demedi demeyin, müstehcenlik aşırı fazla...
İyi seyirler...