"Günah her şeyden önce Tanrı'ya karşı değil kendimize karşı işlenir."
Dinler ve Tanrı olmasa dünyada kötülükler ve günahlar artar mı? Sonunda cezalandırılmayacağını düşünen insan bütün kötülük ve günahları kendisine mübah mı görür? Peki, dinler ve Tanrı kötülüklerin ve günahlarının önüne ne kadar geçebilmiştir?
1937 yılında Jung,
Dikkat!
Bu satırları okumaya başlayıp, bitirdiğiniz an, en az bir kadın şiddet görmüş olacak. Belki de en az bir Kadın cinayete kurban gitmiş olacak.
Kadın...
Herkesin adını andığı ama sadece anmakla kaldığı bir varlık. Kendisi hariç herkesin onlar hakkında söz hakkı sahibi olduğu düşünülen bir varlık. Hatta benim bile bu iletiyi yazarak
İtiraf Ediyorum, romanın baş karakteri olan Adria Ardevol'ün ömrünün sonuna yaklaşmışken geçmişe olan yolculuğunu, hesaplaşmalarını ve itiraflarını hayatının tek aşkı sevgilisi Sara'ya anlatmasını konu ediniyor. Basit, yalın bir konu gibi gözükse de kitabı okuduğunuz zaman asla böyle bir kurgu olmadığını anlayacaksınız.
Katalan yazar
“Aktı mı dereler, bir daha asla dönmez doğduğu kaynağa,
geçip gitti mi saatler, geri dönmez asla.
Dolu dolu yaşayın gençliğinizi: yıllar koşar gider çabuk adımlarla,
doğan her yeni gün, bir öncekini aratır mutlaka.” (sayfa 77)
1. Ovidius Kimdir?
Latin edebiyatının en önemli şairleri arasında gösterilen Publius Ovidius Naso, 2 bin yıl önce
....
Yapıtları kişinin en derin inançlarına meydan okuduğunda bile rahatsız etmeye, kışkırtmaya ve esinlendirmeye asla son vermeyen, anlaşılması güç ve aykırı bir düşünür Nietzsche. Yüz yıldan daha uzun bir süre, düşünsel ve kültürel panoramada çok önemli bir şahsiyet olarak tanındı; dolayısıyla düşüncesiyle ciddi biçim de hesaplaşılması
Toplum sözleşmesi’de J. J. Rousseau “Seninle öyle bir sözleşme yapacağım ki, hep benim iyiliğime ve senin zararına olacak; keyfim istediği sürece ben uyacağım, yine keyfim istediği sürece sen uyacaksın ona” der. Yapıyı oluşturan sözleşmenin tek taraflı okduğu çok barizdir. Bir feda sistemi sayesinde toplumsal sözleşme yapabiliriz. İktidar kazanan
Einstein'in en hevesle alıntı yapılan sözlerinden birisi şudur: "Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür." Ancak Einstein aynı zamanda şunları da söylemiştir:
Dinsel inançlarım hakkında okuduklarınız elbette bir yalan; düzenli olarak tekrar edilmekte olan bir yalan. insan suretinde bir Tanrıya inanmam ve bunu hiçbir zaman inkâr etmedim; aksine bunu açık bir şekilde ifade ettim. Eğer içimde dinsel olarak adlandırılan bir şey var ise, bu, bilimimizin şimdiye dek meydana çıkarabildiği kadarıyla dünyamızın yapısı karşısında ki sınırsız hayranlığımdır.
İşte Einstein inançtan biraz tat vermek için Einstein'dan birkaç alıntı daha:
İnançsızlığa derinden inanan bir inançsızım. Bu bir parça yeni bir dindir. Ben doğaya hiçbir zaman bir amaç veya niyet veya insan biçimci olarak anlaşılabilecek herhangi bir şey yüklemedim.
Doğada gördüğüm şey, sadece çok eksik kavrayabildiğimiz olağanüstü güzellikte bir yapıdır ve bu muhteşem yapının düşünen bir insani alçakgönüllülük hissiyle doldurması gerekir.
Bu, gizemcilik ile hiç alakası olmayan bir gerçek inançsal duygudur. İnsan suretinde bir Tanrı fikri bana oldukça yabancıdır ve hatta safça gelir. Ölümünden bu yana, çok sayıda din savunucusu anlaşılabilir bir şekilde Einstein' kendilerinden biri olarak sahiplenmeye çalıştı. Bazı dindar yaşıtları onu oldukça farklı görürdü. 1940 yılında Einstein "İnsan suretinde bir Tanrıya inanmam" ifadesini savunduğu ünlü bir yazı yazdı.
Yazar özgürlük kavramını analitik olarak incelerken özgürlüğü farklı boyutlarla ele almış, aktörün ruhsal yapısı ve iç dinamiklerinden hareketle aktörün psikolojik tutumlarının topluma yansıyan yönünü değerlendirmiştir.
“ Özgürlük" ancak ve ancak çağdaş insanın kişilik yapısının bütünüyle çözümlenmesi temel alındığında tam anlamıyla
"Hiçbir şey sadece tek bir şey değildi." (Deniz Feneri'nden)
----------
Virginia Woolf, "Aşağı yukarı Aralık 1910'da insan doğası değişti," der, çünkü Büyük Britanya'nın süper güç olduğu ama öte yandan katı ahlak anlayışıyla anılan Victoria Dönemi sonlanmış ve modern çağ başlamıştır. Bu yeni çağa yeni roman
“Eser “yalnız bilimsel gerçekleri itibara alarak yani dinsel (sezgi) bilgi olmaksızın bir evren ve tanrı anlayışı geliştirilebilir mi? “ sorusuna “elbette” cevabı vererek başlıyor. Ve nihayetinde bu sorunun cevabını da en yetkin şekilde vererek ömrünü noktalıyor.“
Bu usûle felasife ehli “doğal teoloji” diyor. Carl Sagan, doğal teolojinin en
Nietzsche'ye göre her şey yalan. İnceleme bu kadar dağılabiliriz arkadaşlar. Şaka şaka menemen yalan değil, o tek gerçek :)
Nietzsche'ye göre insanoğlu dünya ötesi denilen umutların imgesel ayartıcılığına teslim olmuştur. Bu yüzdendir ki insan kendisini unutmuştur. İnsan, varlığının yaşamsal kaynağını kendi gerçekliğinden ayırmış, varlığından
Romanın anlatıcılığını başkahramanımız olan dokuz yaşındaki küçük kız çocuğu Scout Finch yapmaktadır (1. tekil şahıs ağzından). Scout iki yaşındayken, abisi Jem ise henüz altı yaşındayken annelerini kaybetmişlerdir ve bir avukat olan babaları Atticus ile yaşamaktaktalardır. Scout' un gözünden 1930'lu yılların Güney Amerika'sının
“Koruğ” veya “tabu” insan davranışlarının belli alanlara ya da belli normlarla ilişkili olarak kutsal veya dokunulmaz olarak tanımlanmış oldukça güçlü sosyal yasaklara denir. “Kutsal” nesnelerde olduğu gibi çelişkili bir yapısı vardır, iki karşıt anlamı da taşır. Hem "kutsal" hem "kirlenmiş" şeyler tabu olabilirler. Örneğin