Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
...
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız ağaçlar gibi
...
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
"Bakın, olup bitenleri idrak eden bizlerle karanlıkta şuursuzca debelenip duran kitleler arasındaki fark şudur; biz kendi sınırlarımızın farkındayız. Onlarsa bu türden sınırları olduğunu inkâr ediyorlar. Bizden bu bilinmeyen boşluğu doldurmamızı talep ediyorlar. Zira onlar bilinmezliğe tahammül gösterme kabiliyetinde değiller. Ama bizler hakikat diye bir şey olmadığının idraki içinde olduğumuzdan onları boş hayallerle, uydurulmuş hikâyelerle avutabiliriz."
Kitle hareketinin kademelerindeki herhangi bir muhalefeti, hareketin düşmanları lehine bir ihanet saymak yoluyla şüphe kılıcı devamlı olarak bilenir. Bu düşman, her kitle hareketi için elzem olan bu şeytan, her yerde hazır ve nazırdır. Hem dışarıda hem de içeride yandaşların saflarında komplolar peşindedir. Muhalifin ağzından konuşan onun sesidir ve sapkınlar onun yardakçılarıdır. Eğer hareket bir zorlukla karşılaşırsa bu onun işidir. Şüpheli olmak, kesin inançlı kişinin kutsal vazifesidir. Kesin inançlı kişi sabotajcı, casus ve hain var mı diye etrafını devamlı kolaçan etmelidir.
Evvelce fazilet diye baktığı şeylerin birer merasim ve gösterişten ibaret olduğunu ve asıl iyiliğe yalnız ahlak münakaşalarında veya akıllı nasihatlarda rastlanabildiğini, namuslu olabilmek için başkalarının namusuna dil uzatmanın, kirlenmeden yükselebilmek için temiz alınlara basarak çıkmanın yeter olduğunu ve daha buna benzer birçok şeyleri gördükçe şaşkınlığı büsbütün artıyordu.
Senin de şimdiye bir oğlun olabilirdi,diye düşünüyorum,ama dünyaya bir çocuk getirmemek için kendime hakim olmasını biliyorum.Sırf herhangi bir savaşta vurulsun diye mi!
“Ne olacak,” diye mırıldandı. “Her zamanki halim.”
Kaşlarım çatıldı. “Efendim?”
“Diyorum ki seni düşünmek... Her zaman yaptığım şey.”
Hafifçe öksürüp kızaran yanaklarıma elimin tersiyle dokunurken nasıl bir yanıt vermem gerektiğinden emin olmaya çalışıyordum.
“Pat diye söylemeyin şunları, beyefendi,” diye homurdandım.
“Neden?” dedi sırıttığını hissettiğim bir sesle. “İçin mi gıcıklanıyor?”
Eve kapanmalıydı insan, bir daha hiç çıkmamalıydı, gerçekten çıkmamalıydı. Çok yoruldum, diye söylendim, bir ağacın gövdesine yaslanıp; dolaşacak, evden çıkacak gücüm kalmadı. Evlensem iyi olacak.
Ölüm evini buldu.
Ağzımızda son bir dünya hecesi
Yüzümüz, suyuyla boğulmuş bir göl
Kirpiklerimizde kurumuş arzular
Geçip oturdu "ılık minderimize."
Ben şimdi o bağbanım Hatice
Kemiklerin çiçek açsın diye
Çırpınıp duran başında...