Darwin, Türlerin Kökeninde varyasyonal evrimin farklı yönlerine ilişkin beş temel kuram oluşturdu: (1) Organizmalar
zaman içinde sürekli evrimleşirler
(biz bunu evrim kuramı olarak tanımlayabiliriz). (2) Farklı organizma çeşitleri ortak bir soydan türemiştir (ortak soy kuramı). (3) Türlerin sayısı zaman
içinde artar (türlerin çoğalması kuramı veya türleşme). (4) Evrim, popülasyonların aşamalı değişimiyle oluşur (süreklilik kuramı). (5) Evrimin mekanizması, çok sayıda biricik birey arasında hayatta kalma ve üreme açısından farklılıklara yol açan, kısıtlı kaynaklar için rekabettir (doğal seçilim kuramı).
Cinsel seçilim, organizmanın bir özelliği onun hayatta kalmasını sağladığı için değil, üreme başarısını desteklediği için seçildiğinde gerçekleşir. Darwin cinsel seçilimi doğal seçilimden ayrı bir şey olarak gördü; ama bugünlerde çoğu biyolog onu doğal seçilimin bir alt türü olarak görüyor.
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/C5WIuVetycP
Hayvanlarda da insanlara benzer bir anlam arayışı olabilir mi sizce?
Önceden Jack London'dan okuduğunuz bir kitap var mı? Jack London kitapları okumak benim için her zaman ayrı bir keyif olmuştur.
Atalarımız doğada hayatta kalma ve genlerini çocuklarına aktarma(ki buna kısaca doğal seçilim yoluyla evrim diyoruz) şanslarını aktaran nesne ve olayları tercih etmiş veya "sevmiş"lerdir. Buna karşılık hayatta kalıp üreme şanslarını tehlikeye sokan veya azaltan nesne ve olaylardan uzak durmuş, onları "sevmemiş"lerdir. Zaman içinde, bu sevilen ve sevilmeyen şeyler insan beynine programlanmıştır.
"Bir ve aynı türe ait bireyler arasında sürekli görülen farklılıklar ve yüksek doğum oranları yeryüzündeki yaşamın gelişmesinin hammaddesini ya da malzemesini oluşturur. Varolma mücadelesindeki doğal seçilim bu evrimin mekanizması ya da itici gücüdür. Doğal seçilim her zaman en güçlü ya da 'ortama en iyi uyum sağlamış' olanların hayatta kalmasına yol açar."
Mikroplar kişiden kişiye ve hayvanlardan insanlara sıçramanın yöntemleri gelistirmişlerdir. Bir mikrop ne kadar iyi yayılırsa geriye o kadar çok yavru bırakır ve doğal seçilim onun o kadar lehine işler.
Mikroplar bizim vücutlarımızın içindeki maddelerle beslenecek şekilde evrimleşmiştir ve ilk taşıyıcıları öldüğü ya da direndiği zaman yeni bir kurbana ulaşmak için kullanabilecekleri kanatları yoktur. Bu yüzden mikropların pek çoğu olası kurbanlar arasında yayılmalarına olanak verecek çeşitli hileler geliştirmek zorunda kalmışlardır, bu hilelerin çoğu bizim "hastalık belirtisi” olarak yaşadığımız şeylerdir. Biz de bu hilelere karşı kendi hilelerimizi geliştirdik, mikroplar da bunlara karşı yeniden kendi hilelerini geliştirdiler. Hastalık mikroplarıyla biz artık tırmanan bir evrim yarışına kilitlenmiş durumdayız, yenilmenin bedeli ise bir yarışçının ölümü, hakem rolünü de doğal seçilim oynuyor. Yarışmanın biçimi nasıl acaba: Ani baskın mı yoksa gerilla savaşı mı?
Darwin'in doğal seçilim teorisi ve Vries'in mutasyon teorisinin rakip iddiaları aslında uyumsuz değildi. Ronald Fisher, bunların birbirini tamamlayıcı olduğunu gösterdi ve Mendel'in parçacıklar yoluyla kalıtım fikriyle birlikte bunları modern sentez olarak bilinen evrimsel değişim teorisinde bir araya getirdi.
Bitkiler filizlenmeleri, büyümeleri, hastalıklara dirençleri açısından iklimin özelliklerine tam olarak uyum sağlamıştır.
Günlerin uzunluğu, sıcaklık, yağış miktarı gibi mevsimsel değişiklikler tohumlara filizlenme, fidelere büyüme, gelişkin bitkilere çiçek, tohum ve meyve verme işareti yerine geçer. Her bitki topluluğu hangi mevsim sistemi içinde evrimleştiyse o sistemin işaretlerine gerektiği gibi yanıt verebilecek biçimde, doğal seçilim yoluyla, genetik olarak programlanmıştır. Enleme bağlı olarak bu sistemler büyük değişiklikler gösterir. Örneğin, ekvator da gün uzunluğu yıl boyu değişmez, hep aynıdır ama ılıman kuşakta kış gündönümünden yaz gündönümüne doğru gidildikçe uzar, yılın öteki yarısında yeniden kısalır. Büyüme mevsimi -yani, sıcaklığıyla, gün uzunluğuyla bitkilerin büyümesine elverişli olan aylar- büyük dereceli enlemlerde en kısadır, ekvatora yakın yerlerde en uzun. Bitkiler ayrıca kendi bulundukları enlem de mevcut hastalıklara da uyum sağlamışlardır.
Darwin kuramının ortaya çıkışından sonra açıklamalar doğal seçilim ve evrimsel soyağacı terimleriyle birlikte yeni bir şekil aldı. Teknolojik açıdan ilkel halkların, maymunsu atalardan gelen insan soyunun evrimine ait kalıntılar olduğu düşünüldü. Sanayileşmiş toplumlardan gelen sömürgecilerin bu halkları yurtlarından kovması, en uygun olanların hayatta kalması ilkesinin örneğiydi. Daha sonra genetik biliminin doğuşuyla açıklamalar bu kez genetik terimleriyle yeniden dile getirildi. Genetik olarak Avrupalıların Afrikalılardan, hele hele Avustralya yerlilerinden daha zeki oldukları kabul edildi.
Kadınlar daha da fazlasını ödemek zorunda kaldı. Dik bir duruş daha dar kalçalar demekti ve bu da doğum kanalını daraltıyordu, üstelik aynı anda bebeklerin de beyni giderek büyüyordu. doğumda ölüm dişi insanlar için ciddi bir sorun haline geldi. Bebeklerinin kafası ve beyni daha da küçük olduğundan, erken doğum yapan kadınlar daha çok hayatta kaldılar ve daha çok çocuk sahibi oldular; doğal seçilim bu şekilde erken doğumlara hayatta kalma şansı verdi. Elbette böylelikle diğer hayvanlara kıyasla insanlar, Pek çok hayati öneme sahip sistemleri henüz tam olarak gelişmemişken erken doğar hale geldiler. bir tay doğumdan kısa süre sonra yürüyebilir, bir yavru kedi birkaç haftalıkken annesi yiyecek arayış sırasında onu yalnız bırakabilir. insan bebekleri ise yıllar boyunca yardım, bakım, koruma ve eğitim için büyüklere muhtaçtır.