Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dünyada Sünni olarak kalabilmiş İslam'ı hakkıyla idrak edebilmiş, hayatına tatbik etmiş ve bu haliyle hâlâ dimdik ayakta duran bir Türkiye var. Eğer mevzumuz İslam ise, o vakit dönüp tarihe bakalım. Olaylar bu kadar girift de değil, eğer bu topraklarda yaşamak istiyorsak ittifak edeceğimiz ve müşterek olarak kutsal kabul edeceğimiz değerler var. Türkiye'nin sınırları, Türkçe, Türk Bayrağı ve İstiklal Marşı. 82. plakanın derdinde değilim ama 81 plakadan bir tanesini vermem.
Sayfa 89
Bugün ağzınızı “Türk" ile başlayan bir cümle ile açtığınızda size gelecek tepki belli: Irkçı. Ama başka herhangi bir milletten yahut etnik kökenden bahsettiğinizde böyle bir durumla karşılaşma ihtimaliniz söz konusu olamaz. Derdimiz İslam ise ve Allah Rasûlü üstünlüğün takva ile olduğunu söylüyorsa İslam'a kimin daha çok hizmet ettiğini yarıştıralım bence. Bu sonucu net olarak ortaya çıkarmamıza sebep olabilir. Literatüre "İla-yı Kelimetullah" yani "Allah'ın adını yaymak" kavramını sokan Türklerden başkası değildi. Muhammed ismini saygısından Mehmed yapan başkası değildi. Kur'ân-ı Kerim'i ayağını havaya dikerek okuyan Arapları görmüşsünüzdür ama bir Türk'te asla bunu göremezsiniz. Binlerce örnek verilebilir bununla ilgili. Evet, bu örneklerin hepsi retorik gibi de gelebilir ama artık bunları söylemeden ve kabul ettirmeden bir yere varmamızın imkânı yok.
Sayfa 87
Reklam
Türküm ama ırkçı değilim" diye cümle kurmaya mecbur bırakılıyor olmak yeterince büyük bir lanet bize.
Sayfa 85
Ucuz sloganlar, bayağı söylemler ve çirkin üsluplu insanların arasındayız. Korkakların arasındayız. Tarih hiçbir devirde bu kadar korkağı bir arada barındırmamıştı. Söz söylemek ne zaman en kolaysa o zaman ortaya çıkıyorlar.
Alamanyada ekonomik hayat
40 küsür senedir Almanya da esnaflık yapıyorum. Müşterimin yüzde 99'u Alman ihtiyacı kadar alış veriş yapıyorlar Gelirlerinin çoklugu-azlıgıyla hiç alakalı degil Planlı,programlı yaşıyorlar. Eger ki Türkiye de Kimse mecburiyet dışındaki gıdaları almasın giyim kuşam eşya almasın.. Kafe lokanta gitmesin.. Hatta günlük taneyle domates biber alsın.. Lüks sayılacak temizlik hijyen maddeleri almasın bir ay çok değil... Piyasa öyle bir daralirki patır patır geri gelir fiyatlar.. Ama algı şöyle işliyor bu hafta al haftaya daha yükselecek.. İşte zehirli söz bu.. Şöyle olmalı az alayım almayayım alamayanlarda alsınlar ayakkabı ya gerek yok yumuşatıcı olmasada olur aman kola almasam ne olurki .. Lokantada 1500 tl vereceğime evimde ailemle yerim.. Kafede ne işim var .. Bu mantığı yakaladığımız an fiyatlar düşer. Alıntı..
"Domates yetiştirir gibi çocuk yetiştiriyorlar, gübresini, suyunu ver yeter. İyi de bozulduğumuzda domateste olduğu gibi salçamızı yapamıyorlar. Yazık değil mi bu doğmaması gereken ama doğan çocuklara?"
Reklam
Et endüstrisi dünya kaynaklarını hızlı tüketiyor, sürdürülebilir değil
Hayvansal yiyecekler verimsiz bir bitkisel protein kullanımını temsil ediyor, zira yaklaşık 500 gram et üretmek için bir hayvanın kilolarca ta­hıl ve yem tüketmesi gerekiyor. Örneğin, Cornell Üniversitesi'n­den David Pimentel ve Marcia Pimentel'e göre, 1 kilo biftek için 13 kilo tahıl ve 30 kilo yem; 1 kilo kuzu eti için 21 kilo tahıl ve 30 kilo yem; 1 kilo domuz eti için 5,9 kilo tahıl; 1 kilo hindi eti için 3,8 kilo tahıl; 1 kilo tavuk eti için 2,3 kilo tahıl ve 1 kilo yumurta için 11 kilo tahıl gerekiyor. ABD'deki besi hayvanları tüm ABD nüfusunun tükettiğinin yedi katı tahıl tüketiyor. Oysa besi hay­vanları için kullanılan tahıl, bitki bazlı bir beslenme uygulayan 840 milyon insanı besleyebilir. Pimentel'lerin çalışması, 1 kilo hayvansal proteinin, 1 kilo bit­kisel proteinden 100 kat fazla su gerektirdiğini gösteriyor. Başka bir çalışmaya göre 1 kilo biftek için 15.415 litre su gerekiyor; ko­yun ve kuzu eti için 10.412 litre; domuz eti için 5988 litre ve tavuk için 4325 litre, 1 kilo elma içinse 822 litre su gerekiyor; muz için 790 litre; lahana için 237 litre; domates için 214 litre; patates için 287 litre ve pirinç için de 2497 litre. 1 litre süt için gereken su miktarı ise 1000 ila 2000 litre arasında değişiyor.
Sayfa 23 - Metropolis Yayıncılık, 3.Baskı, Şubat 2021
Gözlerim evin duvarlarında ki yazılarda gezindi. "URAZ KAYALAR BURADAYDI." "DOMATESLER GÜZELDİ. 747 BUNU BEĞENDİ." "Nesiniz siz domates profesörü mü? - 889."
Hayatta başarı kazanmanın önemli bir yolu da mevsimlere bağlı kalmaktır. Eğer Ocak’ta domates yiyeceğim diye tutturmazsan, para cebinde kalır.
144 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Bana göre edebiyatta en zor şey sade bir anlatımla güçlü duyguları aktarabilmektir. Bunu eeen güzel başaran kişilerden birisidir canım Sait Faik.Kurgu atraksiyonuymuş, zorlu yazım tekniğiymiş hepsini çöpe attırıyor. Aforizma denilen türde cümlesi bile yok. Ama insanın içi eriyor onu okurken…Bunun sırrı bence kendisinin kibirden uzak, insana değer veren müthiş bir gözlemci olmasıyla birlikte her insanı çok iyi anlayabilme yeteneğinde gizli. Şu kitabı okuduğum esnada kendimdeki günlük,anlık ruh değişimlerinin neredeyse hepsini buldum. İnsanlar kötü gibi genellemelere iyilerin hakkı yendiği için sinir olurum, “Karanfiller ve Domates Suyu”nda bana “haklısın, var işte böyle dişiyle tırnağıyla dünyayı dünya eden insanlar” dedi. “Süt” en çok sevdiklerimden oldu.Bir (yok iki)bardak sütle dünyadan, sıyrılmak istediklerinden kurtulup yeniden doğabilir misiniz okuyup bir deneyin derim.Hani böyle hayattan sıkılmış, hiçbir şeyden zevk alamaz haldeyken çok basit, minicik şeyler bizi yaşama bağlayıverir ya işte onun hikayesi “İzmir’e”. Ve sanır mısınız ki Sait Faik hep hayatı toz pembe görüyor, hiç kimseden şikayetçi değil, hiçte bile! “Söylendim Durdum” hayatımda işittiğim en güzel dırdırdı. “Bir Bahçe” ise gerçekten görüyor, duyuyor, hissediyor muyuz test ediyor adeta. Bunlar en çok iz bırakanlar ama değmeden geçen öykü yok. Anlayacağınız insanlığın binbir halini yine en gerçek, en sıcacık haliyle yüklemiş cümlelerin sırtına…Canım Sait Faik, sen öykücülüğün başına gelen güzel şanssın.Ve bu da Türk edebiyatına nasip olduğu için çok mutluyum
Mahalle Kahvesi
Mahalle KahvesiSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20127bin okunma
Reklam
Bugün Kutlu Doğum etkinlikleri, politikacıların yalancı ağızlarına Allah Rasûlü'nün mübarek ve temiz ismini alarak birkaç bin oy daha devşirmeye çalıştığı, O'nun mübarek zâtı ile uzaktan yakından alâkası olmayan israfın ve birçok saçmalığın yapıldığı modern birer organizasyon hâline geldi ve tam da Türköne'nin istediği "modern hayatın içine giren etkinlikler" hâline dönüştü. Bu organizasyonlar Twitter'da #İyikiDoğdunYaRasulallah etiketlerinin açılmasına, gençlerin, sevgililerinin, arkadaşlarının yahut herhangi birinin doğum gününü kutlar gibi: "İyi ki Doğdun Efendim" gibi lakayt ifadeleri kullanmasına yol açtı.
Mekke'nin Fethi kutlamalarını belli bir yere kadar kabul edebiliriz fakat asıl tehlike bugün karşımızda Kutlu Doğum Haftası olarak görünmekte. "Allah Rasûlü'nün doğumunu kutluyor olmanın neresi sakıncalı?" denebilir. Soru tam da cevabın içinde. Mevlid Kandili diye bir şey varken Kutlu Doğum denilen gösterilerin gereği ne ve
"Buradan çıkma düşüncesi de pek iç açıcı sayılmaz." diye mırıldandım kendi kendime Nisan'a yardım ederken. Nisan peynir keserken ben domates kesmeye başlamıştım "Aynen öyle.'' diye mırıldandı Nisan halsizce. "Sen neden böyle dedin?" diye sordum, "İyi bir ailen var diye biliyordum." "Kendimi kandırıyormuşum. Burada düşünecek çok vaktim oldu. Tüm çocukluğum gözlerimin önünden geçti. Babam beni bebekliğimden itibaren hep oyuncu seçmelerine götürüp dururdu. Bir oyuncak bebek gibi seçmelerde gezer dururdum. Genelde bunu istemezdim. Seçmelerde hep ağlardım, babam bir dizi seçmelerinde ağlayıp replikleri söyleyemedim diye beni cezalandırmak amacıyla odama kapatmıştı. Sekiz yaşındaydım... Bebek oyuncu, çocuk oyuncu, genç oyuncu derken geldiğim nokta burası işte. Babamın benden tek beklentisi buydu, ünlü bir çocuk sahibi olmak. Ona 'Çekimler montajlandıktan sonra yayınlanacak,' dedilerse beni aramıyordur bile. Yeter ki kızı televizyona çıksın..." Nisan'ın anlattıkları beni şoka sokmuştu. Halbuki Nisan hiç de sevilmeden büyümüş gibi görünmüyordu. Dışarıya yansıttığı gülümseme onun kendisi için yarattığı bir koruma kalkanıydı sanki.
Özlemini duyduğumuz şey kimi zaman bir domates olur kimi zaman ise lise aşkımız. Oysa gerçekte birçok yaşlı insanın özlemini duyduğu yegâne şey geçmiş değil, kaybetmiş olduğu reseptörlerdir sadece . Üstelik geçmiş diye hatirladiklari anılar aslında hiç de hatirladiklari gibi değildir.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.