Asılacak Kadın adlı romana konu olan gerçek hikayeyi öğrendiğinde Pınar Kür 21 yaşında imiş. Yazar hikayeden oldukça derinden sarsılmış ve etkilenmiş. Ve Asılacak Kadın romanını tam 15 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak okura sunmuştur. Ancak kitap ise dönemin yargısı tarafından "cinsel tahrik" ve "ahlaksızlık propagandası"
Eşref-i Mahlukat’tan Esfel-i Safilin’e uzanan geniş yelpazede her insan bir yer bulur kendine. Kimi Allah’ın halifesi olma iddiasındayken kimi de maymunun halifesi olduğuna inanır. İşler hiçbir zaman, milyonlarca yıllık tarihin bizi getirip kıyısına bıraktığı bu çağda olduğu kadar karışık olmamıştır sanırım. Modernliğin konforu ilkelliğin huzuruna
Öncelikle esere soru sorarak incelemeye çalıştım. Eksik veya hatalı bir yer görürseniz mutlaka beni uyarın ve düzeltin. Şimdiden keyifli okumalar:)
1. Bölümde özdek hakkında bilgimizin bir sınırı var mıdır? sorusuyla çözümlemeye başlıyor. Diğeri ise "Şayet varsa özdeği görünüş olarak mı yoksa kendinde bir şey olarak da bilebilir miyiz?"
...varlığın düşünceden doğduğunu ya da varlıkla düşüncenin aynı şeyler olduğunu ileri sürmek entelektüalizmdir. Descartes'ın "Düşünüyorum o halde varım" yargısı, bu tür düşünmenin tipik bir örneği olarak alınabilir.
Tutunamayanlar romanı üzerine bugüne kadar yapılan incelemelerin ve eleştiri yazılarının ortak yargısı
nedir diye sorulsa kuşkusuz herkesin vereceği cevap şudur: Roman parodik bir düzlemde ironinin eşlik
ettiği bir mizah duygusu ve diliyle oluşturulmuş avangard bir metindir. Parodinin daha önceye ait bir
metnin ya da düşüncenin başka bir
_Hissedebileceğiniz en güzel şey, hayatın esrarlı tarafıdır. Sanatın ve bilimin beşiğinde, bu ana duygu vardır. Onu bilmeyen, dünya karşısında şaşkınlık ve hayranlık duymayan kimse, ölü gibidir.
_Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir, delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekânın var olmamaya devam
“… Her konuda kamu yargılarına başvurma biçimini alan ve çeşitli kamuoyu ölçme ve modern iletişim teknikleriyle uygulanan çoğunluk ilkesi, düşüncenin hizmet etmek zorunda olduğu egemen kuvvet haline gelmiştir. Yeni bir tanrıdır; ama büyük devrimlerin habercilerinin düşündüğü anlamda, yani varolan adaletsizliğe karşı direnen bir güç olarak değil, uyumsuz olan her şeye karşı direnen bir güç olarak… Halk çeşitli kısmi çıkarların kontrolü altına girdikçe, çoğunluk da kültürel hayatın hakemi olarak sunulmaya başlar. Popüler sanat ve edebiyatın kitleleri aldatmaya yarayan ürünlerine kadar her dalda kültürün yerine konulan sözde-kültür öğeleri, çoğunluk yargısı adına savunulur ve aklanır. Bilimsel propaganda kamuoyunu karanlık güçlerin aleti haline getirdikçe, kamuoyu da aklın yerini almaya başlar. Demokratik ilerlemenin bu yanıltıcı zaferi, demokrasiyi beslemiş olan düşünsel cevheri yiyip bitirmektedir.” s. 79
Mutluluk duygusunun saf halinde
gerçekleşmesi için kendi dışındaki bir
şeye gereksinimi yoktur.
Mutluluk, teşhire ihtiyaç duymaz.
"Bakın biz mutluyuz" fotoğraflarında
eksik olan şey mutluluktur ve bu
fotoğraflar, izleyicilerine tam da bunu
tamamlamak için gösterilir.
İçerikteki eksiklik izleyicilerin "aa
evet mutlular" yargısı ile takviye
edilir.
Mutluluk söylenen değil olunan,
gösterilen değil yaşanan bir şeydir.
İyi aile yoktur: çarpıcı ve iddialı bir yargı cümlesi. Kitap, ismindeki bu çarpıcılığa uygun olarak okurunda önemli farkındalıklar yaratma ve ezber bozma özelliği gösteriyor. Yazar kitabın amacına değindiği cümlelerde temel maksadının ağzı bantla kapanmış çocuğun yardım çığlığını duyurmak olduğunu söylüyor.
Muhtemelen bu iddialı başlığı özellikle