Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kaçmaya çalışmak, yakalanınca başlarına gelebilecek katmerli felaketleri bildikleri halde buna yeltenmek, bir esaretin umutsuzluk derecesiyle orantılı görünmektedir. Heberer de kaçmayı dener. Kahire'den İskenderiye'ye vardıklarında yeniden hapishanelerine yerleşirler. Buradan kurtulmak için duvardaki taşları sivri tahta parçalarıyla gevşetmeye başlarlar. Hayli kalın olan duvarda birkaç gece uğraşıp didinerek bir delik açmayı başarırlar. Hatta duvarın öte tarafındaki aydınlığı bile görürler. Sabaha karşı deliğin nereye açıldığını gördüklerinde hayal kırıklıkları çok büyük olur: bir Yahudi'nin avlusuna! Hemen başlarına daha büyük bir bela açmamak için taşları usul usul yerleştirirler.
Ben onu gerçekten görmüş müydüm? Asla. Olan biten sadece odamın yüklük duvarındaki o kahrolası delikten gizlice ve kaçamak bakışlarla onu izlemekti. Çöp yığınını koklayıp eşeleyen aç bir köpek gibiydim: İnsanlar çöp atmaya geldiklerinde kaçar, saklanır, onlar uzaklaşınca da geri döner yeni dökülmüş çöplerde yeni lezzetler aramaya devam ederdim. Durumum bundan ibaretti. Fakat duvardaki delik de artık yoktu. Bana sorarsanız bu kız bir çöplüğe savrulmuş taze çiçekler gibiydi.
Reklam
Bütün gece bunları düşündüm. Duvardaki delikten bakmamak için kendimi zor tutuyordum, yaşlı adamın o ürkütücü kahkahası beni bunu yapmaktan alıkoyuyordu. Ertesi gün de zihnim hep bu yaşananlarla meşguldü. Onu görmeden nasıl duracaktım, bilmiyorum? Sonunda, beni saran o korkuya rağmen şarap şişesini aldığım yere geri koymaya karar verdim. Ama perdeyi çekip yüklüğün duvarına baktığımda önümde hayatımı baştanbaşa saran o karanlık kadar boş ve dipsiz bir siyahlık gördüm, ne pencereden ne de delikten eser vardı. O dört köşe delik tamamen doldurulmuş duvarla birleşmiş yok olmuştu. Sanki daha önce hiç var olmamış gibiydi. Tabureyi sağa sola çekeledim, duvarı var gücümle yumrukladım, kulağımı dayadım belki bir şey duyarım diye, elimdeki lambayı duvarın her köşesine dikkatlice tuttum ama en ufak bir delik izi bulamadım. Yumruklarım nafileydi, duvar kurşungeçirmez bir tabaka gibi sapasağlamdı.
Hans Berger ve EEG
Hikâye 1897 yılında, 23 yaşındaki çiçeği burnunda bir yüksek lisans mezununun Almanya'daki Jena Üniversitesi Psikiyatri Kliniği'nde işe girmesiyle başlamıştı.93 Uzmanlık alanı nöropsikiyatriydi. Köklerini Thomas Willis'in 17. yüzyıldaki çalışmalarından alan bu dal, zihinsel bozuklukların beyindeki belirli süreçlerle
Sayfa 154 - 160- PdfKitabı okudu
"Ağız, duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın".
. Yetişkin kadın bedeni anladığım kadarıyla büyük bir bubi tuzağıydı. Eğer bir delik varsa, içine bir şeyin itilmesi ve başka bir şeyin dışarı çıkması kaçınılmazdı ve bu her türlü delik için geçerliydi: Duvardaki bir delik, bir dağdaki bir delik, yerdeki bir delik. Bu yetişkine yapılabilecek ya da yanlış gidebilecek o kadar çok şey vardı ki... Kadın bedeni, onsuz daha iyi olacağımı hissettim. . . .
Reklam
_Sıradan sözcüğü neden bir küçümseme ya da bir hakaret ifadesidir? Neden sıradan olmayan sözcüğü, olağanüstü seçkin gibi takdir ifadelerini içinde barındırır? Neden sıradan olan her şey alçak ve bayağıdır? Sıradanlık, türün doğuştan sahip olduğu şey demektir. Onların kendilerine özgü alametifarikaları yoktur: Onlar tıpkı seri imalat mamulleri
“Ağız duvardaki bir delik değildir, onu çamurla kapatamazsın.”
Sayfa 81 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Bunu anlamakta birçoğumuz zorlanıyor.
Canım sıkıldı sadece. İhtiyarım. Odada kalmaktan, turuncu koltukta oturmaktan sıkıldım. Duvardaki delik sadece bir bahane. Nalbur malzemelerinin içinde gözlerim sıkıntıyla dolaştı. Yapacak bir şeye ihtiyacım vardı, bütün mesele bu. Onlar bu koltukta oturup birkaç kelam etmemle yetinmemi istiyorlar. Durağan ve değişmez bir şekilde saat gibi işleyip zamanımı doldurmamı bekliyorlar. Merak etmeyi, dinç olmayı, bir tabloyu asmak için uğraşmamı absürt görüyorlar. Her gün dışarı çıkıp bir role bürünüp zamanlarını geçiriyorlar. Benim varlığım; mirası pay etmekten, onlara destek olmaktan, caminin hayır işlerini yürütmekten, dua edip koltukta oturmaktan öte bir şey ifade etmiyor. Çimentoyu, kireci, malayı özledim. Nihayetinde bir duvar ustasıyım. Daha yıkılacak üç kat var.
Akşama dair hoş hisler. Artık sağda solda dolaşmak yok. Orada öylece otur: sakin akşam karanlığı: bırak her şey dinlenmeye çekilsin. Unut gitsin. Bize gittiğin yerleri anlat, değişik âdetleri. Ötekisi, başında testi, akşam yemeğini getiriyor: meyve, zeytin, Ashtown'daki duvardaki delik gibi taş oluklu kaynaktan hoş içimli serin bir su. Bir daha yarışlara giderken kâğıt bardak alayım yanıma. İri sıcak koyu renk gözleriyle dinlemekte. Söyle ona: daha ne var ne yoksa: her şeyi. Sonra iç çek: sükûnet. Uzun upuzun bir dinlenme.
Sayfa 75 - Kafkakitap - Bay Leopold BloomKitabı okuyor
Reklam
Ağız, duvardaki bir delik değildir, bunu çamurla kapatamazsın.. ||Atasözü||
Hatırlıyorum babamın yüzünü Duvardaki bir delik gibi Bumburuşuk çarşaflar Dövülmüş toprak bir zemin Gece gündüz durmadan çalışan anam Hıçkırıklar ve çığlıklar.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.