Dinle: Rüyalarda ve özellikle de kâbuslarda mide bozukluğundan ya da başka bir şeyden dolayı insan bazen öyle artistik rüyalar, öyle karmaşık ve gerçek olaylar ya da en belirgin görüntülerden gömleğin sonuncu düğmesine kadar en beklenmedik ayrıntıların yer aldığı bir entrikayla ilgili uzun bir olaylar zinciri görür ki, sana yemin ederim, böylesini Lev Tolstoy bile yazmamıştır. Zaten bu tür rüyaları kimi zaman yazarlar değil, en sıradan insanlar, memurlar, fikra yazarları, papazlar falan görürler... Bu konu koskoca bir problemdir: Bakanın biri bütün iyi fikirlerin uykudayken aklına geldiğini itiraf etmişti bana.
İnsan esasında vahşi, korkunç bir hayvandır. Biz onu evcilleştirilmiş ve dizginlenmiş haliyle tanıyoruz ancak ve onun bu durumuna uygarlık diyoruz. Bu yüzdendir ki ara sıra gerçek tabiatı her nasılsa ipten kurtulacak olsa dehşete kapılıyoruz. Her ne zaman, her nerede kanun ve düzenin prangaları ve zincirleri çözülüp yerini kargaşaya bıraksa, kendisini bütün çıplaklığıyla ele verir o.
İnsanların çoğunun cinselliğinde bir saldırma öğesi vardır; bu, cinsel nesneyi egemenliği altına almayı isteme eğilimidir. Sadizm bağımsız hale gelen ve başlıca rolü ele geçirmek olan cinsel dürtünün saldırgan bileşenlerinin yoğun gelişmesinden başka bir şey değildir.
Çıplak Afrodit heykeli, örtülü Meryem tasviri yanında baştan aşağı saflık ve iffettir. Zira çıplak bir kadın vücudu karşısında hayalimiz harekete gelmek için hiçbir gıda bulmaz. Halbuki "hayal", örtülü bir kadınla karşı karşıya gelince derhal mah- rem örtülerin altına girer ve orada heyecan verici bir âlem yaratmaya başlar. Hayali tahrik eden her şey gibi "örtülü kadın" da ahlaka aykırıdır.
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
GUILDENSTERN
Rüyalar tutkulardır işte. Tutkunun özü bir rüyanın gölgesidir sadece.
HAMLET
Rüyanın kendisi de bir gölgedir.
ROSENCRANTZ
Elbette! Tutku öyle boş, öyle koftur ki bence, bir gölgenin gölgesi dense yeridir.
HAMLET
Öyleyse en sağlam varlıklar dilencilerimiz; krallar, kahramanlar da dilencilerin gölgeleri!