Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tanıtım Bülteninden
Kitap Açıklaması Baran henüz 10 yaşına yeni girmişti o zamanlarda. Babasının anasının yağız delikanlısı idi o. Dört kız kardeşi; Dilan, Zilan, Berfin ve Berivan?ın canlarıydı o. Anacığı Zelal 14 ünde babası Ziver 'e aşiret kararıyla "artık bu kızın evlenme çağı geldi denilerek" çocuk gelin olarak verilmişti kucağında bez bebeğiyle. Ziver aşiret evladı bir birey olarak Zelal?i görmüş 28 yaşında olmasına rağmen aradaki yaş farkına bakmadan istetmişti küçük Zelal?i. Zelal?e sorulmadı bile aile ve aşiret büyükleri uygun gördükten sonra gerisi boştu. Oyun oynar gibi gelinlik giymi?ti 14 ünde Zelal. Oyundu onun için herşey. Büyük bir düğün kuruldu Zelal ve Ziver?e. Öyle bir düğün ki tüm komşu aşiretlerin hazır bulunduğu, takı için yarıtıkları, halay halkasının büyüdükçe büyüdüğü, kaç davul kaç zurnanın sayısının bilinmediği, kazan kazan yemeklerin pitiği, Zelal?in takılardan yürüyemediği, masallardaki gibi 3 gün 3 gece süren muhteşem bir düğündü. Havaya silahlardan fütursuzca atılan ateşler o kadar çoktu ki o coşkuda atılan mermiler kovanlar nereye gidiyor hesaplanamıyordu. İşte o kör kurşun denen kurşunun biri 8 yaşındaki Avaşin?e gelecekti. O coşkuda fark edilmeyen durum sessizlik çökünce fark edilecek ve sessizliği yırtan bir ananın feryadı gecenin sessizliğini yırtarcasına alanı çınlatacaktı. Düğünün son günüydü herşey bu kadar güzel iken hak etmemişti hiç kimse böyle bir finali. Hele küçük Avaşin hiç hak etmemişti. Küçücüktü daha, artı bunca güzelliğin sonu bu olmamalıydı verilecekti. (Tanıtım Bülteninden)
Sistemleri halk degistirir seckinler yönetir
Simdiki demokrasilerimiz çok mu farklıdırlar? En azından C. W. Mills’in, bugünün Birleşik Amerika’sının bütününe ilişkin olarak, her önemli kararın bağımlı olduğu grubun şaşırtıcı darlığı üzerinde ısrar eden iktidar seçkini ve zenginlik seçkini adlı kitabı bilinmektedir. Burada da ulusal seçkinler topluluğu birkaç egemen aileden oluşmakta ve bu hanedanlar yıllar geçtikçe, az değişmektedir. Bu mutatis mutandis, 21 Ocak 1531 'de Gabriele Cesano’ya yazdığı mektupta, Sienalı bir yazar olan Claudio Toloııci'nin çoktan sahip olduğu dildir: “hatta büyük olsa bile her cumhuriyette, halka dayalı olsa bile her devlette, elliden fazla yurttaşın komuta mevkilerine çıktığı enderdir. Ne Atina’da veya Roma’da, ne Venedik’te veya Lucca’da, devleti yöneten yurttaşlar çok sayıdadır, benche si reggano queste terre sotto nome di republica, bu devletlerin cumhuriyet adıyla yönetiliyor olmasına rağmen”. Sonuç olarak, ele alınan toplum veya dönem her ne olursa olsun ve bunlar dünyanın hangi bölgesinde bulunurlarsa bulunsunlar, aldatıcı birçok küçük sayı yasası yok mudur? Gerçekte bu insanı rahatsız eden bir yasadır, çünkü bunun nedenlerini iyi bir şekilde ayıklayamıyoruz. Ama gene de, kendini bize fütursuzca sunan bir gerçeklik söz konusudur. Tartışmak yararsızdır: tüm tanıklıklar uyum halindedir.
Reklam
Toplumunun ikiyüzlülüğüne bak sen! Namusları adına ciğerparem dedikleri öz kızlarını fütursuzca öldürebilirler, ama öte yandan kısacık bir zevk anı için kızları yaşında bir insana da tecavüz edebilirler.
. Pencerelerin öyküleri yaşamın tüm sırlarını içinde saklar. İddiasız, mütevazı ama derin anlamlar taşıyan ve kurgusuz gelişen hayatlar, sayısız pencerede bir hayal gibi oynar biter. Kiminin, zaman zaman da olsa seyircisi vardır, ama çoğu bomboş bir salona açar perdelerini. Tek kişilik oyunlarla ya da kalabalık kadrolarla... Dramlar, eğlenceler, aşklar, kavgalar damların, gökyüzünün, karşı duvarın ya da karşı pencerenin kendilerini seyredip seyretmediğine zerre kadar aldırmadan, fütursuzca sahne alır pencerelerde. .
Sayfa 7
Küçük insanlar, sıradan beyinlerle çevreledim kendimi. Kendi dehamı fütursuzca harcadım, sonsuz bir gençliği boşa harcamak tuhaf bir zevk verdi bana.
Bugüne kadar hiç –hep tekrar etme gereğini duyuyorum– tutkunun böyle açık, böyle hayvani, böyle fütursuzca, böyle çırılçıplak olarak ortaya çıktığı bir yüz görmedim ve gözlerimi diktim bu yüze...
Reklam
"İnsanlar birbirinin yaşamına fütursuzca giriyor. Sınır tanımadan. Kimi zaman buna hakları olduğunu bile zannederek. Her sınır tanımama bir zulümdür. İnsanlar insanların dedikodusunu yaparak onların manevi kişiliklerini öldürüyor. Bir insanın kişiliğini öldürmek zulümdür. Halbuki insan içinde çekiştirilecek bir nefis taşıyor. Burnumuzun dibini göremiyoruz. İçimizdeki şeytanın şeytanlıklarını göremeden haince oklarla saldırıyoruz bir mü' min kardeşimizin meleksi özelliklerine."
Sayfa 94
1940’larda Perón’un yükselişinin ardından Arjantin’e onun kurduğu parti hâkimdi; kısaca Perónist Parti olarak bilinen Partido Justicialista. Perónistler oy satın alan, iltimas geçen, siyasal destek karşılığında devlet ihalelerinde ve memuriyetlerde yolsuzluk yapan muazzam bir siyasal makine sayesinde seçimleri kazandılar. Bir bakıma bu bir demokrasiydi fakat çoğulcu değildi. Güç Perónist Parti’nin elinde aşırı ölçüde yoğunlaşmıştı; buna karşın yapabileceği şeyler üzerinde çok az kısıtlama söz konusuydu, en azından ordunun onu iktidardan uzaklaştırmaya gücünün yetmediği dönemde. Daha önce gördüğümüz gibi eğer Yüksek Mahkeme partinin politikalarından birine karşı çıkarsa onun için hiç de iyi olmuyordu. Perón 1940’larda işçi hareketini bir siyasal taban olarak geliştirdi. Bu hareket 1970’lerde ve 80’lerde ordunun baskısıyla zayıflayınca partisinin yaptığı da sadece oy satın alacak başkalarını bulmak oldu. Ekonomik politikalar ve kurumlar eşit şartlar oluşturmak için değil destekçilerine gelir sağlamak için tasarlanmıştı. Başkan Menem 1990’larda onu yeniden seçilmekten alıkoyan bir dönem kısıtlamasıyla karşılaşınca yine aynı şey olmuş, basitçe anayasayı yeniden yazarak dönem kısıtlamasından kurtulmuştu. El Corralito’nun gösterdiği gibi, Arjantin’de seçimler ve halkın seçtiği hükümetler olsa bile hükümet rahatlıkla mülkiyet haklarına baskın gelebiliyor ve fütursuzca, bir ceza görmeden kendi yurttaşlarının mallarına el koyabiliyordu. Arjantin başkanları ve siyasal eliti üzerinde çok az denetim söz konusuydu ve elbette çoğulculuktan eser yoktu.
Başını açana, kapa diyoruz, kapayana aç diyoruz, okuyana, aç diyoruz; okumayanın psikolojisini bozuyor böyle kahkaha atma, çocuklu kadınsın, diyoruz; ay hiç kaç cocuk annesi adına yakışıyor mu, bak türban takmış ama bir ton makyaj. Şuna bak kırmızı ruj sürmüş saçı da sarı, o pantolon simdi hiç olmuş mu, biraz kilo ver bari, diyoruz. Kilo verene, iyyy hasta mısın, biraz kilo al, diyor. Üniversiteyi bitirene yüksek lisans yap, onu yapana doktora yap, bunları yapana oku oku nereye kadar diyoruz. Hiçbir şey yapmayana evlen, evlenene çocuk yap, onu yapana ikinciyi yap, hepsini yapana o çocuğa öyle bakılmaz, böyle bakacaksın, diyoruz. E artık çocuğun var, alış bunlara, diyoruz. Bakıcıya çocuk bırakana vicdansız diyor, evde oturup çocuk bakanı hakir görüyoruz. İşte her an herkesi fütursuzca yargılıyor ve infaz ediyoruz.
Sayfa 129
Ortalıkta öyle fütursuzca, rahatça şiir okuman büyük aptallıktı. Bir insana üç beş dize verirsen kendini tüm Yaradılış'ın tanrısı sanır. Kitaplarınla su üstünde yürüyebileceğini sanırsın.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Türkçülüğün önemi büyük
Büyük Atatürk'ün ölümünden sonra, iç ve dış politikasında Türklük bilincini bir kenara bırakarak ilkesiz ve kararsız bir imaja bürünen Türkiye, bu ruhsuz ve kişiliksiz görüntünün bedelini en ağır biçimde ödüyor. Yakın bir geçmişe kadar, Milli Merkezleri ihmal ile Dış Türkler kozunu kullanmayı beceremeyen Türkiye'de örneğin, Kızıl Çin bile binlerce kilometre uzaklıktan ve rahatlıkla Maocu örgütlenmeyi gerçekleştirerek devletimizi tehdit edebiliyor. Aynı şekilde, T.K.P. ve benzeri illegal örgütlenme, Sovyet çıkarlarını ve ideolojisini her şeyin üstünde tutacak kadroları yetiştiriyor ve Türkiye'yi bir iç savaşa sürükleyecek kaos ortamını yaratıyor. Küçük Bulgaristan ve hatta Enver Hoca'nın zavallı Arnavutluğu bile Türkiye'de kendi çıkarlarına hizmet eden terörist örgütlerini yetiştirebiliyor. Bulgaristan Türk azınlığın isimlerini fütursuzca değiştirecek ve yüzbinleri Türk sınırına iterek ülkemizde ekonomik ve siyasal kriz yaratmayı sağlayabiliyor.
Sayfa 409Kitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.