İlgi görmenin garantisini kayıtsızlıkta arıyoruz.Dikkatin tüm çeşitleri kıt.Dolayısıyla hepimiz şefkate muhtacız. Gelgelelim, sevinçle iltifat eden insana nadir rastlanır.
Sonuç: Ruhen yetersiz besleniyoruz.
Aşk sınır tanır mı, yıllara meydan okur mu? Peki, zaman insanları değiştirir mi, duygular ilk günkü gibi tazeliğini korur mu?
Bu soruların cevabını kitabın sonunda bulacağız. Kitaba gelecek olursak zorlu şartlar altında eğitimini tamamlayıp doktor olan bir adam patronu hastalanınca onun evinde kalmaya başlar. Hayatına yeni bir yer girmişken tabi yeni de bir insan girmiştir ve patronunun karısına âşık olmuştur. Kadının da adama karşı duyguları boş değildir ve aralarında bir ilişki başlar, tabiri caizse yasak aşk denilen türden…
Gizliden gizliye mektup yazmalar, gizli gizli kuytu köşelerde bulaşmalar derken ateş ikisi içinde bacayı sarar. Gelgelelim patron (olayları hissettiğini düşünüyorum) adamı iş için Meksika’ya iki yıllığına yollar. Bu duruma ikisi de üzülür ama adamın gitmekten başka çaresi yoktur. Talihsizlik bu ya adam iki yıl boyunca kadına kavuşma hayali kurarken Birinci Dünya Savaşı çıkar. İki yıllık süre dokuz yıl olarak uzar.
Gelelim kitabın asıl vermek istediği mesaja. En başta belirttiğim bölümde de bu iki âşık insan yıllar sonra bir araya gelince neler olacak, neler hissedecekler okuyup görelim.
Keyifli okumalar dilerim…
Geçmişe YolculukStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202326,4bin okunma
Siyasi propaganda büyük ölçüde gerek gerçekler gerek duygular hakkında yalan söylemek üzerine kuruludur. Gelgelelim her sanatçı doğrudan ya da dolaylı olarak cazip gördüğü hayata dair öngörüsünü benimsetmeye uğraştığından aslında propagandacıdır..
Gelgelelim rastlantının matkap uçları elmastandır ve içinde bolca tehlikeli tuzak barındıran kader, hiç umulmadik bir yerden kendine bir kapı bulmayı bilir ve kaya gibi sert mizaçları bile temelinden sarsarak darmadağın eder.
Birbirlerini yanlış anlamaları için bir an yetiyor, kavgaya tutuşmaları için tek bir yanlış söz - gelgelelim barışmak için değerlendirecekleri geceleri olmuyor önlerinde.
İhtilal dönemi Fransa’ sını oldukça güzel, çarpıcı bir şekilde anlatan bu kitap gerçek bir klasik; dönem soylularının zulümleri, halkın sefaleti, yoksulluğu, yozlaşmışlık, ahlaki çöküntü… gerçekten güzel işlenmiş. Sırf başlardaki şarap sahnesi bile halkın içler acısı halini anlamak için yeterli -o kısmı hiç unutmayacağım-
Ancak gelgelelim ki bu kitabı okurken maalesef çoğu zaman “noldu, kimmiş, bu neymiş, niye böyle olmuş” diye diye okudum. Olaylar, kişiler, konular o kadar kopuk geldi ki, hele ki kitabın başlarında, başları dediğim de neredeyse ilk 300 sayfa! Son 200 zaten ne oldu ne olacak derken okunuyor ama şahsen üslup olarak zor okunan bir eser olduğunu düşünüyorum. Gizem yaratmak için olabilir tüm bunlar çünkü gittikçe neyin neden öyle olduğu anlaşılıyor. Sonu ise gerçekten çok güzeldi, Sydney için üzülsem de ne yalan söyleyeyim o aile için sevindim. Herkese hitap edecek bir kitap olmadığını düşünüyorum, yine de sırf o dönemi anlamak ve öğrenmek için okunabilecek çok kıymetli bir eser, iyi ki okumuşum.
İki Şehrin HikâyesiCharles Dickens · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202258,5bin okunma