Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

377 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
TOLSTOY, SHAKESPEARE, ESTETİK VE SANAT
Herhangi bir şeyi mantığın dışına çıkarmamız için ona biraz dikkat etmemiz kâfidir. (
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
,
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
, s. 250)
Sanat Nedir?
Sanat Nedir?
, Tolstoy'un üzerinde tüm kitaplarından daha fazla, 15 yıl uğraştığı kitabıdır. İçinde, ''sanat''ın ne olduğu ile ve estetikle ilgili çeşitli düşünceler belirtmiş, ayrıca birkaç yazar için deneme de kaleme almıştır (Maupassant, Semyontov, Von Polenz, Gogol, Çehov ve Shakespeare). Tolstoy kitabında çoğu düşüncesini çok iyi, kurgu dışı bir kitap olmasına rağmen hiç sıkmadan, okuyucuya yansıtmış. Tolstoy'un sanat hakkında görüşü, sanatın her sınıf tarafından anlaşılabilir ve yalın olmasından yanadır. Anlaşılmayan sanatı okuyucu ne yapsın ki? Ona göre, gerçek sanat, anlaşılabilen sanattır. Sanat, yüksek sınıflara özgü ya da alt sınıfa özgü olmamalıdır, sanat, herkes ve her şey içindir; dolayısıyla herkes anlamalı, kavramalıdır. Bu ''anlamaya ve kavramaya'' giden yolda da yazar, okuyucularına yardım etmeli, gereksiz karmaşa yapmamalıdır. Ayrıca sanat, dinle iç içe olmalıdır, dine zıt düşmemelidir. ''İnsanlara düşen tek şey, sanatın hedefi olarak hazzı gören sahte güzellik kuramını bir yana bırakmaktır; o zaman din bilinci doğal olarak günümüzün sanatının tek yönlendiricisi, yöneticisi olacaktır.'' (s. 208) Tolstoy'un sanat hakkındaki görüşleri çok hoş olsa da, eksik yanları var. ''Tamamen anlaşılabilir olmalıdır'' demek yerine ''Çoğunluğu anlaşılabilmelidir'' deseydi daha iyi olurdu, çünkü bir sanat eseri tamamen anlaşılabilirse, okuyucuya ne kalacak ki? Tabii verim alacak yine de ama hiç üzerine düşünülmeyecek sanat, sanat mıdır? İşte Tolstoy'un sönük kaldığı nokta burası, ki, kendi eserleri de %100 anlaşılmıyor ve anlaşılamaz; bir sanat eserini ''sanat eseri'' yapan şeylerden biri onun gizemi ve barındırdığı alt metinlerdir. Tolstoy'un
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
'ında da,
Anna Karenina
Anna Karenina
'sında da,
İvan İlyiç'in Ölümü
İvan İlyiç'in Ölümü
'nde de alt metin vardı ve bu alt metinler orijinal metni daha da iyi yapıyordu. Yani Tolstoy'un demek istediği ''Bir sanat eseri tamamen anlaşılabilmelidir'' değil, ''Bir sanatçı sanat eserini tamamen anlaşılabilir yapmaya çalışmalıdır''dır. Tolstoy, verdiği
Charles Baudelaire
Charles Baudelaire
,
Paul Verlaine
Paul Verlaine
ve daha birçok yazar örneğinde de bunu gösteriyor, ''Niye bu kadar karmaşıklaştırıyorlar ki olayı?'' diye yakınıyor. Haklı da Tolstoy yakınmakta çünkü, sadece benim değil, neredeyse kimsenin anlamadığı bir şeyi niye okuyayım ki? Tolstoy'un kendisinin estetik hakkındaki düşüncelerini ve başka yazarların estetik hakkındaki düşüncelerini sentezlemesi de çok iyiydi; Tolstoy'un bu bölümle çok fazla uğraştığı ve bunu okuyuculara daha iyi yansıtmak için çaba sarf ettiği belli oluyordu, yani buram buram emek kokuyordu. Tolstoy'un estetik hakkındaki sentezlerini okuyunca birden fazla kitap okumuş gibi hissettim kendimi, benim için o kadar verimliydi. Tolstoy'un
Guy de Maupassant
Guy de Maupassant
ile ilgili düşünceleri ise ilginçti. Tolstoy onun birçok yönünü eleştirirken, birçok yönünü de övüyordu. Ama ben bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Tolstoy sanatın şehveti konu edinmesini yerin dibine sokarken, Maupassant'ın şehveti ve çıplak kadınları konu edinmesine rağmen, onu şevkle övüyor. Bence Tolstoy her ne kadar sanatın ''şehveti ve çıplak kadınları'' konu edinmesini sevmiyormuş gibi görünse de, seviyordu. Maupassant'ı bu kadar şevkle övmesi bir kenara, örneğin
Şeytan - Peder Sergi
Şeytan - Peder Sergi
öykülerinde ''şehveti ve çıplak kadınları'' çok güzel bir üslupla ve muhteşem bir şekilde yazmıştı. Ben de o öykülerine bayılmıştım. Yani şehvetle ilgili şeyler yazmayı da, tıpkı Foma Fomiç gibi,* okumayı da seviyordu, bunu her ne kadar kendine itiraf edemese de. Tolstoy'un Shakespeare ve ''kötü sanat'' düşmanlığı, sadece Shakespeare'le kalmıyor, daha birçok kişiye de bulaşıyor. Sanat ile ilgili bir yazı kaleme alırken, kimin daha iyi ''sanat yaptığını'' sentezlemeye çalışıyor ve çok beğenilen birçok kişiyi o beğenmiyor, ''yavan sanat'' olarak nitelendiriyor. Çağımız müziğinin de –oda müziğinden operaya, Beethoven’den, Schumann, Berlioz, Liszt ve Wagner’e dek– kötü sanat içine sokulması gerekir; çünkü bu müzik içerik olarak, kendilerini bu yapmacık, ayrıksı ve karmaşık müziğin uyandırdığı hastalıklı hassasiyete göre eğitmiş olan insanların –yalnızca bunların– algılayabilecekleri duyguları aktaran bir müziktir. (s. 189) Tolstoy'un ''geleceğin sanatı ve sanatçısı'' hakkındaki düşünceleri biraz ütopik. Gelecekte sanatın kendi istediği gibi dinle bir olacağına, her zaman anlaşılacağına, sanatçıların hiç sıkıntı çekmeyeceğine ve mutlu olacağına inanıyor; inanmasına inanıyor ama, gelin görün ki dünyamızda ''sanat'' diyebileceğimiz kaç yapıt var? Çoğu ''sanat'' diyeceğimiz şeyler, ''yavan sanat''ların ardında, gölgede bir yerlerde kalıyor. Sanatçı da aç, susuz, bir yerlerde unutuluyor ve ölüp gidiyor. Kim ''Ben sanatçı olacağım,'' deyip de sanatçı olmuştur ki bu dünya düzeninde, ya da kim böyle bir şeye kararlı olup başarabilmiştir ki? Çok az insan başarılı olmuştur ve kim bilir kimler gölgede kalmıştır... Geleceğin sanatçısı kendi geçimini kendi sağlayacak, sıradan insanların yaşadıkları gibi yaşayacaktır. Sanatçı olarak kendinde var olan yüce manevi gücün meyvelerini ise olabildiğince çok insana cömertçe sunmaya çaba gösterecektir; duygularını mümkün olan en fazla sayıda insana aktarmaktan duyacağı sevinç, onun ödülü olacaktır. Dahası, yapıtının olabildiğince çok sayıda insana ulaşmasını mutlulukların en büyüğü olarak gören geleceğin sanatçısı, sanat yapıtlarının nasıl olup da yalnızca belirli bir para ödeyenlerin yararlanmasına sunulabildiğini anlayamayacak. (s. 214-215) Geleceğin sanatı içerik yönünden yoksullaşmak, sığlaşmak şurada dursun, tam tersine, çok daha zengin, derin, kapsamlı olacaktır. Yalnız içerik yönünden mi? Biçim yönünden de geleceğin sanatı bugünün sanatından daha aşağı olmayacağı gibi, karşılaştırılamayacak ölçüde ondan daha üstün olacaktır; yalnızca incelik açısından, karmaşık bir tekniğe sahip olma açısından da değil, sanatçının yaşadığı ve aktarmak istediği duyguyu gereksiz hiçbir şey katmadan alabildiğine kısa, açık, yalın bir biçimde aktarma yönünden de böyle olacaktır bu. (s. 216-217) Shakespeare'e karşı Tolstoy'un garezinin olması çoğu okuyucu için ilginç. Biri en iyi oyun yazarlarından biri, diğeri de en iyi romancılardan biri (Kimilerine göre kendi alanlarında en iyileri). Tolstoy'un Shakespeare'i sevmemesinin birçok sebebi olabilir; belki çok iyi bir oyun yazarı olduğu için kıskanmıştır, belki herkesin beğendiği bir şey olduğu için ona çok kötü gelmiştir, belki de gerçekten beğeneceğini sanıp, okumuş, ama beğenmemiştir. Lear’in başlangıç sahnesinde iki saraylının, Kent ve Gloucester’in konuşmalarına tanık oluruz. Kent, oradaki bir delikanlıyı göstererek Gloucester’e bunun onun oğlu olup olmadığını sorar. Gloucester, delikanlıyı oğlu olarak kabul ettiği için geçmişte pek çok kez yüzünün kızardığını, ama artık kızarmadığını söyler. Kent, sözlerinden bir şey anlamadım deyince de, Gloucester delikanlının yanında aynen şu sözleri sarf eder: “Siz bir şey anlamıyorsunuz, ama bu oğlanın annesi anladı, karnı şişti, yatağına koca olarak birini sokmadan beşiğine oğlan peydahladı.” Ve sözlerini şöyle sürdürür Gloucester: “Benim asıl oğlum başka. Yasal oğlum. Bu her ne kadar vaktinden önce fırlayıp geldiyse de, annesi oldukça güzel bir kadın olduğu için, there was good sport at his making,** o yüzden bu fırlamayı da oğlum olarak kabul ettim.” (s. 306) ''Evlilik dışında, herkesin cinsel ilişkileri toplumu da ilgilendirirdi,'' diyor
Park Honan
Park Honan
''
Shakespeare: Bir Yaşam
Shakespeare: Bir Yaşam
'' adlı kitabında,*** yani o dönemde insanların cinsel ilişkileri ve çocukları kimden peydahladığı, herkes için önemliydi. Bu tiradta da, Gloucester samimi ve şakacı bir şekilde, Kent'e bunu söyleme gereği duyuyor; yani, gayet güzel bir açılış sahnesi. Ki, Shakespeare cinsel şakalar yapmayı seven biriydi. Bunun nedeni sadece kendisinin böyle şakalar yapmayı sevmesi değil, halkın da seviyor olmasıydı. Ne de olsa tiyatro oyunları, halka karşı ve onları eğlendirmek için oynanıyordu. Yine
Park Honan
Park Honan
,
Shakespeare: Bir Yaşam
Shakespeare: Bir Yaşam
adlı kitabında, ''Shakespeare, oyunlarında yaptığı cinsel şakaları okul arkadaşlarından öğrenmiş olabilir,'' diyor. Yani bu tür şakalar Shakespeare'in hayatına oyun yazarlığına adım atarken değil, toplumla iç içeyken, okuldayken giriyor. Kral Lear’in, Shakespeare’in bütün öbür krallarında da gördüğümüz tumturaklı, kibirli, kişiliksiz diline hiç değinmeyelim, ama ne kadar yaşlı ve aptal olursa olsun, bütün yaşamlarına tanık olduğu kötü yürekli iki kızının sözlerine inanıp da en sevdiği kızının sözlerine inanmayarak kendisine lanet okumasına ve sarayından kovmasına okur ya da izleyicinin inanması mümkün değildir; o nedenle de hiçbir bakımdan doğal olmayan bu sahnede yer alan kişilerin duygularının okur ya da izleyiciye geçmesi, onlar tarafından paylaşılması da mümkün değildir. (s. 308) Olay zaten Lear'in ''kişiliksiz ve sönük'' olmasıdır. Lear, sadece olay örgüsünün başında aktif rol oynarken, ondan sonra hep ortalıkta avare gibi dolanır ve yaptıklarını düşünür. Acı çeker, pişman olur ve insanlara lanet eder. Alceste**** gibi toplumla iç içe değil, toplumdan dışlanmış bir ''insandan kaçan'' olur. Toplumla bağları kopar, bir kraldan, bir sülüğe dönüşür adeta, neredeyse hiç kimsenin hayatında aktif rol oynamaz, sadece hayatlarla da kalmaz bu, dediğim gibi, olay örgüsünde de bir rolü olmaz. Yani, Lear, Shakespeare oyunlarının en değerli karakterlerinden biridir. İçinde birçok trajedi barındırır;
Othello
Othello
gibi körü körüne inanmanın,
Atinalı Timon
Atinalı Timon
ve Alceste gibi, insanlardan uzaklaşmanın, ''insanlardan kaçmanın'',
Pericles
Pericles
gibi acının,
Julius Caesar
Julius Caesar
gibi ihanetin,
Hamlet
Hamlet
gibi kararsızlığın trajedisidir, bu nedenle Shakespeare külliyatında çok değerli bir yerdedir. ''Bu arada soytarı hâlâ gülünç olmaktan uzak gevezeliğini sürdürmektedir.'' (...) ''Bu arada soytarı, her zamankinden de anlamsız lakırdılar etmektedir.'' (s. 310-315) Herhalde Tolstoy'un Shakespeare'e yaptığı en büyük haksızlıklardan biridir Lear'in soytarısına atıp, tutması, çünkü
Veronalı İki Soylu Delikanlı
Veronalı İki Soylu Delikanlı
'daki Speed ve Lance'ten (Uşaktırlar ama olsun, soytarı da sayılırlar),
Çifte İhanet ya da Dertli Âşıklar
Çifte İhanet ya da Dertli Âşıklar
'daki Fabian ve Lopez'e kadar olan bütün soytarılardan daha değerlidir. Çünkü o, Lear'e, gerçekleri söyleyebilen tek soytarıdır, belki de Kral Lear'in gerçeklerle yüzleşmesi onun yüzünden olmuştur, çünkü Soytarı, hem hep onunla birliktedir, hem de hep realisttir. Dördüncü perde yine kırda bayırda başlar. Edgar, hep öyle çıplak, meczup, yapay bir dille alın yazısı üzerine, hor görülmenin, diplerde yuvarlanmanın tepelerde olmaktan çok daha iyi olduğu üzerine bir şeyler söyler. Tam da bu sırada ve tam da onun bulunduğu yere doğru babası, gözleri oyulmuş Gloucester ile onu yeden yaşlı dilenci gelmektedirler; babası da tıpkı Edgar gibi, anlamın ya sözcüklerdeki uyaktan, ahenkten ya da zıtlıktan doğduğu tipik Shakespeare diliyle kaderin cilvelerinden yakınıp durmaktadır. (s. 318) Gloucester ve Edgar'ın (Yoksul Tom'un) arasındaki olaylar, oyundaki en acıklı, aynı zamanda da en tatlı öykülerden biridir, Shakespeare, bu öyküyü olay örgüsüne ustaca yerleştirmiş ve seyircilerin ya da okuyucuların ilgisi daha da çekmiştir. Yoksul Tom (Edgar), Lear'in hayal bile edemeyeceği bir sefaleti temsil eder: Duyduğu şeytani seslerin azabını çeken, yalnızca bir battaniyeye sarılı olan ve pis sulardan içen bir serseridir. Lear'in kendi kıyafetlerini çıkararak verdiği tepki onun deliliğe giden yolunun ilk işaretidir. Ailevi ve sosyal kimliği yıkıma uğramıştır. Fakat bu çıplaklığında artık ''yoksul, çıplak iki bacaklı bir hayvandan farksız'' olduğu keşfinde bir tür yoldaşlık duygusu da vardır. Bu anlamda kralı en düşük sosyal sınıfa benzerliğini görmeye zorlaması (Edgar aslında bir kont çocuğu olsa da) ve daha da önemlisi kralın ''Ben kralken bununla çok az ilgilendim'' diyerek Tom'un içinde bulunduğu koşuldaki kendi sorumluluğunu kabul etmesi bakımından Kral Lear oyunu sosyalist bir oyundur. Çağdaş politikaya radikal bir meydan okuma niteliğinde hem kral hem de kont servetin yeniden bölüşülmesi için çağrısını yapar: Gösterin gücünüzü vakit geçirmeden, Ortadan kalksın bu dengesizlik, Herkes ihtiyacı kadar edinsin artık. (
Kral Lear
Kral Lear
, s. 109) Hangi oyunu olursa olsun, herhangi bir Shakespeare oyununu daha okumaya başladığım anda, yüzüme yumruk yemiş gibi hissettiğim şey, bir karakter ortaya çıkarmanın, hadi biricik demeyeyim, ama başlıca ögesi olan “dil” yokluğudur; o dil ki, herkes kendine ait olanı, kendi karakterine özgü olanı konuşur. Shakespeare’de bu yoktur. Bütün Shakespeare kişileri kendilerine ait olmayan, hep aynı tumturaklı, doğal olmayan Shakespeare diliyle konuşurlar. (s. 332) Yazarlar arasında Shakespeare'in dilini beğenmeyen bir tek Tolstoy beğenmez herhalde. Shakespeare'in gerek dili, gerekse kullandığı sözler eşsizdir. Shakespeare,
Ovidius
Ovidius
'tan etkilendiği ve Ovidius kendi dilinde kusursuzluğu aradığı için, Shakespeare de kusursuzluğu aramıştır. Falstaff, gerçekten de doğal, kendine özgü bir tiptir; denebilir ki, Shakespeare’in yarattığı kişiler içinde biricik doğal ve kendine özgü tiptir. Çünkü bütün Shakespeare tipleri içinde bir tek o kendi karakterine özgü bir dille konuşur. (s. 343) Tabii Tolstoy'un kabul ettiği şeyler de olmuştur ve bu alıntı onlardan biridir. Falstaff Shakespeare külliyatında en değerli karakterlerden biridir, ki, Tolstoy da bunu kabul etmiş. Shakespeare’in kişilerini karakter katına yükseltme konusunda –hadi aczi demeyeyim ama– kayıtsızlığı, hiçbir yapıtında Hamlet’te olduğu denli değildir. (s. 343) Bu da, Tolstoy'un, Shakespeare'e yaptığı büyük haksızlıklarından bir diğeri. Shakespeare, Hamlet'te, Hamlet'i o kadar iyi şekillendirir ve o kadar iyi yönlendirir ki, buna hayran kalmamak olanaksız gibi bir şeydir. Sadece Hamlet'te değil, diğer yapıtlarında da karakterleri şekillendirme yeteneğini fazlasıyla gösterir Shakespeare.
Aşk ve Anlatı Şiirleri
Aşk ve Anlatı Şiirleri
'ndeki Venüs ile Adonis şiirini, Ovidius'un versiyonundan hem daha uzun hem daha farklı yapar.
Yanlışlıklar Komedyası
Yanlışlıklar Komedyası
'nı tek ikizlerden, çift ikizlere dönüştürür ve ''Biz kimiz?'' gibi muhteşem bir mesaj verir. https://1000kitap.com/kitap/romeo-ve-juliet--176155'i de değiştirir, geliştirir. Ve daha birçok oyunda birçok farklı değişiklik yapar. Ama, şu kesindir ki, her oyununu zenginleştirir, sadece zenginleştirmekle kalmaz, karakterleri de oldukça geliştirir. Hamlet oyun boyunca kendisinin istediği, isteyebileceği şeyleri değil, Shakespeare’in istediği, Shakespeare’e gerekli olan şeyleri yapıp eyler: Kâh babasının gölgesinden korkar, kâh köstebek diyerek onunla alay eder; kâh Ophelia’yı sever, kâh onu kızdırır. Hamlet’in söz ve davranışlarının niçin öyle olduğuna ilişkin en küçük bir açıklama bulabilmek mümkün değildir, o nedenle de onun şöyle bir karakter mi, yoksa böyle bir karakter mi olduğunu söyleyebilmek, ona herhangi bir karakter kimliği yükleyebilmek olanaksızdır. (s. 345) Aslında Tolstoy burada bazı noktalarda haklı. Shakespeare, çoğu oyununda, karakterine ve olay örgüsüne farklı şeyler yapıyor; Tolstoy'un da dediği gibi, kâh karakteri değiştiriyor, kâh olay örgüsünü. Bu bazen güzel olamayabiliyor. Ama bu Hamlet'ten ziyade diğer oyunlarda geçerli bence. Örneğin
Pericles
Pericles
'te ya da
Kış Masalı
Kış Masalı
'nda bunu yapar. Ki, bunu Tolstoy da yapıyor. Her zaman istemsizce yapıyor. Tolstoy,
Anna Karenina
Anna Karenina
'da, Anna'yı başta bir ''şeytan'' gibi gösterirken, zamanla, onu ''melek'' olarak yüceltiyor ve çevresindekileri aşağılıyor, onları suçlu buluyor. Kral Lear’de olaylar İsa’nın doğumundan 800 yıl öncesinde geçiyor, ama oyun kişilerinin içinde bulunduğu koşullar tam anlamıyla ortaçağ koşulları, herkes, her şey ortaçağdan: Krallar, dükler, kontlar, başları tolgalı şövalyeler, çiftlikler, gayri meşru çocuklar, doktorlar, askerler, subaylar vb. vb. (s. 331) Burada da haklı Tolstoy. Sadece Kral Lear'de değil, birkaç oyunda daha anakronizm***** yapıyor Shakespeare. Tarihi oyunlarında, trojedilerinde ve komedilerinde.... Son olarak, '''Sanat Nedir?'' basıldıktan sonra gelen tepkileri paylaşmak istiyorum: Sanat Nedir? sansür kurulu tarafından kırpılmış olarak 1898 başında yayımlandığında bir sürü protestoyla karşılaştı. Sanatçıların çoğu, sanat ve pedagojiyi, yetenekle iyi duyguları birbirine karıştıran, Rusya'nın en ünlü yazarının bu açıklamalarından üzüntü duydu. Çevirilerin giderek arttığı yurtdışında ise hoşnutsuzluk daha da büyüktü: Lev Tolstoy'a dönek, sanat ve özgür düşünce düşmanı muamelesi yapılıyordu. Revue des Deux Mondes dergisinde Rene Doumic şöyle yazıyordu: "Tolstoy, sanatın dilinin diğer tüm dillerden ayıran üslubun değerini hiç bilmiyor. Sanatçı, diğer insanların genellikle kendisinden daha iyi hissettiği duyguları onlardan daha iyi ifade etmeyi bilen kişidir. Tolstoy Fransız edebiyatından bahsettiğinde, bilmediği bir şeyden bahsettiği açıktır," gözleminde bulunuyordu J.-K. Huysmans. "Zayıflık, sanata, ahlaki bir amaç vermektir," diye yazıyordu Camile Mauclair. Remy de Gourmont bu tespiti geliştiriyordu: "Sanat kendi başına bir amaçtır." Mallarme şöyle diyordu: "Bana öyle geliyor ki ünlü havari, sanata, prensip olarak, daha ziyade sonucu olacak bir nitelik veriyor." Sevecen Hemi de Regnier ise olduğu yerde öfkeden patlıyordu: "Bunlar bir ihtiyarın fikirleri!..’’ Tolstoy her zaman mujiği cebinde bildi. ‘’Schopenhauer ve Rembrandt, mujik onları anlamadığından hiçbir değere sahip değildir," diyecekti daha ileride Andre Suares. Bu gürültü patırtı, Lev Tolstoy'u kızdırmak için değildi. Tüm bu insanlar bağırıp çağırıyorsa, bunun nedeni doğru yere vurmuş olmasıydı. Zaten çok sık portresini yapmış olan ressam Repin ona hak veriyordu. Ve tüm arkadaşları, tüm müritleri de! Aslında, Fransa'nın, İngiltere'nin ve Almanya'nın yazar müsveddeleri şeytanla çıkar birliği içindeyken, kendisi Tanrı'dan ilham aldığına göre yanılıyor olamazdı. (
Henri Troyat
Henri Troyat
,
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
, s. 725-726) Tolstoy'un düşüncelerine kötü sözler sarf etmek de, onlara körü körüne bağlanmak da hoş değil. Tolstoy, yazımın başında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın söylediği gibi, Shakespeare'i mantığın dışına çıkarmak için biraz değil, bayağı bakmış. Yine de zevkler ve renkler tartışılmaz. Tolstoy iyi de düşünebilir, kötü de düşünebilir, Tolstoy'u ''Tolstoy'' yapan da budur. Faydam dokunduysa ne mutlu bana, keyifli ve verimli okumalar. EK: * Foma Fomiç, Dostoyevski'nin, ''
Stepançikovo Köyü
Stepançikovo Köyü
'' romanındaki bir karakterdir. Bu karakter, gizlice, o dönemde açık saçık romanlar yazan Charles Paul de Kock okuyordu. ** Tiradın tamamı: ''Bu hergele daha çağrılmadan, pek de utanmadan dünyaya geldi, ama annesi güzeldi, ona can vermek epey zevkli oldu ve tabii bu veledi kabullenmekten başka çare kalmadı. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 2) ***
Park Honan
Park Honan
,
Shakespeare: Bir Yaşam
Shakespeare: Bir Yaşam
(s. 122) **** Alceste,
Molière
Molière
'in, ''
İnsandan Kaçan
İnsandan Kaçan
'' oyununun baş karakteridir. ***** Anakronizm: Herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyumsuz olması.
Sanat Nedir?
Sanat Nedir?Lev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,213 okunma
··
2.494 görüntüleme
Yasemin okurunun profil resmi
Tolstoy gelecekte sanat hakkındaki öngörülerinin tam tersi olduğunu görse ne düşünürdü acaba? Sanatın iyice bireyselleşmesi; sürrealizm, postmodernizm gibi akımlarla daha da karmaşıklaşması onu bayağı hayal kırıklığına uğratırdı herhalde. Büyük emek harcadığın bu güzel incelemen için teşekkür ederiz. Sayende Tolstoy'u okumuş kadar oluyorum. Kitaplarını okurken fazla zorluk çekmeyeceğim.
Fëanor okurunun profil resmi
Bayağı üzülürdü herhalde ama o zaman umutluydu ve mutluydu, yani Tolstoy adına problem yok. Sorun sadece sanatın bireyselleşmesi de değil maalesef, sanatın çok farklı yerlere çekilmesi ve, Tolstoy'un deyimiyle, ''kötü sanat''ın çağımızda ''sanat'' olarak adlandırılması. Ayrıca sanatçının hak eden değeri görmemesi ve daha birçok şey... Ben teşekkür ederim, zaman ayırıp, okuduğun için. Farklı bir bakış açısı ve fayda sağlamışsam ne mutlu bana. :)
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.