Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir gün bir adam Allah Resulüne gelerek: “Güzel dostluk ve muhabbet beslememe insanlar arasında en lâyık olan kimdir?” diye sordu. Allah Resulü dedi: “Annendir.” Adam yine sordu, “ya sonraki?” Allah Resulü yine dedi: “Annendir.” Adam yine sordu. Allah Resulü cevap verdi. “Annendir.” Adam dördüncü kez soruyu tekrar etti. “Sonra kimdir ya Resulallah?” Allah Resulü cevap verdi. “Babandır."
Yoksa bazı sözler söylenmemek için değil mi? Bunlar söylenemez veya söylenmesi güzel olmayan sözler değildir.. Hayır! Bazı sözler vardır, söylenmemek için ve herkesin derin değeri, söylenmemek için olan sözlere sahip olduğu ölçüsüncedir.
Reklam
Kadınlar,kızlar, genellikle güle benzetilirler. Eğer bu kız da bir gülse, öyle bir güldür ki gonca haline gelir gelmez güzel kokusunu koklamaya can atan birçok adamın eline düşerek bunların koklaya koklaya vakitsiz soldurmuş ve yıpratmış olmalarından başka, onu koklayan burunların, en hafif ve tehlikesiz i nezleden ibaret olan birçok hastalıklarla kirlenmiş oldukları da gül üzerine bıraktıkları çeşitli pisliklerden anlaşılmaktaydı. Haydi bakalım, midede kuvvet varsa şu haliyle beraber bu pisliğe düşmüş olan bu gülü elinize alınız da koklayınız!
Monarşi yönetimini Cumhuriyet yönetiminden her zaman aşağı durumda tutan en önemli ve kaçılmaz eksiklik şudur: Cumhuriyet yönetiminde halk oyu hemen her zaman yalnız aydın ve yetenekli kişileri yüksek görevlere getirir; bunlar görevlerini onurla yaparlar. Oysa monarşilerde yüksek görevlere erişenler, çoğu kez birtakım insan taslakları, düzenbaz, entrikacı, aşağılık kimselerdir. Saraylarda yüksek görevlere ulaşmaya yarayan aşağılık yetenekler, bu görevlere gelir gelmez bu adamların budalalıklarını halkın gözü önüne sermekten başka işe yaramaz. Halk, adamlarını seçmekte hükümdardan daha az yanılır. Cumhuriyet yönetiminin başında bir bu dalının bulunması kadar, kralın bakanları arasında gerçek değerde bir kimsenin bulunması da binde bir rastlanır bir şeydir. İşte, bu bir sürü yönetici taslağı yüzünden hemen hemen çökmekte olan monarşide, güzel bir rastlantıya doğuştan yönetici bir adam işbaşına gelirse, bu adamın bulduğu yollar ve olanaklar karşısında herkesin parmağı ağzında kalır ve bu durum memleket tarihinde yeni bir dönem açar.
Sayfa 69 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler DizisiKitabı okuyor
Harp de, kıtlık da yoksullar için felaket demekti, parası olan her devir gemisini yürütüyordu.
Aynadaki yansımama her baktığımda cazibe dolu ve parlak gözlere sahip olmayı diliyorum. Mavi bir gölü andıran veya yeşil bir çayıra uzanmışken, gökyüzünden ara ara süzülerek geçen bulutları, hatta kuşların gölgelerini bile yansıtabilecek gözler… Hiç olmazsa böyle güzel ve berrak gözlere sahip olan insanlarla tanışmak istiyorum, ne kadarıyla tanışabilirsem o kadar iyi benim için.
Reklam
Binlerce surette saklasan da kendini, Sevgililer Sevgilisi, hemen tanırım seni; Büyülü örtülerle kapasan da kendini, Her yerde Hâzır ve Nâzır olan, anında tanırım seni. Servilerin yukarıya can atan saf ve taze arzularında, Yüceler yücesi, anında tanırım seni; Su kanallarındaki billur dalgaların canlılığında Büyük lütufkâr, elbette tanırım seni. Fıskiyenin yükselip dağılan suyunda, Ebedi oyuncu, ne mutlu ki tanırım seni; Bulutun kendinden değişip şekillenmesinde, Sûretler âleminin yaratıcısı, orada tanırım seni. Bir halı misali çiçeklerle donanmış çimlerde, Ey âlemi renkli yıldızlarla donatan, ne güzel görürüm seni; Etrafı kaplamış bin kollu sarmaşıklarda, Ey her şeyi kuşatan, orada tanırım seni. Sabahları şafak söktüğünde dağlarda, Ey neş'e kaynağı, hemen selamlarım seni; Sonra üzerimde şu berrak gök kubbeleştiğinde, Ey gönül ferahlatıcı, o an seni solurum.
Sayfa 177 - GoetheKitabı okuyor
Seni yalnızlığından tanıdım Kirpikleri kırık çocuk Çiğneyip durduğun dudaklarından. Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi Bir eylül göğünün bulut kümeleri Donuk bakışlarında Hüznün nasıl da benziyordu Benim ilk gençliğime.
Geceler Güzel....
" Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan, güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler..... "
"..rastladım. Ya da rastlatıldım." Hayatın özü olan diyalektik bundan güzel ve kusursuz anlatılamazdı.
Reklam
Hakk'ın katından olan hiçbir şey şer olmaz. Biz onu şer olarak görürüz.
Düşüncelerimden atmak mı? Sen benim benliğimin bir parçasısın. Benim bir parçamsın sen. Buraya geldiğim ilk günden beri okuduğum her satırda sen varsın. Ki o zamanlar o çocuğun kalbini çok kırmıştın. Gördüğüm her şeyde, nehirde, gemilerin yelkenlerinde, bataklıklarda, bulutlarda, ışıkta, karanlıkta, rüzgarda, ağaçlarda, denizde caddelerde sen varsın. Güzel olan her hayalimde sen varsın.
"Gönlü güzel olan insanların gönlünde olmak güzeldir."
O günlerde hangi bahçenin içinden, hangi araziden geçsem, her tarafta yıkıp yok eden dehşetli bir balta sesiyle birtakım ağaçların yürek paralayan acı acı feryatlarla yere yıkıldığını görüyordum. Tabiat güzellikleri arasında o tatlı endamlarıyla öne çıkarak, kanatlılar âleminin kainata karşı ettikleri feryada, gökten zemine dökülen ilahi ahenge konak olan ağaçları o sene katlediyorlardı. Bu yıkım feryatları arasından mahzun mahzun geçerek her yerde hayalimi süsleyen koruya doğru yaklaştım. Ne göreyim? O güzel koru, her türlü hüzün ve elemiyle bir çöle dönmüş. Zaman zaman esen bir rüzgârın kaldırdığı keder verici tozlar, içinden zararlı böcekler yağan toprak renginde bir bulut şeklini almıştı. Ne bir ağaç! Ne bir kuş! Şurada burada kalıp kurumuş bazı ağaç kökleriyle orası bir Afrika mezarlığına dönmüştü. Temmuzun o her şeyi solduran, her şeyi çürüten yakıcı güneşi, yolun kenarında kalmış bazı çalıları, yangından çıkan yeşillik gibi yakmış, ötede beride biriken yağmur sularıysa kurtlandığı için kokuşmuştu. Yoldan yürümeye başladım. Güneşin zemine dokunan yakıcı bir ışık huzmesinin içinde sonsuz bir sürat, yorulmak bilmez bir hareketle yukarıya aşağıya çıkıp inen bin türlü sinek ağza, gözlere giriyordu. Başımın üzerinde kaynayan bu güneş de her tarafı kavuruyor, ayağımın altından ise kertenkeleler kaçışıyordu. Oradan geçen bir bağcıya, "Buraya ne olmuş?" diye sordum. Yüzüme biraz hayretle baktıktan sonra, "Buranın sahibi bu ağaçları iki yüz elli kuruşa Üsküdar oduncularına sattı" cevabını verdi.
Kalender’de Bir Gece - Μια νυξ στο Καλεντέρι[*]
Sıcak dalgasının evde durmayı olanaksızlaştırdığı kavurucu ağustos gecelerinden birinde, temiz hava almak ve açık bulursam Andoni'nin kahvesinde bir kahve içmek için Kalender'e gitmeye karar verdim. Kalender, Boğaziçi'nin en güzel iki köyü olan -nedendir bilmem, çok beğenilen Büyükdere ya da bizim bildiğimiz adıyla Vathyrriaks bana
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.