Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
-En Güzel Melodi- Şiiri (Ali Parlak- Ozan Türkmen)
-Ögrencilerime- Kiminiz kardelen, kiminiz nergis, Kiminiz hayalde adlı karınca... Dört mevsimde açan çiçek hepiniz, Sınıfın tadı yok, siz olmayınca!.. Soru sorulanda, tetikte gözler, Havada işaret parmaklarınız... "Öğretmenim" diye başlar ilk sözler, Akınca durulmaz ırmaklarınız... Sizdedir hep coşku, sizde heyecan, Oyunlarınızda öyle hürsünüz. Gülsünüz hepiniz gönlümde açan, Adı, "çocuk" olan taze gülsünüz... Tarife ne hacet, ne lüzum var ki, Arı peteğinde bal gibisiniz... Yeni bestelenmiş yanık bir türkü, En güzel melodi sizin sesiniz... Andımız söylenir her sabah erken, Kabarır hislerim sizi görünce... İstiklâl Marşı'nı söyleyin yeter, Ve bir gül gönderin bana ölünce...
Sayfa 21 - Ay YayınlarıKitabı okuyor
Güzel Soru.
Irmaklar gibi kan akıtan nice insanlar var ki kahraman diye taç giymişler.Memleketin kurtarıcısı diye omuzlarda taşınmışlar.Tarih onlardan cani değil de kahraman diye bahseder.Söyler misin bana onlar kan dökme hakkını kimden almışlardır ?
Reklam
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye felsefecilerden bir grup geldi. Suâl sormak istediklerini bildirdiler. Mevlânâ hazretleri bunları Şems-i Tebrîzî'ye havâle etti. Bunun üzerine onun yanına gittiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç suâl sormak
İşte güzel bir soru ve cevabı.
... neden 40 yaşındaki gibi, 90 yaşındaki ölü trajik değildir? Bunun tek cevabı muhakememizin koşullarımız tarafından kısıtlanması olabilir. Ulaşabileceğimizin ötesindekini hayati anlamda iyi bir durum olarak algılayamıyoruz.
İnsanın Allah'ı Görmesi Hakkında
İnsanın ahirette Allah'ı görmesi mümkündür. Kur'an ve sünnet bunu ispat etmiştir. O gün (bazı) yüzler parıl parıldır. Rabbine bakmaktadır.[Kıyamet 22-23] Cennet ehli cennete girdiğinde, Allah onlara şöyle seslenir: Arttırmamızı istediğiniz bir şey var mı?Derler ki;(Daha ne isteyelim)yüzlerimizi ağarttın, bizi cennete soktun,ateşten
Syf :278-279Kitabı okuyor
Mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in eksiksiz, yeterli açık ve her şeyi açıklayıcı olmasına ve dinimizin de ikmal edilmiş bulunmasına rağmen, sünnetin ifade ettiği bir yorum ve anlatıma gerçekten ihtiyaç var mıdır, şeklinde bir soru aklımıza takılabilir. Gerçek şu ki, yüce kitabımızın yeterli, açık ve açıklayıcı oluşu elbette bir hakikattir. Ancak onun bu niteliklerine rağmen muhatapları olan insanların anlayış seviyeleri farklı olduğu için onu tek tek doğru anlayıp kavramları mümkün değildir. Öte yandan sorumluluk için duymak değil, anlamak gerekmektedir. İnsanları anlamadıkları şeylerden sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu sebeple kim neyi anlamak ihtiyacında ise ona onu anlatmak lazımdır. En iyi, en güzel, en doğru ve en doyurucu açıklamayı da elbette Kur'an ayetlerini tebliğ eden Peygamber yapacaktır. Peygamber'in açıklamaları hiçbir zaman Kur'an'ın eksik, yetersiz ve kapalı olduğu anlamına gelmez. Allah'a kul olmaktan başka görevi bulunmayan insanlar ancak bu açıklamalar sayesinde O'na nasıl kulluk edeceklerini öğrenmiş olacaklardır. Bu sebeple sünneti seniyyesiz bir müslümanlık düşünmek mümkün değildir.
Reklam
Eğitim, kafanın son sınırına kadar doldurulması demektir. Eğitilmiş beyaz adam palmiyenin boyunu, hindistancevizinin ağırlığını, bütün büyük şeflerinin adlarını, savaşların zamanlarını bilir. Ayın, yıldızların, bütün ülkelerin büyüklüklerini bilir. İsim isim, bütün ırmakları, bütün hayvanları, bütün bitkileri tanır. Her şeyi, her şeyi bilir. Eğitilmiş birine bir soru soracak olsan daha sen ağzını bile kapamadan yanıtını yapıştırıverir suratına. Kafası mermiyle doludur hep, atışa hazırdır. Her Avrupalı, yaşamının en güzel zamanlarını, kafasını en seri ateş borusu haline getirmeye çalışmaya harcar. Bu işten sıyrılmaya çalışanlara zor kullanılır. Bütün Papalagi'ler düşünmek, bilmek zorundadırlar. Bütün düşünme hastalarını iyi edecek tek şey, yani unutmak ve düşünceleri savurmak üstünde hiç durulmaz. Bu yükten çok azı kurtulabilir. Çoğu kafasında koca bir yük taşır oradan oraya, bedenini yorgun düşüren, zamanla güçten kuvvetten kesen bir yük.
#güzel bir soru yalnız cevablarken kendimize dürüst olalım.
:<Kendinize sadece bir insan olup olmadığınızı ve ne kadardır yaşadığınızı sorun.
Sayfa 43 - @KIZIL PANDA Basım YayınlarıKitabı okudu
Yine niyet yine niyet
... gelecekteki part­nerinin sana dürüst olma­sını istiyorsan, istek listende "mutlak surette dürüstlük" de yer alıyordur herhalde. Senin beklentin budur. Daha azı seni memnun edemez. Yalan söylemek yok, bir şeyleri saklamak yok, sadakatsizlik yok, ihanet etmek yok, sır yok. Buraya kadar güzel. Ama karşı taraftan bek­lediğini sen de ona vermelisin. Bu durumda akla şu soru geliyor; dürüstlükle ilgili bu beklentilerini ken­din de karşındakine sunabilir misin? Yalan yok, bir şeyleri saklamak yok, sadakatsizlik yok, ihanet etmek yok, sır yok! Bunu yapabileceğini düşünü­yor musun? Beklentilerini başta kendine yöneltme­lisin. Aksi takdirde birçok şey isteyebilirsin ama bu taleplerinin karşılığını veremeyebilirsin. Eğer ka­yıtsız şartsız sadakat ve dürüstlük bekliyorsan, kendin de kayıtsız şartsız sadık ve dürüst olmalısın. Bu özellikler sende belirgin bir şekilde bulunmalı.
… ama benim dinleyecek birine değil, konuşurken yanımda olacak ve bana hiç soru sormayacak birine ihtiyacım vardı ve sen çok güzel susuyordun.
Sayfa 7 - Müptela YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Baba ben artık bu evde yaşamak istemiyorum yıllardır ruhumuzu öldürdün bu evde hayatında bir roman okumadın bir sinemaya gidip heyecanlanmadın beni ve annemi bu çirkin eşyanın içine hapsettin yemekten ve uyumaktan başka bir şey düşünmedin bende bütün duygular senin bu inatçı duygusuzluğuna karşı gelişti kuru mantığınla içimizi kuruttun sana benzeyen taraflarımdan ellerimden ayaklarımdan utanıyorum ihtiyarlayınca sana benzemekten korkuyorum kötülük edemeyecek kadar kısır kafanda yalnız bizim için yaptıklarının defterini tuttun bana aldığın ilk elbiseden verdiğin son harçlığa kadar hastalığımda uykusuz kaldığın gecelerin hesabına kadar kaydettin bu ağır havalı evin içini güzel bir müzik sesiyle bir kitapla süslememe izin vermedin nasılsa eve giren bütün güzelliklerin birer birer yok oluşunu kayıtsız bir sabırla seyrettin kanaryam öldüğü zaman bir yenisini almadın solunca boş saksıları balkona taşıdın hiç duydun mu hediye diye bir sözün olduğunu insanların birbirine aldıkları ve genellikle çocukları sevindiren hediye bir gün elinde bir balonla eve döndün mü yaptığım resimler için ağzından çaktığın çivilere dikkat et duvarları berbat ediyorsun sözünden başka bir söz çıktı mı bu evde senden başka varlıkların yaşadığını hiç düşündün mü ben bir kitap okurken ne okuyorsun diye bir soru sordun mu beni elimden tutup bir gün parka götürdün mü…
O, Namık ve ben bir akşam yemeğe gittik. Kulağıma eğilip, "Annemler haftaya Ankara'ya geliyorlar" dedi. "Aaa ne güzel, belki sen de gelirsin, işleri mi var Ankara'da?" dedim. "Senin için geliyorlar ve benim için." Anladığım kadarıyla bu evlenme teklifiydi. Soru olmadığı için "evet" cevabı da yoktu. Ona sarılıp ne kadar mutlu olduğumu da söyleyemedim. Namık'tan utandım… Ankara'daki evimizde nişan, Beyoğlu Evlendirme Dairesi'ndeki nikâhtan (30 Nisan 1975, saat 13:15) sonra ailemin bir tiyatro oyuncusu ile evlenmeme pek sıcak bakmamasına rağmen evlenmiştik. "Nikâh için kâğıtlarınız askıda kalacak." Bu bilgi bizi korkuttu. Ne kadar süre askıda kalacağı bilinmiyordu. Benim hemen evlenmem gerektiğine dair bir rapor olursa, yıldırım nikâhı yapılabilecekti. Böylece istediğimiz tarihte evlenebilecektik. Sonuçta bana "sağlık sorunları yüzünden acilen evlenmemin şart" olduğunu bildiren bir rapor aldık. Çok utanmıştım… Formalite icabı bile olsa sevmemiştim bu durumu… Nişan yüzüklerimizi takan Yüksel Eniştemiz benim şahidim, Ertem Eğilmez de O'nun şahidiydi. O'nun damatlık smokinini yapımcı Yılmaz Kuzgun hediye etmişti, gelinliğimi Şişli'de bir mağazadan kiralamıştık.
Sayfa 18 - Doğan KitapKitabı okudu
Eşyaların, fikirlerin, duyguların satıcısı ve müşterisidir insan. Değerli olanlara bir alıcı çıkar. Güzel olan, cazibesi olan, insana fayda sağlayan, hayatı kolaylaştıran şeylere talip oluruz. Değerinin farkına varacak , kullanabilecek bir zekanız yoksa altın teneke de aynıdır. Eğer yüksek bir zekanız varsa bir teneke parçasını bile altın kadar değerli hale getirebilirsiniz. Her şey hayatı bir ihtiyaca dönüşebilir. Siz sezgilerinizle, aklınızla doğru zamanı ve mekanı bulabilirsiniz. Fakat önce sormamız gereken önemli bir soru var. Elinizdekilerin böylesine kıymetli olduğuna inanıyor musunuz?
Sayfa 139 - Doğan KitapKitabı okudu
Güneş tepelerin ardından ağır ağır, mahallenin eli hafif iğne­cisi gibi, kimseye hissettirmeden çıktı. Sessizdi. Ilık ılık yükseldi, kan çanağı gözlerimin içine doğdu. Uzaklardan bakan, ötelerden dinleyen herkese çengelli soru işaretleri getirdi. Gülümsedim. Bulutların arasından parlayan güneşe baktım, bugün bir başka güzel doğmuştu.
Sayfa 66 - Yapı Kredi Yayınları (Saraylı'nın Üç Ölümü)Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.