Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
"Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç."
İncelememe kitabın özeti gibi olan bu alıntı ile başlamak istedim.1724 sayfayı bir cümlesine sığdırabilmiş bir yazar Victor Hugo.
Yaşamadan geçen sefil bir hayatın kitabı, Sefiller. Karakterler değişse de yaşanan acı ve sefaletler ortak.
Kitaba başlamadan önce çekinsem de kitabın başındaki
"İnsanlar aslında aydınlıktakiler ve
karanlıktakiler olarak ikiye ayrılır.
Karanlıktakilerin sayısını azaltıp,
aydınlıktakilerin sayısını çoğaltmak, işte
hedef budur. Bu yüzden 'Bilgi!', 'Bilim!' diye
bağırıyoruz."¹
Bir kitap okurken ne zaman
Victor Hugo ismini görsem ilk defa lise yıllarında okuduğum “
John Steinbeck 1962’de Nobel kazanmış değerli bir yazar. Hayatını kazanmak için çabalamış, birçok işte çalışmış, kitaplarında da çok iyi bir şekilde yansıttığı hayatın acımasız gerçeklerini tecrübe etmiş. Ki zaten böyle bir birikime sahip olmayan birinin, insanı bu denli etkileyebilecek eserler yazabileceğini düşünmüyorum… Steinbeck, kendi
Daha önceden bu kitap için yazdığım bir inceleme yazısıydı. İncelemeden ziyade kitabın bende bıraktığı izlenimleri dile getirmeye çalıştım. Burada paylaştığım ilk inceleme de bu oluyor ayrıca. Keyifli okumalar.
Günümüz insanı türlü dertlerin, sıkıntıların, belaların pençesinde çırpınmaktadır ve çırpındıkça da kurtulacağı yerde daha da derine
Sağlık uyarısı!! Uzun bir yazı, ben uyarımı yapayım da sonra “gözüm senin yüzünden bozuldu” deyip tedavi masraflarını ödetmeye kalkarsanız karışmam! Hiç okumamak seçeneğine de sahipsiniz, sağlık söz konusu, doktor tavsiyesi ile okumayacak olanlara hak veririm. Herkes kendince ölçsün: Kitabı yeniden yazmaya niyetlenip yarı yolda vazgeçmişim gibimsi
Bir hayata, başından sonuna kadar tanıklık etmiş olmanın verdiği yorgunluk var üstümde.
" Onun hayatı başka yöne sapmadan dümdüz bir çizgi üzerinde ilerlerken sağdan soldan katılan birçok hayat bu çizgiyi biteviye kesmişti . Az ya da çok ilgiyle hayatına girip çıkan , birbirini tanıyan , yolu birbiriyle kesişen veya hiç karşılaşmayan onca insanın hikâyesini sinema perdesinde oynayan bir film gibi izlemişti Mücellâ." sayfa 334
Kitabın özeti niteliğinde bu son cümleler.
Yazar Nar ağacı kitabında 1. Dünya savaşı yıllarını, bu kitabında ise ikinci Dünya savaşı ve sonrasını anlatmakta. Kitabımız tarih olarak bağlantılı yazılmış gibi dursada, "Mücella" bir gönül borcu, yaşanamamış bir hayatın romanı.
Okuyanlar bilir
Gülseren Budayıcıoğlu klinik vakalarından çok kendi hayatını anlattığı zaman, sıkıcı olur işte burada da yazarımız kendi hayatından Nazlı karakteriyle bayağı bahsetmiş. Hatta Mücella durgun sakin esintisizken, kendini anlatırken bir anda başka bir rüzgar bir meltem sıcacık bir şey akıyor. Kitabın gidişatını bile değiştiriyor oturmayan taşlar var. Arka planında ki tarih oturmamış, Mücella oturmamış kendi karakterini bile ayakta bekletmiş yazarımız.
Ama....
Yaşamadığım, yaşamaya korktuğum şeylerden gelecekte pişmanlık duyma korkusunu hep taşıyorum. Bugün Mücellayı okuduktan sonra bu korkuyu daha sesli hissettim.
Bulutsuzluk özlemi/ Hayat Geçerken/ Mücella
youtu.be/LDsZcYtyu-I
Dipnot... Antalya
Bütün cümlelerim ebedi uykusunda yatan babama, babalara ve onları çok seven evlatlara adanmıştır.
Bu cümlelerle başlıyor Çağlayan Aslan'ın ilk kitabı, ilk sancısı, ilk heyecanı...
Babalar, babalarımız... Anneler kadar çok sahne önünde olmayan, duruşlarıyla, ağırlıklarıyla, suskunluklarıyla, bakışlarıyla hep bizi bir adım geriden izleyen,
Es Selam Dostlar!
Eserimiz yine bir İsmet Özel şaheseri…
Kendine has uslübu ile aykırı bir kitap.
Kavramlar ve düşünceler arasında adeta tepetaklak oluyorsunuz...
''İslam kitaplarda ve Müslümanlar mezarlarda.'' Sözüne istinaden yazılmış bir eser de diyebiliriz.
Özelllikle İslamın yeni bir düşünme ürünü olmayıp bizatihi doğru düşünme ürünü olduğunu
Hukukçu Armand Duval ile kamelyalarla süslenmiş Marguerite Gautier adındaki yosma bir kadının yürekleri titreten, ruhlarımızı 19. yy’ın Paris’inde gezintiye çıkaran eşsiz bir aşk hikayesi… Alexandre Dumas Fils sâyesinde. Sâye, Fars dilinde gölge demektir. Bu kitabı yazan ise Alexandre’ın gölgesine yaşamış olan gayrimeşru oğludur. Annesinin ve