“Gerçi bazen yaşamı ciddiye alır gibi oluyordum. Ama ciddi şeyin kendisinin boşluğu çabucak gözüme çarpıyor ve elimden geldiği kadar rolümü oynamaya devam ediyordum yalnızca. Etkili, zeki, erdemli, iyi yurttaş, öfkeli, bağışlayıcı, dayanışmacı, yapıcı vb. olmayı oynuyordum. Kısacası, bu kadarı yeter, zaten anlamışsınızdır ki ben de, orada
Hepimizin bir ağrısı var bu dünyada sürekli bir ilaç aradığımız. Herkesin ilacı da farklıymış tıpkı ağrıları gibi. Bu ilaç acıyı hafifletiyor mu yoksa unutturuyor mu, bilmiyorum. Nihayetinde fark eder mi, onu da bilmiyorum. Hayata bir yerinden tutunmaya çalışıyoruz sonuç olarak, herkes dediğimiz o kütlenin içinde bir yer edinmeye. Bilim o kadar
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi adına yakışır bir konuya sahip. Daha önce filmi de çekilen kitap, yaşlı doğup gençleşen bir adamın hikâyesi.
Bebek doğup yaşlanması gerekirken tam tersi olur. Bu şekilde olması insanları korkutur. Bir insan, her şeyi öğrenen ve her şeyi araştıran boş bir sayfa gibi dünyaya gelir. Yaşlanınca da bilgi ve
¶
Son yıllarda sık yaşadığımız olaylar bizlere sevdiğimiz bir insana veda etmek gibi güç ve üzücü bir gerçeğin altından kalkabilmeyi öğretti. Başka ülkelere sığınmış, dışlanmış sayısız dostumuza, kendimizi adadığımız çevreye, evimize, mülkümüze ve güven içindeki bir yaşama her geçen gün gittikçe daha sık veda etmiyor muyuz? Neler yitirdik ve daha neler yitireceğiz? Dostlarımız ölümlerle, yüreksizliğimizle yaşamımızdan uzaklaştılar. Günün birinde adaletin kaba gücü yeneceğine ve barış dolu yepyeni bir dünyanın doğacağına inanan insanlar bu inançlarını giderek yitirmedi mi? Bizler o kadar çok düş kırıklığı yaşadık ki heyecan ve coşkuyla yeni bir geleceği ümit edemiyoruz. Geçmişi unutmak, olup bitenlerin üzerinde durmamak, yeni olumsuzluklarla yılmamak ve geride kalan her şeyi silip atmak için, içgüdümüzle beynimize hâkim olmayı da başaramıyoruz. Kimi anlarda da yüreğimiz bazı şeyleri çabucak ve kesin biçimde unutmamızı engelliyor. Az bulunur, geri dönmeyecek ve yeri doldurulamayacak bir insanı yitirdiğimizde hem hüzünleniyoruz, hem de ezilmiş yüreğimiz böyle anlarda duygulanabildiği, acı çektiği için, bize çok yakın, eşsiz bir insanı aniden alıp götüren yazgıya öfke duyabildiğimiz için mutlu oluyoruz.
¶
Sayfa 7 - Everest, Türkçesi: Ahmet Arpad, Modern Klasikler, 2018Kitabı okudu
_Bazı insanlar kendi güneş sistemlerinde yaşarlar. Onları orada ziyaret etmek gerekir.
_En derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı. En yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı. En derin yaralarla başlar en derin gülücükler.
_Sevdiğiniz insanları düşünüyorsunuz, ama daha derine inin, sonunda sevdiğinizin onlar
Aaa unutmuşum!”, “Sakın unutma ha!” tarzı sözleri çok duymuş yahut çok kullanmışızdır. Sahi unutmak nedir?
Unutmak bazen rahmettir; en acı anlarımızda o acının hiç geçmeyeceğini düşünürüz. Derin bir hüzün çıkmazı içinde çırpınıp dururken, bizi sevenler tarafından gelir ilk teselli: “Sabret, geçecek…” Aradan zaman geçer, yara kabuk tutar.
İnsan ve gereksinimlerini anlamak, insanı öz yanıyla tanımak istiyorsanız, gerçeklerinizin kesinliğini çıkarmayın birbirinize karşı. Evet, haklısınız. Hepiniz haklısınız. Mantık her şeyi kanıtlar. Dünyanın mutsuzluklarını kamburların sırtına yükleyen kişi de haklıdır. Hele bir savaş açmaya görelim kamburlara, savaşımız çabucak coşturuverir bizi.
*_Düşünce_
_Buda: Her şey düşüncedir. Ne düşünüyorsak o oluruz. Bize düşüncelerimiz şekil verir. Hepimiz düşüncelerimizden doğarız. Bu dünyayı yaratan, zihnimizdir. Bu dünyayı bir hava kabarcığı, bir serap gibi düşün. Dünyayı böyle gören kişiyi ölüm görmez. Biz, içselliğimizin meyvesiyiz. İçimizde ne varsa biz oyuz. Bizi biz yapan zihnimizdir.
( Düşünce-Frekans-Müzik-Burç-Bilim-Büyü-Tılsım-Nazar )
_ DÜŞÜNCE _
_Buda: Her şey düşüncedir. Ne düşünüyorsak o oluruz. Bize düşüncelerimiz şekil verir. Hepimiz düşüncelerimizden doğarız. Bu dünyayı yaratan, zihnimizdir. Bu dünyayı bir hava kabarcığı, bir serap gibi düşün. Dünyayı böyle gören kişiyi ölüm görmez. Biz, içselliğimizin meyvesiyiz.
TANYA, MİŞA, LENA VE RİNAT: ŞİMDİ NEREDELER?
Gerçekten de, şu anda bizler neredeyiz? Çoğumuzun güvenebileceğimiz sürekli bir işe ve ücrete sahip olduğu SSCBde yaşamış olan, yarının getirecekleri konusunda sınırsız ve sarsılmaz bir güven duygusu içinde yaşamış olan bizler. Hasta olduğumuzda bizi tedavi edecek doktorların ve bizleri eğitecek