“Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.”
Hümanizim en basit haliyle Batı medeniyetinin insanı Tanrı yerine koyarak ,insanı tek bir konuda mükemele ulaştırmak ve Tanrıyı yok saymaktır .
Yunus Emre ve Mevlana gibi değerlerimiz toplumun bazı kesimleri tarafında hümanist olarak tanıtılmaktadır bu absürt yanlış düzeltilmelidir .
Yunus EmreMehmet Yıldız · Morena Yayınevi · 202010 okunma
Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında önyargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu önyargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi önyargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.”
Bu hümanizm zehrini halkımızın aklına kim soktu? Yunan, Ermeni, Arap size acımaz. Buldukları ilk fırsatta atalarının yaptıklarının aynısını yaparlar. Türk'ün kini diri durmalıdır ki asla böyle bir ihtimali bile düşünemesinler.
“Modernite varlığını Kilise kurumuna borçludur. Şunu çok rahatlıkla ifade etmek mümkündür; eğer Kilise olmasaydı modern zihniyet ve hayat tarzı da olmayacaktı. Kilisenin akıl ve mantıkla çelişen inançları ve bin yılı aşkın süren baskıcı, bağnaz, haksız uygulamaları modernitenin varlık sebebi ve meşruiyet referansı olmuştur. Modernite, Kilise'nin karşısında konumlanarak inşa oldu. Varlığını borçlu olduğu Kilise karşıtlığı üzerinden de tüm din ve aşkın/soyut tanrı tasavvur ve inançlarına itiraz etti. Din ve Tanrı karşıtlığına dayanan inanç ve eylemlerini ise yaklaşık 500 yıllık bir zaman diliminde parça parça inşa etti. Hümanizm, laisizm, liberalizm, kapitalizm, pozitivizm, bireycilik, rasyonalizm. . . modern düşüncenin, inancın ve hayat tarzının parçalardan bazılarını teşkil etti. Hepsinin her bakımdan sistematik bir bütüne dönüşmesi ise Aydınlanma ile gerçekleşti. Aydınlanma ile parçalar birleştirilip inanç ve hayat tarzıyla sistematik bir bütün oluşturulurken, ekseni hep aşkın/dini olana itiraz oluşturdu. Zira geleneksel anlamıyla dinler ve aşkın tanrı tasavvurları varoldukça ne hümanizmin, rasyonalizmin, laisizmin, pozitivizmin, ne de liberalizmin, bireyciliğin, kapitalizmin. . . bir anlamı, önemi ve işlevi olmayacaktı.
Risk bilincindeki bu büyüme insanın özne olarak rolünün küçülmesiyle doğru orantılıdır. Son on yılda, insan türünün rolü ve insan merkezli dünya görüşü (hümanizm) sürekli olarak eleştiri oklarına maruz kaldı. Politik deneyimler, totaliter yönetimlere yol açtıkları iddiasıyla lanetlendi. Bilim ve teknolojinin toplumsal yararını savunanlar gezegendeki ekosisteme karşı sorumluluklarını gözardı etmekle suçlandı. Benzer bir biçimde, insan aklının hayvan içgüdüleri karşısında üstün olduğunu savunmak "tür ayrımcılığı" olarak damgalandı.
İnsanın özne rolünün küçültülmesi bizim insanlığımızın da yeniden tanımlanmasına yol açar. Son yıllarda insanın aktif değil pasif yönünün öne çıkarılmasıyla birlikte, insanın yıkıcı ve zarar verici potansiyeline dair kaygılar artmıştır. Risk yaratan bireyin kendisi de risk altındadır.
Sosyalizm, oldukça benzer bir şekilde, sadece dünyanın en alçak insanları diye damgalanmış, tehlikeli ve yoksul insanlarla birlik olduğumuzda tarihi yeniden yazabileceğimizi iddia eder. Freudculuk bilinçaltının Medusa kafasına çekinmeden gözlerini dikebilir. Ancak bu, söz konusu doktrinleri, alt etmek için meydana çıktıkları barbalıkla aynı seviyeye indirmez mi? Şeytanla kol kola yürüyüp zehirlenmeden sıvışmak mümkün mü? Daha iyi bir hayat için dünyayı liberal hümanizm döküntülerinden temizlemeli miyiz yoksa daha büyük bir tehlikeye giden yol bu temizlik işlemindeki molozlarla mı örülür?
Doktor Faustus'ta, sözü edilen sanatsal meselelere ek olarak daha derin politik bir soruna değinilir. Faşizme karşı konmalıdır ama bakalım geleneksel liberalizm ve hümanizm bu işte yetkin midir? Saygın bir doktrin olsa bile liberalizm de faşizm kadar omurgasız değil mi? Kibar bir hoşnutsuzlukla insan eylemlerindeki gerçek şeytanlıktan gözlerini kaçıran bir doktrin faşizmle başa çıkabilir mi?
Heidegger’e göre modern hümanistik düşünce ile hümanizm arasında tam bir uyuşma vardır. Özneye yaptığı aşırı vurguyla Varlık ve varolanlar arasında ayrım yapan Batı metafiziği, gerçek ontolojik ayrımın ve dolayısıyla da Varlığın unutulmasına neden olmuştur. İnsani özneye yapılan aşırı vurgu ile hümanizm, varlığı oluşun dışına iterek varlığın rasyonel olarak insan bilincine içkin bir şekilde kavranabileceği düşüncesinde olmuştur.
Demokrasi, insan hakları, hümanizm, müzakere, diplomasi, bunların hepsinin gelip dayandığı bir sınır vardır. Sınırın bir tarafında iletişim mümkündür, diğer tarafında değildir. İletişim mümkün olmadığında bunların hiçbiri olmaz.
Okumaya başlamadan önce, eser hakkındaki incelemelere göz attığımda; tabuları, ön yargıları olanların bu kitabı okumamalarının daha iyi olacağına dair ifadelere rastladım. Bilimin var olması ve gelişmesi için vazgeçilmez bir gereklilik olan eleştirel düşüncenin kendini bilimin, objektifliğin ve açık görüşlülüğün yanında olarak değerlendirenler
“Son günlerde Ermenilerin tarihî emellerini gerçekleştirmek için dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik sözde Ermeni soykırımı iddialarını yoğun bir biçimde tekrar gündeme getirdikleri gözlemlenmektedir.
Biz bu çalışmamızla tarihi süreç içerisinde Ermeni meselesinin ortaya çıkışını özlü bir şekilde bilimsel olarak özetlemeye ve bu konudaki
"Benim tezim, bütün halkların, bütün kültürlerin birbiri hakkında ön yargılara sahip olduğudur. Eğer bir gün bu ön yargı kelimeleri, yani Avrupa dillerindeki barbar, Japon dilindeki gaijin, Müslümanlardaki kâfir, Almanlardaki Ari olmayan gibi ön yargı sıfatlarını kaldırabilirsek, amacımıza ulaşabiliriz. Amaç nedir derseniz, bence tam olarak şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı."