Fazla düşünmeden apayrı iki kişiye bölünmüştüm. Kendime mektuplar yazıyordum. Yani Christiane, Vera'ya mektup yazıyordu. Vera, ikinci adım, Christiane, ninesinin yanına gitmek isteyen ve bir bakıma iyi olandı. Vera eroinmandı. Ve bu ikisi mektuplarında dövüşüyordu.
Bu kitapta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet
İnsan sadece iki şekilde huzur bulabilir: O yeniden bir hayvana dönüşebilir. O zaman o tek olacaktır, o zaman hiçbir bölünme olmayacaktır, o zaman huzur olacaktır, sessizlik, ahenk... Ve milyonlarca insanın yapmaya çalıştığı şey farklı şekillerde hayvan olmaktır.
Savaş insana yine hayvan olma şansı verir; bu yüzden savaşın büyük bir çekim gücü
İnsanın iç dengesinin bozulması ne demektir, bilir misiniz ? Aklın duygularla çatışması sonucu ruhsal yapısı çarpıtılmış, amaçsız çırpınan ve acıyla sağa sola toslayan bir zavallı çıkar karşımızda…
Dünyanın her yanında bilime tutkun zeki, hatla fazlaca zeki inanılmaz
sayıda insan var. Ama bu tutku karşılıksız kalıyor. Araştırmalar,
Amerikalıların yüzde 95'inin "bilim cahili" oldu-ğunu gösteriyor. Bu,
bir köleye okuma yazma öğretmenin çok ciddi cezalarla yasaklandığı
İç Savaş öncesi dönemde, neredeyse hepsi köle olan
Ermeni meselesinde dönüm noktası, 1878 yılındaki Berlin Konferansı ve Antlaşması’dır. Bu konferanstan sonra Ermeni meselesi, büyük devletlerin diplomasisinde Türkiye’ye karşı baskı aracına dönüşmüştür. Artık mesele, Osmanlı’nın iç meselesi olmaktan çıkmış, uluslararası bir mesele haline gelmiştir. Antlaşma’nın 61. Maddesi, bunun hukuki boyutunu içerir. Özellikle “Ermenilerin yerleşik bulundukları bütün bölgelerde reform talep edilmesi”, Ermenilerin Türkiye’nin dört bir yanına dağıldıkları göz önünde bulundurulduğunda, Antlaşma’yı imzalayan devletlerin Türkiye’nin bütünü üzerinde hâkimiyet kurma çabasıyla açıklanabilir.
Stanley Milgram'ın şu olağanüstü dene yini aktarmak istiyorum. Bir psikoloji deneyine katılmayı" kabul edenler arasında gelişigüzel bir seçim yapılıyor. Bu grup bir laboratuvara getiriliyor. Bilim adamları gibi beyaz önlük giymiş biri bu deneyin belleme süreçlerini araştırmayı amaçladığını ve öğrencilere belli sözcük listelerinin
Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse, bu duruma varoluş çatışması adı verilir. Varoluş çatışması sırasında kişinin dikkati, karşısındakine değil, kendisine yönelmiştir. Yani bu tür çatışma sergileyen kişilerin her biri kendi varoluşunu yaşamaktadır. Bu yüzden de birbirlerine gönderdikleri mesajlar yerine ulaşmaz, adeta teğet geçer. Aşağıdaki konuşmaları izleyelim:
-Eve mi gidiyorsun?
-Hayır, eve gidiyorum.
-Ben de eve gittiğini sanmıştım.
Yukarıda ki konuşmada mesajlar yerine varmamış, dolayısıyla da iki insan iletişimde bulunmuş gibi gözükseler de birbirlerine ulaşamamışlardır.
Bazen de birbirimizi doğru işitiriz ama, işittiğimizle ilgisi olmayan cevaplar veririz.
Ayşe - Çok mutluyum; sonun da o konsere bilet buldum
Elif - Kitabımı gördün mü? Yarın sınavım var.
Ayşe - Hem de en önde..
Elif - Kaybettim galiba,şimdi ben ne yapacağım?
Bu örnekte Ayşe de Elif de yalnızca kendileriyle ilgilendiler: Birbirlerinin söylediğini ya dinlemediler ya da dinleseler bile, işittikleri mesaja uygun bir cevap vermek yerine, kendi iç dünyalarına uygun bir şeyler söylediler.
Bugün Batı toplumlarının üzerinde düşünmeleri gereken başka iç sorunları var. Demokrasiyle pek barışık olmayan siyasal hareketlerin bazı ülkelerde yükselişi bunların önemini gizlememeli. Batı toplumlarının hızla çözülmeleri, hemen hemen tüm toplumsal katmanlara hâkim olan iç çöküntüsü, birbiri ardına patlayan siyasal skandallar, anlamını giderek kaybeden toplumsal aidiyet simgeleri, refah toplumunun dışında kalan kesimin hızla büyümesi vb. sorunlar Batı'nın yegâne temsilcisi olduğunu düşündüğü demokrasinin altını hızla kazıyor. Geçmişten gelen teknolojik üstünlüğün sağladığı ivmeyle bugün evrensel egemen güç konumunu saklayan Batı medeniyetinin kendini sorgulamasının zamanının geldiğini, hatta bunun geçmekte olduğunu iddia eden birkaç cılız ses dışında bu sorunları düşünen pek yok.
Heterojen çok kültürlü etnik ve ırksal ayrıma dayalı iç dinamikleriyle ABD bütünlüğünü koruyabilmek için düşmana diğer ülkelerden daha çok ihtiyaç duyuyor.Milattan önce 84'te Romalılar Mitridates'i yenip o günkü sınırları ile tüm dünyayı fethettikten sonra Sulla şu soruyu sormuştu" Artık yenecek düşman kalmadı peki Cumhuriyetin kaderine ne olacak? "Cevap gelmekte gecikmedi ve cumhuriyet birkaç yıl içinde yıkıldı Abd'yi de benzer bir akibet bekliyor.
İnsanın iç dengesinin bozulması ne demektir ,bilir misiniz ?
Aklın duygularla çatışması sonucu ruhsal yapısı çarpıtılmış amaçsız çırpınan ve acıyla sağa sola toslayan bir zavallı çıkar karşımıza..
Benliğinde kaygı uyandıracak bir ahlak çatışması olan kişinin başkalarında devamlı olarak ahlaki kusurlar bulması, herkesin ahlaksız olduğunu söyleyip durması, aslında kendi iç dünyasındaki bunalımı dışa yansıtmasından başka bir şey değildir.