Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ecdat güzel insanlarmış kâri. ' Yaşlı ' demiyorlar yaşlanan insanlara ; 'İhtiyar' diyorlar yani seçkin , seçilmiş... Öyledir de elbet. Ama yaşamak dediğinin de bir maksadı olmuş olmalı . Nefes alıp vermek değildir yaşamak dediğin, belki de yine ecdadın diliyle " yaşamak için yaşatmak" gerekir.
Ey, yanmış tarlası üstünde beyaz sakalını yolan ihtiyar; ey, evladının mezar taşından başına yastık yapan ana; ey, geceleri, köpeklerle beraber uyuyan aç çocuk ; ey, bekareti iğrenç bir yara halinde kanayan genç kız, Allah cümlemizin bizim düştüğümüz dertten masun eylesin!"
Reklam
Akl yar olsaydı terk-i aşk-ı yar etmez m'idim İhtiyar olsaydı rahat ihtiyar etmez m'idim Aklım yar olsaydı , sevgilimin aşkından vazgeçmez miydim? İradem olsaydı (elimde olsaydı) rahatı seçmez miydim?
Fuzuli
Fuzuli
“Gel, birlikte gidelim, bir deniz kenarı olalım” diyordum. O, yaşamı boyunca hiç denize girmediğini, güneşte gövdesini yakmadığını yazıyordu. “Gel” diyordum. “Bizi bir deniz bilir. Bir deniz bizi olduğumuz gibiliğimizle sarar, bağrına basar.” Gelmedi..." diyordu Cavit Kürnek. Çünkü Arkadaş: "BEN yüzmeyi bilmem. denizi sevmem, çünkü yüzmeyi bilmem. bacaklarımı hiç mayo giyip güneşte yakmadım. ben mayo giymedim hiç." diyordu. Sonrasında, tartışmalar, suçlamalar, kırgınlıklar ve kesilen arkadaşlık. Kürnek, 5 yıl önce bir Şubat gününde ayrıldı aramızdan. Tüm o kırgınlıkları, hataları, yanlışlıkları dünyada bırakarak gitti Arkadaşın yanına, elinde bir deste umut çiçeğiyle. Sina Akyol, Arkadaş'la, 1970 yılının Nisan ayında tanışmış. Ankara' da... Kızılay'a doğru giderken, bir şiir gecesi çıkışında... Aralarındaki bazı farklılıklar, farklılaşmalar olsa da, Arkadaş'ın son zamanlarında araları biraz açılsa da, yine de devam eden bir arkadaşlık. "Ankara'da, Zafer Çarşısında gördüm Arkadaş'ı. Arkadaşlarıyla birlikte, oturmuş çay içiyordu. Uzaktan selâmlaştık. Nasıl olsa yarın bilemedin öbür gün... yakından selamlaşırdık (!) Olmadı. Selâmlaşamadık." Yarın, belki öbür gün... Ama sonra ölüm. En az yaşam kadar gerçek ölüm, Akyol'u da, yine bir Şubat günü, aldı bizden. İki dostundan çok daha öncesinde, 1973 yılının bugününde, Arkadaş Zekai Özger hayata gözlerini yumdu. Yaşasa 76 yaşında bir ihtiyar olacaktı. Olamadı. Sonsuzluğunun 51. yılında, sakalsız oğlanı, büyük bir saygı ve derin bir sevgiyle hatırlıyoruz.
Ahmet Ünal

Ahmet Ünal

@Bloodyking
·
21 Ağustos 2021 20:05
Sina Akyol
Ankara'da, Zafer Çarşısında gördüm Arkadaş'ı. Arkadaşlarıyla birlikte, oturmuş çay içiyordu. Uzaktan selâmlaştık. Nasıl olsa yarın bilemedin öbür gün... yakından selamlaşırdık (!) Olmadı. Selâmlaşamadık. En son, morgda gördüm onu. Tabutunun içinde... Alnındaki izleri sorduğumda, yapılan otopsinin izleri olduğunu söylediler. ...................... 73 yılının 9 Mayıs günü uğurladık Arkadaş’ı. Üstüne çiçek ve toprak attık. Ve bir süre, inanamadan yaşadık ölümüne. ......................
Hadis: Bir kadın dört şey için, yani ya mal için, ya şeref ve şanı için, ya güzelliği için veya diyâneti için nikâh olunur. Sen diyânet sahibesini ihtiyâr et, gözünü aç, sonra iki elin toprağa yapışır.
PAUL Demek ki yalnız zengin insanlar mutlu! Hiçbir konuda hiçbir engelle karşılaşmıyorlar, istedikleri nesnelerden istedikleri gibi zevk alabilirler. İHTİYAR Aksine birçoğu, hiçbir zahmet gerektirmediği için tüm zevklerden bıkıp usanmış olur. İstirahat saati geldiğinde dinlenmekten aldığın keyfi yorgunluğa borçlu değil misin? Yemenin zevkini açlığa, içmenin zevkini susuzluğa? Eh işte, sevmenin ve sevilmenin zevki de yalnızca bir düzine mahrumiyet ve fedakârlıkla mümkündür. Zenginlik, ihtiyaçları daha ortaya çıkmadan karşıladığı için sahibini tüm zevklerden yoksun bırakır. Tıka basa doymalarını takiben boy gösteren o can sıkıntısına bir de malvarlıklarından ileri gelen kibri ve en ufak bir yoksunlukta incinen o gururu ekle, dünyanın en büyük sevinçleri bile mutlu edemez onları.
Reklam
İnsanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, ne kadar ihtiyar olurlarsa olsunlar yine bazı dakikalar vardır ki annelerine sokularak çocuk olmak isterler.
Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri. Bu şehrin sokakları çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarında.. Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir.
Arabadan atladım, gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Mahalleye girince korkunç bir manzarayla karşılaştım. Bizim gözleri fırlamış neferler, kadın, çocuk, erkek, ihtiyar halkı zorla topluyorlar ve kasabadan çıkarıyorlardı. O sırada bulduğum bir subay şu bilgiyi verdi: " Biz ordunun ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane yaptığımız yerlerde bırakmıştık. Askerlikte usul buydu. Ne var ki Bekir Sami'nin tümeni tam Kâzımiyye mahallesinden geçerken duyduğu feryatlar üzerine kasabaya girmiş ve görmüş ki, hastanelere hücum eden Araplar; kolu bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları, birer ip takarak sokakta sürüyorlar, hastaneleri yağma ediyorlar. Hastaları soyuyorlar. Halkın, Türk ordusu gitti diye korkusu kalmamış. Bekir Sami durumu görünce Kâzımiyye halkını toplamaya başlamış. ..." Geldim, öğrendiklerimi kumandana anlattım. Otomobili sürdük, biraz ilerde henüz ışımaya başlamış havanın yarı aydınlığında Bekir Sami'yi tümeninin başın- da bulduk. Karabekir, Bekir Sami'ye sordu. O da yukarda anlattığım gibi durumu açıkladı. Karabekir: - Peki bu halkı ne yapacaksınız? - Şimdi ne yapacağım görürsünüz. Biraz sonra ateş sesi duyuldu. Bir de ne görelim!.. Bekir Sami dört yüz kişiden fazla olan Kâzımiyye halkını kurşuna diziyor. Çok üzülen Karabekir: - Bekir Bey ne yapıyorsun? Bu halkın ne günahı var? - Dört yüzyıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum. Geceyi orada geçirdik. İngilizler daha Bağdat'a girmemişlerdi. Bağdatlı subaylara ailelerine veda için izin vermiştik. Karargâhta bir Bağdatlı Yüzbaşı Tevfik vardı. İsteği üzerine ona da izin verildi...
"Ebedi bir uykuda, ebedi düşler vardır. Cennet, düşlerin olduğu yerde değil midir? Sadece, bir düş bitip diğeri başlayacak işte." Ölum ise ona, "Ama bu uykudan asla uyanamayacaksın" dedi. "Asla sabah olmayacak, asla güneş doğmayacak, gözlerin asla açılmayacak." İhtiyar ise, "Cenneti görmemiz için gözlerimizi açmamız değil, belki de kapamamız gerekir," diye cevap verdi.
Reklam
"Gençler bir tek kendileri genç oldu sanıyorlar. Bir onların hayatı var sanki, biz hiç yaşamadık, biz hiç genç olmadık, hiç hata yapmadık. Ben de anamdan böyle iki büklüm ihtiyar doğmadım. Herkesin anlatacağı bir hikayesi var işte. İster beğen ister beğenme."
2 ihtiyar ölüm döşeğindeler. Birbirlerine söyledikleri son söz; " Yanlış zamanda karşılaştık, keşke daha önce karşılaşsaydık da hayatın en güzel, taze günlerini birlikte geçirseydik..."
yalnız sakın beni yemekten acıların ihtiyar adamı zehirlidir
Ne garip,insan daima,yani kocamış bir ihtiyar bile olsa,çocukluğunda gizli.Hatta belki çocukluğun tek bir anında.Bir kokuda,dokunuşta,sözde, tebessümde yahut gözyaşında.Çocukluk dediğimiz şey,kendi sırrında kırılmış bir ayna gibi,baktıkça batıyor insana.
Sayfa 129
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.