Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
■Kur'an aynı zamanda akla hitap eder. Pek çok ayetlerde "Hiç düşünmezler mi?", "İbret almazlar mı?" gibi ifadelerle insanlar düşünmeye sevk edilir. Çünkü insan ancak düşünmekle Allah'ı(cc) daha iyi tanıyabilir, daha bilinçli şekilde Rabbine muhatap olabilir.
Reklam
Ömür Hanım
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de? Yağmur yağıyor Ömür hanım…gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına…Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Bir an önce öğrenmek istediğim birşey vardı: Ben de herkes gibi bir bit miydim, yoksa bir insan mı? Önüme çıkan engeli aşabilir miydim, aşamaz mıydım? Eğilip iktidarı yerden almaya cesaret edebilecek miydim, edemeyecek miydim! Titreyen bir yaratık miydim, yoksa hakları olan biri mi?..
Sayfa 523Kitabı okudu
Toprağı işlemeyi bilen, insanı da işlemeyi öğrenirmiş,
Her topraktan çömlek olmayacağını anladım. İnsan gibiydi yani. Önce ezilmek, kırılmak, hamken tam olmak gerekiyordu. Sonra yanmak gerekiyordu. Ben de öyle yaptım; bir insanı yetiştirir gibi bir çamuru çömlek yaptım. Kimseyi değil, kendimi koydum tezgâha. Kendi nefsimin çamurunu kardım, ezdim, yoğurdum, pişirdim onu.
Yalnız kalamayan insan sürekli meşgul çalan bir telefon gibidir ama farkında değildir. Kendini aramak aklına bile gelmez. Rehberinde koca bir dünya vardır ama kendisi yoktur. Kendini bulmasın, görmesin ve hissetmesin diye belleği bünyesini tarumar eder, hafızası oyunlar oynar. Kendiyle baş başa kalamadığı her an mutlu görünmek zorunda hisseder. Oysa mutsuzsan mutsuzsundur. Nedir bu mükemmel görünme telaşı? Hiçbir ihtiyacın yokmuş gibi, her şeye sahipmişsin, aşkların en güzeline ve pahalıların en biçilmezine sahipmişsin gibi yaşamanın bir bedeli olmayacak mı? Çok ağır bir bedeli var oysa: Sen kendine dost değilsin. |Yüce Zerey, İstila
Reklam
Friedrich Nietzsche ise tam tersi bir yaklaşım içindedir. "Hayır, tanrıya ihtiyacımız yok, insan gelişmelidir, insanda bu potansiyel vardır, üst insan yaratılmalıdır." der ve bunu yaparken de insanın aklına, zekasına vurgu yapar ve sanata vurgu yapar. Ama burada insanın merhamet, şefkat, cesaret, korkaklık gibi duygularının tümüyle silinmesi ve bastırılması gerektiğini söyler. Bu da tabii doğru bir şey değildir. İki yazarın aynı saptamadan aynı analizden yola çıkarak farklı sonuçlar üretmesi, bunları eserlerinde anlatmaları bizim için son derece yararlıdır. Neden yararlıdır? Çünkü bu iki yazar da birer dogma yazmadılar. Biri felsefeci idi diğeri edebiyatçıydı ama aslında ikisi de birbirine çok yakındı. Çünkü Dostoyevski de bir felsefeci sayılır. Nietzsche'nin kullandığı dil ise tümüyle edebi bir dildir, bu yanıyla edebiyatçı bir şair de sayılabilir.
"Tabii insan yaşamak ister hatta çoğu kez salt ölüm korkusundan devam eder yaşamaya, oysa ben, simdi olduğu gibi o zamanlar da aniden ve fazla yaşlanmadan ölmenin daha iyi olduğuna inanıyordum."
Karşılıklı olarak birbirlerini kandırıp, üstelik ne tuhaftır ki, hiçbir yara almadan, sanki bunun farkında değillermiş gibi gerçekten çarpıcı, berrak ışıltılar yayan şen inançsızlık örnekleriyle dolu insan yaşamı.
Sayfa 21 - Sel*
Özgürlüğüme düşkünümdür; tabii insan olarak ne kadar özgürlüğümüz ve onurumuz kaldıysa. Böyle durumlarda, sizin tam konukluğu oynadığınız gibi ben de konuk sayarım kendimi. On beş dakika kadar uğrar, sonra yoluma giderim. Bu, özgür olduğumu düşünmemi sağlıyor. Bir ha­yalden başka bir şey olduğunu iddia etmiyorum, ama be­lirli bir doyum veriyorsa kim buna karşı çıkabilir?
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.