Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sonrası yabancılaşma. Ben yabancılaşma diyorum, siz soğumak da diyebilirsiniz. Bağlanmak, sevmek, ilgilenmek ne kadar insani ise kopmak, yabancılaşmak da bir o kadar insani değil midir? İnsan, ünsiyet kurabilme kabiliyeti gelişmiş bir varlıktır. İnsanı mekâna, yani yaşadığımız eve, mahalleye ve şehre bağlayan şey bu ilişkidir. Ünsiyet kurduğumuz evleri, sokakları, mahalle yahut şehirleri zamanla sever ve onlara bağlanırız. Tabii bu ilişkinin tıpkı insan ilişkilerinde olduğu gibi karşılıklı olduğunu unutmamak gerekir. Bu sebeple şunu söyleyebiliriz: Mekân ile insan arasındaki ilişki esasında iki insan arasındaki ilişkiye benzer. Emek ister, fedakârlık ister ve karşılık görmek ister.
Mustafa BaşpınarKitabı okuyor
Bazen hayatı, yaşadıklarımızı sadece eski bir şarkıyı özler gibi özlesek ve çok sevdiğimiz bir plak gibi özenle tozunu alıp pikaba yerleştirsek.
Reklam
İnsan önce harekete geçip ancak sonra düşünüyorsa, yemekten sonra hardal servisi yapmış gibi olur.
Biri bana bir konuyu sorarsa ancak oturup çocukluğumu konuşabilirim, boş mermi kovanlarını konuşabilirim. Benimle ancak savaş, silah ve çatışmaları konuşabilir bir insan..
İnsanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünürler. Dünyadaki büyün felaketlerin , uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insan bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır.
Her çağda ve her bölgede halk kitleleri sabır ve tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır. Zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu bir görevi gibi kabul edilmiştir. Her vesileyle halka saldırır ve hor görürler. Her zaman ve her yerde hep aynı şeyleri söylemişlerdir.
Reklam
"Kimi insan, sahada kan ter içinde kalan bir futbolcu gibi yaşar her anını. Tribünde değildir. Yağmur çamur olsa da,kazansa da kaybetse de hep sahadadır.Her güne,"Kendi yaşamımda varım, kendi yolculuğumu yapıyorum,"kıvancıyla başlar."
Toplumsal ahlaksızlık, siyasi ahlaksızlığın da temelidir.
Ülkemi gerçekten seviyorsam, yurtseversem, hemen ona gitmem gerektiğini söyledi. Polise yurtseverlik hakkında hiçbir şey bilmediğimi, ülkemin bana hiçbir şey vermemekle kalmayıp, onurumla gururum dahil her şeyimi aldığını söyledim. Söylediklerimin polisin ahlaki gururunu derinden sarstığını şaşırarak fark ettim. Bir insan nasıl yurtsever olmazdı. Polisin savunduğu şeyin rezilliğine, içine düştüğü açmaza, çifte ahlaki yargılarına kahkahalarla gülmek geldi içimden. Sıradan bir pezevengin yapacağı gibi bir fahişeyi alıp bu önemli şahsın yatağına götürmek istiyor, gene de yurtseverlik ve ahlaki değerlerden gururlu bir edayla söz edebiliyordu.
Sayfa 93 - Acınası Mısır devleti. Şimdi de çok farklı olduğunu zannetmiyorum.Kitabı okudu
Özetlemek gerekirse: Bilinçaltımız kendi ölümümüz fikrine geçit vermemektedir, yabancılara karşı cinai eğilimler beslemektedir, sevdiklerimiz karşısında ikiye bölünmüş durumdadır yani kararsızdır, tıpkı ilkel insan gibi. Fakat ölüme karşı olan geleneksel ve kültürel tavrımızda bu ilkel durumdan ne derece uzaklaşmışızdır acaba. Savaşın bu bölünmeyi
İnsan kimi kez korkunç umutsuzluğa kapılıyor, sanki cehennemdeymiş gibi hissediyor.
Reklam
Eskinin Eşkıyası Bile Kaliteli
Eşkıyanın reisi de kitapları ve defterleri İmâm-ı Gazâlî Hazretleri’ne iade etti. Fakat aynı zamanda ona bir de ders vererek dedi ki, “İlim, satırlarda değil, sadırlarda (kalplerde) olmalıdır. Kitaplar, elinden alındığı vakit, benim gibi olacaksan, senin fazilet ve kemâlâtının ne kıymeti, ne ehemmiyeti kalır!”
En kötüsü de namussuzların iyiliğidir.
En çok nefret ettiğim erkekler bana öğüt vermeye kalkışanlar ya da beni yaşadığım hayattan kurtarmak istediğini söyleyenlerdi. Onlardan daha çok nefret etmem, benden daha iyi olduklarını ve yaşamımı değiştirmek için bana yardımcı olabileceklerini sanmalarındandı. Şövalye gibi görürlerdi kendilerini; başka koşullarda oynayamadıkları bir roldü bu. Benim düşük bir insan olduğumu anımsatarak, kendilerini soylu ve üstün hissetmek isterlerdi. Kendi kendilerine, ''Ne harika bir insanım ben. Şu sürtüğü çok geç olmadan bataktan çıkarmaya çalışıyorum,.'' derlerdi. Onlara bu rolü oynama fırsatı vermezdim. Her Allah'ın günü beni döven bir adamla evliyken hiçbiri beni kurtarmaya yanaşmamıştı. Aşık olma aptallığım yüzünden kalbim kırıldığında da hiçbiri yardımıma koşmamıştı. Bir kadının hayatı, gerçekten acınacak bir hayattır. Oysa bir fahişe, biraz daha iyi durumdadır.
İnsanlık her zaman koca bir çocuğa benzemiştir. İnsan­lar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları kavga ve gürültüyle çözmeye kalkışırlar. Allah inancı ve hayır işlemek gibi istek ve düşüncelerini bile şiddet yoluyla savunmaya yeltenirler. Hikmet ve felsefe konularını oyun ve eğlence hâline ge­tirirler.
Bazı maymunlar, yeni görüntü ve sesler duyduklarında durup incelemeye yönelik bir yatkınlıkla doğmuştur. Bu bizim de özelliğimizdir, ayrıca geçmiş ve geleceğe yönelik derin anlayış ve durup incelemeyi kontrol edebilmek gibi, insan avantajlarını da üzerine eklemek gerekir. Bu maymunlar, diğer zamanlarda herhangi bir maymun gibi davranırlar. Ancak çocukluklarında, daha yavaş hareket eden ve kalp atışları ve stres hormonları daha yüksek olan maymunlardırlar. İkinci bölümde bahsi geçen, Jerome Kagan tarafından tarif edilen çocuklara benzerler. Ancak bu noktada daha az serotonine sahip olmadıklarını not düşün.
İnsan olma taklidinde, insanın kendisi olmamasında büyük bir yapmacıklık vardır. Tüm doğruluk ve dürüstlük kültürü­ müz insanın kendi yazgısını incelikli dış göstergelerle, yapma­ cık ve “özgün olmayan” göstergelerle düzenleme biçimini mahkûm eder. Yapmacıklık, Gombrowicz’in dediği gibi insa­ nın kendi durumundaki yapaylığının bilincine tam olarak var­ dığı ve kendine bir tür yapay ikiz yaratmak, ikizinin yapay gölgesinin altına girmek, kendi özünden yapay bir robot üret­mek, yani göstergelerin yardımı sayesinde kendini öteki olarak dışsallaştırmak anlamına gelen o şaşırtıcı ruh halidir.
Sayfa 175 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.