Galiba sizi de bıktırdım alıntılarımla. Turgut Uyar'ı zaten çok severdim ama bu şiir kitabını okuyunca onu daha da çok sevdim ve yakından tanıdım. Umutsuzluğun şairi, aşk adamı, güzel insan...
Ve incelemeye hayatı ile devam etmek istiyorum.
"Türk şiirin bu büyük ismi 4 Ağustos 1927 tarihinde Ankara’da, altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu
" Yarın şu sahrada dökülecek kanın rengi de akışı da birbirinden farklı olmayacak. Yarın burada bir bedenin, bir bünyenin kendisiyle savaşı çıkacak. Sağ kol ile sol kolun , bir ayak ile ötekinin birbirine acımasızca saldırdığı görülecek. Şah olmuş yahut Sultan; sıfatların ne önemi var. Önemli olan isimdir. Hasan mı Hüseyin mi ? Selim mi
Çocuklar ölmesin!
Müslüman çocuk da ölmesin, Hristiyan da, Yahudi veya dinsiz de!
Çocuklar ölmesin!
Merhametin yalnızca kendi dininden olana ise o merhamet değildir!
Çocuklar büyüklerin savaşında ölüyor. Büyüklerin suçunu, çıkar çatışmalarını savaşın iki tarafındaki çocuklar da çekiyor!
Kendinden olan çocuklar ölmesin, savaştığın ülkenin çocukları ölsün diye dua ediyorsan merhametli insan olmayı bırak, insan bile değilsin demektir!
Çocuk çocuktur, çocuğun siyasi, dini kimliği olmaz!
Varsa da başındaki büyüklerin fikirleridir bu dogmalar!
Çocukların hür fikirleri de ölmesin!
Evrimağacı sitesinin evrime dair okunmasını tavsiye ettiği kitap listesidir. İhtiyacı olanlar için paylaşayım dedim. İyi okumalar
Evrimin Temelleri ve Genel Evrim ile İlgili Kitaplar
Evrim Kuramı ve Mekanizmaları, Çağrı Mert Bakırcı, Kor Kitap (Evrime sağlam bir giriş yapmak ve/veya aklınızdaki hatalı bilgilerden arınmak için bu kitapla
“Bana acıyla ilişkini söyle, sana kim olduğunu
söyleyeyim!” (Ernst Jünger).
Filozofların ve sosyologların en sevdiğim yönlerinden biri, insan ve toplumların içinden geçtikleri süreçleri bazen bir retorikle, bazen bir alegoriyle, bazen bir metaforla, bazen de bir kavramsallaştırmayla herkesin anlayabileceği bir düzeyde anlatabilmeleridir. Bu
İslâm’da Ahlâkî Düşünce ve Teoriler
☆ ☆ ☆
Macid Fahri, “İslâm Ahlâk Teorileri” adını taşıyan bu çalışmasında; Nassî, Kelâmî, Felsefî ve Dinî Ahlâk türlerini inceleyen dört başlık bulundurur. Yazar, İslâm’da ahlâkî düşüncenin temel yönlerini açıklama girişiminde iki farklı metottan birini tercih etmektedir. Birincisi kronolojik sıralamayla
”Doksanlı yıllar bu ülkenin Pandora kutusudur.” diyor Mehtap Ceyran bir röportajında. Bana kitabın özünü sorsanız, bu kitabın özü bu cümledir derdim.
Bir çoğumuz hayatımızdaki en güzel yıllar olarak hatırlarız 90’ları, sohbeti açıldığında gerek 90’lı yılların pop müzikleri, sokak kültürü, disko müzikleri, arabesk film furyası, sinema
"SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN, VARLIĞI YARATMAZDIM !"
O ki olmasaydı, topyekün oluş olmayacaktı.
İşte O...
O kadar evvel ve o kadar üstün...
Bir arada sebep ve netice...
Peygamberimiz Olmadan Varlık olarak var olmayacaktı. İşte size neden o varlık var onu anlatmak istiyor yazar bizlere,hadis ve tefsirde açıklayayım
Evrenin Hakiminin, en güzel ve en hassas yarattığı insan için dünyaya serptiği ikramlar az mıdır? Yaratıcımız, kendi sanat eseri olan insanın iyiliğini, anne babanın evladı için istemesinden az mı istiyor? İnsan daha bilgili ve ahlaklı olsa, İlahi sanatın parlaklığını ilan etmeyecek midir? İnsan meşru kazançlar elde edip fakirlerin yardımına
Memede olan olan olmuştu. Gözüne uyku girmiyordu. Düşüncelere kaptırmıştı kendini. Düşünceler kafasına akın ediyordu. Düşünüyordu artık. Dünya kafasında büyümüştü. Dünyanın genişliğini düşünüyordu. Değirmenoluk köyü bir nokta gibi kalmıştı gözünde. O kocaman Abdi Ağa, karınca gibi kalmıştı gözünde. Belki de ilk olarak doğru dürüst düşünüyordu. Kin duyuyordu artık. Kendi gözünde kendisi büyümüştü. Kendini insan saymaya başladı. Yatakta bir taraftan bir tarafa dönerken söylendi. "Abdi Ağa da insan, biz de..."
Okumak,
Okuduğun kitabın etkisinde kalmak,
Bir adım daha ötesi, okuduğun kitabı anbean yaşamak!
Bu duyguyu en güzel şiir kitapları tattırıyor sanırım. Zira oradaki acılarla acılara bürünüyor, en kalabalık insan bile olsanız oradaki yalnızlıkla yalnızlık çekiyor, hayata sımsıkı bağlı olsanız da oradaki dizelerle ölüyorsunuz. Bu yüzden her ruhun
Önce kısacık kendi gözümden yazarı anlatmak isterim. Hani bazı büyük yazarlar, eserlerinden ziyade karakterlerinden dolayı sevilirler ya, bu adam benim için öyle. Camus’nün 'saçma felsefesi'nde ve 'başkaldırma felsefesi'nde yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarının etkisini de hiçe sayamam. Varoluşçu olduğunu kabul etmese bile yaşamın yaşamaya değer olduğunu savunmaktan vazgeçmediği, hatta intiharın çözüm yöntemi olarak görülemeyeceğini söyleyerek, bir zamanlar yakın dostu olan Sartre ile fikir ayrılığına düştüğü de bir gerçek. (Dostluklarının son bulmasında aynı kadınla aşk yaşamalarının etkisini saymıyorum o başka bir günün konusu olsun) Gelelim bana her sayfasında “İnsan ne ise o mudur? Olması mümkün müdür? Ya da bir ideale varmaya çalışıyorsa, şu an nerededir?” diye sorduran bu şahane kitaba… Kitabı okumayanların bile ismine aşina olduğunu tahmin ettiğim ana karakter Jean Baptise Clamence, kendi yaşamını paylaşıyor bizimle. Varoluşuyla değil de rol yeteneğiyle zevk aldığından bahsediyor hayattan, iki yüzlülüğümüzü, bencilliğimizi, Proust’vari kıskançlığımızı yüzümüze vuruyor. Kendini hem ustalıkla suçluyor hem bu suçlardan aynı ustalıkta aklıyor benliğini. Hepimiz biraz böyle değil miyiz? Gerçeği aradığımızı söylerken koşar adım uzaklaştığımız tek şey salt gerçek değil mi? Uzatmak istemiyorum, henüz okumadıysanız lütfen bir an önce okuyun çünkü ben ne söylesem eksik kalır acı ve bilinçlenme bireyseldir.
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 202115,1bin okunma
"Kişioğlu, ister fukara olsun, ister zampara, ister avara...Yeter ki madara olmasın, mert olsun!" der Kemal Tahir. Ve ömrü boyunca karşılaştığı en mert insanların, dava ve dam arkadaşları olduğunu da sözlerine ekler...
Yaşamı boyunca Kemalist ve demokrat bir duruş sergileyen Kemal Tahir, bu duruşuna bir de sosyalist dünya görüşünü
Kötü şeyler herkesin başına gelir. Önemli olan bundan sonrası. Ya oturup durmadan kendine acırsın ya da canının acımasına rağmen kalkarsın ve yola devam edersin.