Söz konusu felsefe olunca akla ilk gelen soru Felsefe nedir? Philosophy is philosophy! Felsefe, felsefedir. Yani bir bütün olarak cevap yine kendini içerir. Felsefenin ana maddesi insandır. İnsanın en büyük çıkmazı da şimdiye dek tanrının varlığı olmuştur. O zaman? Felsefe insanın izini sürerken tanrının varlığını da yüzyıllardan beri
Yeni bir kitap, kendi kendime "neden okudum?" sorusunu sormadan az biraz anlatmaya çalışayım efendim.
Evet artık çoğu okuduğum kitaplar için "niye okudum ki?" dememeye gayret ediyorum. Şu an için anlamasam bile bir sonraki zamanda okuduğum bir kaç cümle için olsa da muhakkak vardır bir hikmeti :).
Yazarın başka kitaplarını
M. de Unamuno'nun kurgu-roman kategorisinde değerlendirilen 1921 orijinal basımlı bu kitap, 144 sayfadan oluşmaktadır.İspanyolca'dan çevrilen bu eserde(La Tia Tula) kadın merkeziyetçiliği ön plana çıkaran Unamuno, temasında ölüm,aile ilişkileri ve öğütlemelerden ziyadesiyle istifade etmiştir.
Ekseriyette diyaloglardan oluşan bu eser
‘’ Adaletin yok. Benimse dünya kadar sorum var‘’
Elimde tuttuğum rengini çokta sevmediğim bu sarı kalem ile bir nöbet gecesinde inceleme yazmaya niyet ettim. Fakat sanırım bir kaç satır bu amaca pek hizmet edemeyecek. Hayatımın yine kırılma noktalarından birinin içerisindeyim. Sektör değişikliği, iş değişikliği, eğitim sektöründen sağlık
"Çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorudur ve yaşamın yanıtı siz, kendinizsinizdir." Kitap tam da bu alıntı çerçevesinde amaçları, insanlar hakkında fikirleri, aşk, aile ve pek çok şeye dair gençliğin o kendi yoğunluğuyla dolu.
Hayatın sıradan, olduk halinde bazı durumlar vardır. "Bildik" durumlardır bunlar, zorunlu(gibi)...
Bütün olayımız, karakterin değişebileceğine inanmakla başlar. Kalıtımsal bir iradesizlik yoktur. Beslenmiş ve semirmiş bir dürtü düşkünlüğü vardır. Basit bir diyet yahut riyazet, iradeyi diriltebilir.
Payot, karakterin değişmezliğini savunan filozoflara bir reddiyeyle başlıyor. Kronolojik disiplindeki titizliği takdire şayan. Fakat bir türlü terk
İşten çıkalı epey olmuştu. Yine yemeğe geç kalmıştı. Trafik yoğundu. Kafası da. İş, işte kalmıyor eve kadar her gün ona eşlik ediyordu. Evde de rahat bırakmıyordu da hanımla çocuklar sağolsun telefonu elinden alıyordu. Her an ulaşılabilmek insana ne ağır bir yüktü. İnsan; her zaman ulaşılabilir bir zamanda, herkesin ulaşabileceği bir mekanda yaşamıyordu. Teknoloji yanlış düşünüyordu.
Sonunda siteye ulaşmıştı. Bir an önce arabayı park edip günün yorgunluğunu ceketi gibi üzerinden atmak, rahatlamak istiyordu.
Otopark doluydu. Mecburen sitenin dışına bırakmak zorundaydı. Arabayı park etti. Geçende çalınan komşusunun arabasını hatırladı. İçine ektiği korku tohumlarıyla evine doğru yürüdü.
Ev, dış dünyanın iç alemiydi. Mahremdi. Evdeki huzurdu, hayatının damarlarında gezen. Bunu bilerek sarıldı karısına ve çocuklarına. Kısa sürdü bu her mutlu an gibi. Eşi gününü anlatırken arayamadığı müşterisi aklına geldi. Sustu. Dinliyormuş gibi yapmaya devam etti. Eşi de anlatıyormuş gibi yapmaya. Daha sonra çocuklarla oynamaya geçti. Onların neşesiyle tam oyuna dalmıştı ki bir otomobil alarmıyla irkildi. Korku tohumları filizlenmişti. Apar topar bahçeye indi. Neyseki bir sorun yoktu. Ama arabayı bağlayacak sağlam kazık da.
Geceyi düşündü ertesi günü,hayatı…Yorulmuştu.Mutluluğu aramak istiyordu cepten, arabaya binip huzura gitmek istiyordu.Park etmek istiyordu kendini sükunete. Korkularını,endişelerini dönüştürmek istiyordu sevgiye,ilgiye....
İnsan;hayalden ibaret insan, yaşayamaz olandı. Anladı...
"Bir memleketin uygarlığı aydın kişisinin çokluğu ile, doğru orantılıdır. İşimiz bu. Hepimizin payına düşen bir iş var. İşimizi yapıp bekleyeceğiz. Süresiz, ama, sonuçta ille de elde edebileceğimiz..."
“Mecbur Adam” İnce Memed efsanesi serisinin 2. kitabının özeti şu alıntı oldu;
“Abdi gidince Hamza gelmese iş kolay.. Bir Abdi gidiyor, bin Hamza geliyor. Her dövüş boşa!” dedi İnce Memed.
Zulmedenleri öldürmekle bitmeyeceği, yerine daha zaliminin geldiği hüznü, çıkmazı çöktü üstüne!
.
𝗔𝗹𝗶 𝗛𝗮𝘇𝗲𝗹𝘄𝗼𝗼𝗱 - 𝗔ş𝗸 Çı𝗸𝗺𝗮𝘇ı | 𝟱/𝟱
Katılır mısınız bilmem ama Hazelwood romanlarının bir kaç klişesi var:
》Bilimle uğraşan bir kadın,
》Onu seven ama itiraf etmek yerine tuhaf tuhaf hallere giren bir erkek,
》Mutlaka eş cinsel olan kızın en yakın arkadaşı,
Beş Katlı Evin Altıncı Katı kitabından önceki bir zamanı anlatıyor kitap. Ama illa ondan önce mi okunmalı bilemedim. Bu kitap 1965'den, diğeri ise 1994'den. Önce bu kitabı okursanız mesela bir Tahmine'yi bu kadar sever misiniz, veya Zaur size hiç büyümemiş bir çocuk gibi gelir mi? Bundan dolayı iyiki diğer kitabı daha önce okumuşum dedim. Ve Tahmine'ye yine hayran kaldim. O nasıl bir insan dostluğu, o nasıl bir her şeye rağmen hayatla barışıklık, o nasıl öyle bir vicdan sahibiliğı? Bu kitapta Tahmine'yi daha iyi anlamakla kalmıyorsunuz, adeta tekrar hayran kalıyorsunuz. Bilhassa bilgeliği beni mest etti iki kitapta da.
Kitabın hikayesi ne? Diğer kitabi okuyanlara anlatır gibi mi anlatmalı yoksa okumayanlara göre mi? Şöyle özetleyelim: diğer kitapta Tahmine ve Zaur'un aşkı ve akibetleri anlatılıyorken, bu kitapta daha çok ikisinin de aynı iş yerinde bulunan insanlar ve sıkıntıları anlatılıyor. Adeta bir iş yerindeki insanların insan manzaraları. Ana tema bundan başka ne olabilir? Bir yere tutunmak. Hayatta tutunacak bir şey bulmak. Tutunamayanlar kitabını hatırlatıyor, evet.
Kendi hayatının yekununu farketme, sorgulama ve değiştirmek isteme. Kitapta Zaur ve Tahmine bize bu konularda ip ucu verse de, asıl önplandaki şahıs Nemet ve onun çıkmazı. İnsanlar ve sıkıntıları işte. Ama Tahmine'nin bu insanlar arasında ne kadar ulvi ve yüce bir ruha sahip olduğunu, kendi dertleri dururken başkalarına da akıl verdiğini veya bazı şeylerine göz yumarak faydalı olduğunu görüyorsunuz. Sırf Tahmine ile tanışmak için bile okunur bu iki kitap.
Kitapla kalın...
Ak LimanAnar Rzayev · Simavi Yayınları · 1991273 okunma
"Kafkasyalılar tarihlerini çileyle yaşayan halklardır. (Sf. 189)" Eski Dünya Seyahatnamesi kitabında İlber Ortaylı.
Kafkasya... Kuzeyden Dağıstan, Çeçenya, Kabartay-Balkarya, Kuzey Osetya, Adigey, İnguşya, Karaçay-Çerkesya; güneyden Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Abhazya, Güney Osetya, Karabağ. Kan ağlayan da kan ağlatan da bu
Yüzüklerin Efendisi, benim çok uzun zaman önce okumayı planladığım ama bir türlü okumaya cesaret edemediğim bir seriydi. Kitabın 1024 sayfa olması okumamı psikolojik olarak hep öteledi.
Kitabı okumadığım için filmini de izliyemedim bir türlü ve dünya da bu kadar popüler olan bir seriden spoiler yememeye çalışmak da güç iş doğrusu. Son zamanlarda