Ali Şeriati: Kürt medeniyetinden, Yunan ve çağdaş Amerikan medeniyetine...
Araştırmacı Remzî Pêşeng'in Ali Şeriati konulu makalesi...
Ali Şeriati’nin “İslam Bilim” ve Medeniyetler Tarihi adlı derslerinin “ Orijinal” çevirisi - 1
…Buna göre, Beynen Nehreyn’den Kürt adasından Yunanistan’a yansıyan Zeus isimli Tanrı, kültür ve medeniyetin
Kitabı okurken batının ve doğunun hiç bilmediğiniz yönünü yani çok kültürlü medeni denilen batıya medeniyeti, bilimi, sanatı Müslümanların götürdüğünü.
Avrupalı bir fizikçinin Endülüsten kalan 20 kitapla aya çıktık tamamı kalsa neler olurdu bilmiyorum dediği...
Siyasi, ekonomik, bilim, sanat kısaca unutturulmaya çalışılan İslam deveti olan Endülüsü tanımak için güzel bir eser.
Ve eminim ki sizde, benim gibi "batı bugünkü ihtişamını Endülüs'e borçluymuş" diyeceksiniz.
Batılı şarkiyatçılar Türkoloji'yi onun çalışmaları sayesinde tanıdılar. Yoksa ondan önce şarkiyatın İslamoloji kesimi sadece Arap ve İran etütleri üzerinden yürümekteydi biliyorsunu. İslam Tarihi denildiğinde sadece Arapların ve İranlıların tarihi, İslam medeniyeti denildiği zaman sadece Arapların ve İranlıların katkıları düşünülüyordu.
İnsanlık tarihi boyunca hiçbir filozofun görüşlerini hayatına tatbik ederek saâdet ve selâmete ermiş bir toplum gösterilemez. Onların öne sürdükleri fikirler, yaşanması mümkün olmayan kuru nazariyelerden ibaret kalmış ve umûmiyetle kütüphanelerin tozlu raflarındaki kitaplarda hapsolmaya mahkûm olmuştur. Hayata intikâl ettirilmek istenen
İspanya’da hüküm sürmekte ve oradaki
halka zulmetmekte olan Vizigotların üç yüz elli yıllık hakimiyeti sona ermiş ve
Batı Avrupa’da yaklaşık sekiz yüz yıl sürecek Endülüs İslam medeniyeti başlamıştı.
Ahmet Cevdet Paşa'nın yazdığı kitabı yayınlarken Ahmet Cevdet Paşa'nın kim olduğu bilgisini de -derin bir şekilde- veren bu kaynak kitabının başlangıcıyda oldukça güzeldi.
Ahmet Cevdet kendi deyimiyle 27 Mart 1823'te dünyaya gelmiş, ismi Ahmet olup Cevdet mahlasını İstanbul'da eğitim görürken Şair Süleyman Fehim Efendi'den almıştır. Devrin en
(André Miquel'in "İslâm ve Medeniyeti" adlı eserinden)
"Kavimlerin Üstünlük Arzusu: Her İslâm kavminin kendine göre bir İslâm anlayışı var. Bütünü parçalayan bir anlayış bu, parçalayan ve çok defa tahrif eden bir anlayış. Mesela İranlılar için İslâm tarihi, millî ve cihanşümul İran tarihinin herhangi bir safhasından ibaret."
(André Miquel'in "İslâm ve Medeniyeti" adlı eserinden)
"İslâm'ı bütünüyle kucaklamak ve incelemek güç. Bir Kur'an var, bir de İslâmiyeti kabul eden kendi hususiyetlerine uyduran çeşitli milletlerin tarihî inkişafları (gelişimleri). Yani ruhanî ile cismanî. Ama tam bir bütündür İslâmiyet. Hem maddî ve hem manevî bir medeniyet. Aralarındaki anlaşmazlıklar ne kadar büyük olursa olsun, başka dinler söz konusu oldu mu, şiîler ile sünnîler İslâm olduklarını derhal hatırlar ve ilân ederler."
Cengiz yasasının, Timur tüzüklerinin, hatta İslam devrindeki Hakaniye, Selçuklu, Osmanlı, Akkoyunlu, Ramazanoğulları, İran'daki Afşar ve Kaçar devletlerinin kanunnameleri, umumiyetle Göktürk töresinden ve Oğuz töresinden alınmışlardı.
Şimdi burada tarih ve şuur olarak değişmemiz lâzım. Bizim battığımız, çürüdüğümüz, çöktüğümüz doğru değildir. Senelerce bu memlekette hem sağda hem solda insanlara tarihte bu öğretiliyor. Bunun kadar manasız, bunun kadar gerçekle teması olmayan, indî, üstelik de tahribkâr bir yorum yoktur. İnsanların bir kısmı bunu safdilliğinden, üzüntüsünden söyler. Bir kısmı da cehaletinden ve siyasi amacından söyler. Hiçbir şekilde battığımız falan yoktur. Biz diriyiz. Daima değişiyoruz, daima değişen dünya şartlarına kendimizi uydurmaya çalışıyoruz ve öncü olmak için kavga ediyoruz. Üstelik önümüzde model de yoktur. İslâm âleminde Türkler için model yoktur; çünkü biz modern bir dünyada muasır medeniyeti hem benimsemek, hem de onunla kavga ederek tarihimizi ve kimliğimizi korumak zorunda olan bir milletiz. Bunu yaparken çok büyük kahramanlıklar, çok asil manzaralar çizdiğimiz gibi hayrete şayan kusurlar ve şaşkınlıklar da sergiliyoruz. Hepsi kendi çizdiğimiz tarihî senaryoya, yazdığımız maceranın muhtevasına dâhildir. Onun için burada yeise kapılarak, gayriilmî bir tarih çizilemez. “Biz batıyoruz” ne demek, 75 milyonluk bir kitle batar mı? Bu mümkün değildir. Bu sikleti emecek deniz bulunmaz. Bu tarihe yakından baktığınız zaman, görürsünüz ki bu insanlar her zaman devlet şuuruna sahip olmuştur. Her zaman mücadele etmek zorunda kalmışlardır ve mücadele de etmişlerdir.