Cevdet Tarihi'nde bir fıkra vardır: "Bu Osman Efendi gerçekten devlet adamı değerli bir zat idi. Ancak pek vakarlı olup Halet Efendi'ye baş eğmeyip riyakarlıkta bulunmadığından Halet Efendi dahi onu İstanbul'da tutmayıp küçültmek için hadis işlerle taşralarda dolaştırırdı. Osman Efendi gene vakurluğuna halel getirmeyip her nerede ve her ne hizmette bulunsa vazife görmekte kusur etmezdi. Halet Efendinin nedimlerinden meşhur Keçecizade İzzet Molla bir gün Halet Efendi'nin yanında iken Osman Efendi'nin geldiğini uşaklar haber vermekle Halet Efendi sofraya seğirterek karşılaması ve dönüşünde merdiven başına kadar uğurlaması üzerine İzzet Molla şaşarak:
"Efendim bu adama etmediğiniz fenalık kalmadı. Şimdi bu mertebe iltifatınıza sebep ne?" Diye sual ettikte Halet Efendi cevabında:
"Evet ben bu adama çok fenalık ettim. Elinden memuriyetini aldım. Nüfuzunu kırdım. Canını da alabilirdim. Fakat üzerinde bir Osman Efendilik var onu alamıyorum. Onun için görünce böyle hürmete mecbur oluyorum."
Nöbet katı ise yangın gözetleme memurlarına ayrılmıştır. Kulenin inşa kitabesi üzerinde yer alan ve Keçecizade İzzet Molla tarafından söylenen kulenin inşa kitabesi, Hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır. Üzerinde Sultan İkinci Mahmud Han'ın tuğrasının olduğu kitabenin ilk iki beyti şöyledir:
... Aklıma hoş bir fıkra geldi: Sultan Mahmud zamanında yaşayan Keçecizâde İzzet Molla merhum, şâir, âlim, nüktedan bir zâttı. Böyle sürat ekspresi gibi terâvih namazı kıldıran bir imama uymuş. Molla merhum pek şişman, karınlı gövdeli bir zât imiş. Acele acele namaz kılarken, bostan dolabı gibi yatıp kalkarken adamcağızın nefesi kesilecek gibi olmuş. Namazın yarılandığı sırada dışarıdan kan ter içinde soluk soluğa biri câmiye girmiş ve Mollaʼnın yanıbaşında durmuş. “Vah vah, vah! Namazı kaçırdık, yetişemedik.” diye kendi kendine söylenmeye, hayıflanmaya başlamış. Yorgunluktan burnundan soluyan Keçecizâdeʼnin kafasının tası atmış, kendini tutamamış. Hemen iki tarafına selam verip namazı bozmuş: “Be birâder! Biz içinde iken yetişemiyoruz. Sen ne söylüyorsun Allah aşkına.” demiş.
Şark mitolojisinde meyvaları insan olan ağaca, "Vakvak" denir. 1656'da isyan eden Yeniçeriler, birçok devlet ileri gelenlerini, Sultanahmet avlusundaki bir çınar ağacına asmışlardı. Bu yüzden bu vak'aya "Çınar Vak'ası" veya "Vak'ai Vakvakiye" denir. 1825'de Yeniçeri Ocağı ortadan kaldırıldığında birçok âsinin cesedi bu ağacın altına atılmıştı. Keçecizade izzet Molla bunu telmihen şu dörtlüğü söylemişti:
Bir zaman ehli fitne Camii Hanı Ahmet'te
Bi günah asmıştı kullarını Hallâkın
Şimdi erbabı şıkanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetişik şeceri Vakvakın
Sayfa 106 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Eser konusunu gerçek hayattan alan mükemmel ötesi bir hikayeyi ele alıyor. Kimi zaman özlem, Hasret, vatan sevgisi ve mücadele dolu yılların bir tezahürü...
Erzurum'un Ruhsar tarafından işgal edilmesi ile esir edilen Türkler Rusya'ya götürülür. Burada toplanan ve Rusya'nın birçok bölgesine dağıtılan Türk esirler çalışma kamplarında
Andelîbi gül-i sad-berg ile tekfîn itdiler.
Bir gülistan beytini üstünde telkîn itdiler
Günümüz Türkçesi
Bülbül öldüğünde onu yüz yapraklı gül ile kefenlediler.
Ve gömdükten sonra üzerine gül bahçesine dair bir beyit okuyup ona telkin verdiler.
Keçeci-Zâde İzzet Molla
Gül-i Sad-berg: yüz yapraklı sanılan, katmerli, makbul bir gül çeşidi.
Bilinmez kıymeti rûşen-dilânın vakt-i feyzinde
Güneş tâ batmadıkça zulmet-i leyl aşikâr olmaz.
İzzet Molla
Aydın yüzlü insanların kıymeti yaşadıkları zamanda bilinmez.
Gecenin karanlığı güneş tam batmayında bilinmez.
"hâmuşanda bülbüllere yalınız bir hâdim olmayı seçtim. "
“Öyle bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin,
Bülbül hâmuş, havz tehî, gülistan harâb.”
– İzzet Molla
Atatürk bir molla değildir. Biz onu dini ilimleri ya da dini yaşantısı için değil, ülkeye yaptıkları için takdir eder ve severiz. Dininin imanının hesabını bize verecek değildir. Onun hesabı din gününün tek sahibi olan Allah'a aittir. Kimse din gününün sahibi veya ortağı gibi davranarak haddini aşmamalıdır. "Allah haddi aşanları sevmez." (Maide, 87)
Kendimiz için istediğimizi başkası için de isteyebilme erdemine sahip olmalıyız. Ancak bir din ideolojiye dönüştüğünde dini hakikatlerin çerez kadar önemi kalmıyor. Din ideolojiye hizmet eden basit bir aparata dönüşüyor. İncil'e papaz eli değince papazın dini bozulurken bizim dine molla eli değdiği halde halen indiği günkü gibi saf ve halis bir din olarak kaldığına inanılabiliyorsa işte bu, ideolojiyi din zannetme büyüsünün bir eseridir. İdeolojiler en etkili papaz büyüleridir.