Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gerçi acıma g ö s t e r i l m e l i d i r , ama o n a s a h i p o l m a k t a n kaçınılmalıdır: çünkü mutsuzlar öylesine a p t a l d ı r l a r ki, onların nezdinde acıma göstermek, dünyanın en büyük iyiliğidir. - Belki de mutsuzların bu gereksinimi aptallık ve zihinsel bir eksiklik olarak, felaketi beraberinde getiren bir tür akıl hastalığı olarak (Rochefoucauld da böyle kavramış görünüyor) değil de tümüyle başka ve daha düşündürücü bir şey olarak anlaşıl dığında, bu acıma duygusuna sahip olmak istemeye karşı daha güçlü bir uyarıda bulunulmalıdır. Daha çok kendileri ne acımisın d i y e ağlayıp bağıran ve bu yüzden durumları nın dikkati çekebileceği anı kollayan çocukları gözlemlemek yerinde olur; hastalada ve ruhsal rahatsızlığı olanlarla ilişki içinde yaşandığında bu yakınmaların ve inlemelerin, mutsuzluğun sergilenmesinin, aslında orada bulunanlara a c ı ç e k t i r m e k amacını güdüp gütmediğini sorar insan kendisine: sonra da berikilerin dile getirdiği acıma, zayıflar ve acı çekenler için bir tesellidir, görürler ki tüm zayıflıkianna karşın en azından hala b i r g ü ç l e r i v a r d ı r : a c ı ç e k t i r m e g ü c ü . Mutsuz kişi acıma gösterisinin onun bilincine çıkarttığı bu üstünlük duygusundan bir tür haz elde eder; kendini beğenmişliği kabarır, hala dünyaya acı çektirecek kadar önemli biridir. Dolayısıyla acınma özlemi kendinden haz alma özlemidir, üstelik yakınlarına zarar verme pahasına; kendi özgün benliğini, olanca saygısızlığıyla gösterir insanlara: hiç de Rochefoucauld'nun dediği gibi "aptallığıyla" değil.
Sayfa 45
bir gece sabaha karşı en kilitli k a p ı l a r ı m a ç ı l a c a k yalnızlığımdan çıkıp gideceğim ne sensiz kalırsam korkusu n e k i t a p l a r d a o k u y u p altını çizdiklerim ne alkol tutabilecek beni ne ölüm t e l â ş ı
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Tüm tutkuların, sadece felaket getirdikleri, kurbanlarını aptallığın ağırlığıyla aşağıya çektikleri bir dönemleri vardır — bir de, tinle evlendikleri, “ tinsel leştik 1er i ” , ileri, çok ileri bir dönemleri. Eskiden, tutkudaki aptallık yüzünden, tutku nun kendisine savaş açılmıştı: onu yok etmeye yemin edil mişti — tüm eski ahlak-canavarları “ il
Sayfa 27
......................................... BÖLÜM V ...................................... T E P E N İ N A L T I N D A K İ I Ş I K
Sayfa 186 - Metis Yayınları, Yedinci Basım: Temmuz 2023Kitabı okuyor
Ancak bütün dünya benden başka türlü düşünüyor. Bir fizyolog böyle bir değer karşıtlığından kuşku duymaz. Nitekim organizma içinde en önemsiz bir bölüm kendini korumayı, güç pekiştirmesini, bütünlemesini, kendi “bencilliğini” kesinlikle sürdürmede biraz şaştı mı organizmanın bütünü yozlaşır. Fizyolog yozlaşan bölümün k e s i l i p atılmasını ister; yozlaşma ile dayanışma diye bir olay tanımaz; ona acımayı da düşünmez bile. Oysa papazın i s t e d i ğ i, bütünün, insanlığın yozlaşmasıdır: bu yüzden yozlaşmışı s a k l a r , - bunun karşılığında egemenliği altına alır onu… O “ruh” (Seele), “tin” (Geist), “özgür isteme”(freier Wille), “Tanrı” gibi törede geçerli yalancı kavramların, kullanılan kavramların anlamı insanlığı fizyolojik nitelikte yıkmak değil midir? Kendini koruma, gövdenin, b a ş k a s ö y l e y i ş i y l e y a ş a m ı n gücünü arttırma çabası engellenirse kansızlık bir ideal, gövdeyi küçümseme “ruhun kutsanması” (das Heil des Seele) sayılırsa bunlar y o z l a ş m a y a ( décadence) yol açmak değil de nedir? –Dengeyi yitirme, doğal güdüleme karşı direnme, bir sözcükle – “bensizlik” – şimdiye değin t ö r e buydu…Tan Kızıllığı ile ilk kez o bencil olmayan töreye karşı savaşa girdim.-
İnsan kendi kendisinin çok uzağında kaldığını bilmediği sürece, kim olduğunu sezmedikçe, varlığının bilincine ulaşır. Bu açıdan bakılınca yaşamdaki h a t a l a r ı n, kimi evrede gidilen yan yolların ve sapmaların, gecikmelerin, “kararlılıkların”, ağırbaşlılığın, ödevlere emek vermelerin ödevin ötesine geçmesinin kendilerine göre birer anlamı ve değeri olduğu görülür. N o s c e t e i p s u m [ kendini tanı ] yokluğa götüren bir yoldur; oysa kendini unutmak, kendi kendini y a n l ı ş a n l a m a k , kendi kendini küçültmek, daraltmak, - orta değere indirgemek aklın kendisidir.
Reklam
…Ancak genelde şu Alman mutfağı – içini açmaz kimsenin onun yaptıkları! Yemekten önce çorba; çok pişmiş etler, yağlı ve unlu sebzeler, sindirimi zorlaştıran hamur işi tatlılar! Bunlara bir de şu yaşlı Almanların, büsbütün y a ş l ı l a r ı n d a değil ya, hayvanca tıka basa yedikten sonra içme alışkanlıkları katılırsa, A l m a n t i n i n i n k a y n a ğ ı n ı d a anlarsınız: bozulmuş bağırsaklar…Alman düşüncesi başarılı olmayan bir sindirimdir. –İngiliz beslenme düzeni de Alman-Fransız düzeniyle karıştırılırsa bir türlü “doğaya dönüş” dahası yamyamlığa dönüştür, benim içgüdüme aykırıdır; a ğ ı r l a ş t ı r ı r tinin ayaklarını, öyle gelir bana – İngiliz kadınlarının ayakları gibi…En iyi mutfak P i e m o n t ‘unkidir; [ İtalya’nın önde gelen kentlerinden, Ecce Hommo’nun yazıldığı Turin’dir ] Dokunur bana alkollü içkiler; günde bir bardak şarap ya da bira yeter yaşamımı “cehennem”e çevirmeye, -
…kimi yaratığın özünde saklı birçok p i s l i ğ i, bir bakıma kötü kanda bulunan, ancak eğitimle sıvananı, daha ilk dokunuşta sezerim. Dosdoğru gözlemlemişsem, benim arınmışlığımla bağdaşmayan böylesi gereksiz yaratıklar da onlardan tiksindiğimi özenle sezerler kendilerince: ancak bununla güzel kokuşlu olamazlar…Bu yüzdendir insanlarla ilişkimin öyle kolay bir sabır-sınavı olmaması: benim insanseverliğim başkasının duygusuna katılmaya değil, katıldığım duyguya k a t l a n a b i l m e y e dayanır…Sürekli bir kendine egemen olmadır benim insanseverliğim.
"S a d e l i k l e r i y l e s a n k i e s k i b i r z a m a n a a l ı n l ı k ş u d ü ş k ö p ü r e n e l m a ç i ç e k l e r i"
Nitekim ulemânın beyanına göre: "Her şeyin bir efendisi vardır;
a) Alemlerin Efendisi Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)'dir. b)Beşerin efendisi Adem (Aleyhisselam)'dır c)Acemin efendisi Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)'dır. d)Rumların efendisi Suheyb-i Rûmî (Ra- dıyallahu Anh)'dır. e) Habeşlilerin efendisi Bilal-i Habeşî (Radıyallâhu Anh)'dır. f)Şehirlerin efendisi, Mekke-i Mükerreme 'dir. g)Vadilerin efendisi Kudüs vadisidir. h)Günlerin efendisi Cuma günüdür. i)Gecelerin efendisi Kadir gecesi'dir. j)Kitapların seyyidi Kur'ân-ı Kerîm'dir. k)Kur'ân'ın efendisi Bakara Sûresidir. l)Bakara'nın efendisi Ayete'l-Kürsî'dir. m)Taşların efendisi Hacer-i Esved'dir. n)Kuyuların efendisi Zemzem kuyusu, p)Asaların efendisi, Asây-ı Mûsâ, r)Balıkların efendisi Yûnus (Aleyhisselam)'ın balığı, s) Develerin efendisi Sâlih (Aleyhisselám)'ın devesi, t)Merkeplerin efendisi Burak, u)Mühürlerin efendisi, Süleyman (Aleyhisselâm)'ın mührü, v)Ayların efendisi Ramazan ayı'dır.
Reklam
Felsefede kişi hiçbir düşünme hastalığını k e s i p a t m a m a l ı d ı r. Hastalık kendi doğal seyrini geçirmelidir; burada en önemlisi, yavaş yavaş sağaltmaktır. 'Hastalık' konusunda da şöyle düşünmüştüm: Bir 'manik-dep­ressiv' ile bir 'obsessiv-kompulsiv' biraraya gelirlerse, ne olur?!...
*** Zamanın size öğretmek istediği tek şey var: S A H İ P L E N M E M E K!!! ***
Ayplanmaktan ve dislanmaktan k o r k t u g u i ç i n o r i j i n a l d ü s u n c e v e p r o j e l e r i n i uygulayamayan pek çok insan bilirsiniz. Dis denetimin yogun ve etkili oldugu Anadolu'da bu durum daha sik yaşanmaktadır. Eric Hoffere göre köyde yasayan hiçbir insan orijinal bir eser üretmemiştir. Bu nedenle de insan gerçek kimliğini şehirdebulmuştur
Eski Türkçeye diğer çok doğru bir bakış da Ali Şir Nevai'nin bakışıdır. Nevai, Türkçenin, bir "fiiller" ve "mecazlar lisanı" olduğunu anlatır. Bir tarih boyunca at üstünde yaşayarak, engin Asya bozkırlarını "Gel! Git! Vur! Kır! Çık! İn! Koş! Dur!" v.b. gibi tek heceli sadalarla dolduran Türkler, devamlı bir fiil
375 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.