"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
“Ben, Beckett ve Şehrazad’ın evliliğinden doğmuş bir çocuğum.”
Kendini böyle tanımlıyor Toptaş. Kimilerine göre sığ, dar bir yaşamdan bizlere uzanıyor sararmış kimi zaman iç ısıtan kimi zamanda ısısı içine sığmayıp dimağımızı yakan sözleriyle. İçimizden biri. Şimdi odanın kapısını açıpta karşına çıkan annen, baban ya da kardeşin o. Yazmayı
"Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan? Tutamıyorum içimde hayatımı."
Kitaptan bahsetmeye başlamadan önce sizlere birazcık Plath' den bahsetmek isterim;
Sylvia Plath 27 Ekim 1932 yılında Boston' da ailenin ilk çocuğu olarak doğar. Annesi Avustralyalı babası ise Alman'dır. Babası Boston Üniverstesinin biyoloji bölümünde
"İçim sevecenlikle doldu. Kitabın kahramanı ben olacaktım ama elbette maskelenmiş olarak. Adım Elaine olacaktı. Elaine. Harfleri parmaklarımla saydım. Esther'de de altı harf vardı. Uğurlu bir rastlantıydı bu." (Esther Greenwood)
Sylvia Plath, Amerikan edebiyatının önde gelen kadın yazarlarından biri. 1932'de Boston'da doğan Plath'in
Gudrun ya da Sisifos
Zeus'un Sisifos'u bir kayayı sonsuza dek taşımakla lanetlemesi üzerine Sisifos üzerinden dönen bir absürdizm felsefesi vardır. Anıl 'ın sapıklık çabası ile Sisifos'un kayayı taşıma mecburiyeti her ne kadar benzer görünsede aslında felsefi bağlamda insanı farklı sorulara ve cevaplara
"Kendini hayata hep korkusuzca teslim etmeli insan."
-Modesta
Yazar Hakkında Kısaca:
Goliarda Sapienza, İtalyan yazar ve aktristtir. 1924'te Catania'da doğan Sapienza, sosyalist bir aile ortamında büyümüş ve bu durum eserlerine de yansımıştır. Annesi ve babasının siyasi arenadaki aktifliği Sapienza'nın hayat görüşüne de etki etmiştir. Hatta
Kaldı ki, bilmek, her zaman çözüm getirmez! Ve belki de, "ölmek bir sanattır her şey gibi, eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi." diyen kadın şair haklıdır.
1. Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
2. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrının Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
3. Tanrı, «Işık olsun» diye buyurdu ve ışık oldu.
4. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
5. Işığa «Gündüz», karanlığa «Gece» adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk
Ölmüş birine doğum günü metni yazmanın zorluğu daha en başta kendini gösteriyor. Hele bu kişi Sylvia iken benim için daha zor. Bu yüzden hiçbir zaman yazmadım ama bu sene yazmak istiyorum.
Sylvia çoğunluk tarafından ne yazarlığı ne şairliğiyle, sadece intiharı ile tanınıyor. Sanırım onun hakkında en çok içerlediğim nokta bu. Burada özellikle Lady
Ölmek,
Her şey gibi, bir sanattır,
Bu konuda yoktur üstüme.
`Ölmek için erkendi, yaşamak için çok geç.`
Sevgili
Sylvia Plath, sanatın ölmek değil, keşke yazmak olarak devam etseydi.
Otuz yaşında elim bir şekilde intihar ederek hayatından vazgeçti. Yaşayacağı veya yaşaması gereken o kadar çok şey varken o sonsuzluğu yani ölümü seçti. Kendisini tanımam
3 hafta önce okuduğum lakin inceleme yazma fırsatına erişemediğimden dolayı ancak şimdi yazabiliyorum. Sıdıka… Sıdıka Saka bana çok değişik duygular tattırdı. Kah güldürdü, kah düşündürdü, kah duygusallaştırdı. Kendimle bir iç muhasebe yaptırdı. Canım Sıdıka… Etrafımızda o kadar çok Sıdıka’lar var ki… Hepsi gözümüzün önünden duruyor diyemeyeceğim
+Papatyaları sever misin
-Severim, masum gelirler gözüme
+Demekki doğruymuş
-Ney?
+Özdemir asaf'ın dediği
+Gülüşü güzel kadınlar papatyaları severmiş
-Kalp var bende yavaş ol
+Bende de kalp var
+İçinde papatyaları seven bir kadın…