_Tanrı, "Işık hızından daha hızlı gitmeyeceksiniz!" deseydi mesela. Halk da, bu buyruğun ne hakkında olduğunu bilmiyoruz ama tüm diğer buyruklar gibi ona da uyuyoruz mu diyecekti? Anlamadan körü körüne bir şeye bağlanmak bağnazlıktır. Gelecekte karşımıza Maxwell çıkar ve bizi manyetizma ve ışık hızı hakkında aydınlatır mı diyeceklerdi?
Bir avuç maceraperest ittihatçının kısmen ihmal ve basiretsizliği ve kısmen de ihaneti ile güngörmüş yüce bir milletin tâbir câizse kemik iskeletinde zorlu bir kırılma olmuştur. Birinci cihan harbinin manası budur. Lozan muahedenamesi, Milli Mücadele gibi dâsitâni bir zafere rağmen bu kırıkları yanlış kaynatan bir tedavi olmuştur. Bu sebeple siyasi, içtimai ve iktisadi bünyenin ağrı ve sızıları dinmemektedir.
İnsanlarda tek zorlu kanun
Savaşlara yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları
Ölüme karşı yaşamalarıdır
"Asıl Adalet" adlı şiirinden A.Kadir'in çevirisiyle
Ne zaman Şark'ı tartışmaya kalkışsanız, her şeye kadir tanımların zorlu düzeneğinin, kendisini tartışmanız açısından biricik geçerli düzenek olarak sunmasını sağlayan bu işlemin aslı neydi ?
Babam Bekir Berk
Ertuğrul Hakan Berk
BEKİR BERK’İN ilk eşinden oğlu, Ertuğrul Hakan Berk’tir. O da babası gibi bir avukat. Balıkesir Barosunda görev yapıyor. Hakan Berk, babasıyla ilgili hatıra, bilgi ve belgeler konusunda bize yardımlarda bulundu.
Bize gönderdiği hatıralarda, ilk kez duyacağınız ilginç anekdotlar da var. Oğlunun kaleminden Bekir
“BELGE: 199 Yavuz Selim Alevi -Kızılbaşların mal ve mülklerini devlet yanlısı Sunni - Şafii Kürtlere dağıtıyor.: Selim'in Çaldıran savaşından sonra Diyarbakir' alması üzerine, Süphan Bey de zorlu güçleriyle Çabakçuru, Ağcakale'yi de Mansur Bey' in elinden aldi. Bunlardan başka, Zak ve Menşkurt bucaklarını da Kızılbaş Kadir Bey’in elinden aldi,bütün bunlardan sonra iki kardes, ili kendi aralarında bölüşürler:Çabakçur ve ona bağlı yerler Süphan Bey’in, ildeki diğer kaleler de Sultan Ahmet Bey’in payina düştü. (.) Cimşit Bey, Sultan Selim Han'in tahtına bağlılık ve saygılarını bildiren Kürdistan Beyleri arasinda kendisi de bulundugu için, Sultan kendisine Palo ilini alması için değerli yardımlarda bulundu, Palo'nun o zamanki yöneticisi ise Türkmen Arapşah adında birisiydi. Cimşit Bey bu görevi yenine getirdi ve özel gücleri ile bu Kızılbaş topluluguna karşı defalarca savaştı. “
Şeref Han-Şerefname
Uzaklarda, Fırat kıyısında, zorlu bir Bey var. Öyle Türkmen Beyleri gibi değil. Padişah Beyi... İki tuğlu mu, üç tuğlu mu öyle bir Bey işte.
Beye Han Mahmud adında bir aşık misafir geliyor. Han Mahmud da bir Han oğlu ama, Bey onun Han oğlu olduğunu ne bilsin. Boynu bitli bir aşık sanıyor. Han Mahmudla Beyin kızı sevişiyorlar. Bey, bunu duyuyor. Öfkeyle geliyor, Han Mahmudu tutturduğu gibi coşkun akan Fırata attırıyor. Sevgilisinin suya atıldığını görünce kız da kendini suya atıyor. Suda sevgililer, biribirine sarılıyorlar. Bey, kızının da gittiğini görünce boğulmadan, onların çıkarılmasını emreyliyor. Çıkarıyorlar, çıkarıyorlar ama sevgililer biribirine bitişmişler. Ölmüşler. Bu nasıl iş? Sevgilileri suyun kıyısına yatırıyorlar. Ağıt, figan... Tam bu sırada, saçı sakalına karışmış, elinde sazı, bir aşık çıkageliyor. Bir yere oturuyor. Başını öne eğiyor. Sazını çekiyor:
Kırklar mağarasından çekildim geldim
Bir dolu mey içtim ummana daldım
Kadir mevlam ben de sana dayandım
Sökülsün bedenler biribirinden
Birden sevgililer, hiçbir şey olmamış gibi biribirinden ayrılıp ayağa kalkıyorlar. Aşık kayboluyor.
Ne hâzin bir tecellidir ki; kırk yaşını doldurmadan süflî bir cinayete kurban gitmiş ve aramızdan ebediyyen ayrılmıştır. Hem de arkada hamile ve dul genç bir kadınla iki çocuk bırakarak!.. Evvelce bana anlattığı üzere babasını da böyle yoktan yere vurmuşlarmış. O zaman elleri öpülesi anası da kendisine hâmileymiş. Yetim büyüyen Âsım'da yetimliğin ezikliğine dair hiçbir iz yoktu. Daima başı dik ve kendinden emin bir insan olarak yaşamış, fıtrî liderlik vasıflarıyla, tanıdığı herkese iyilik etmek üzere koşuşup durmuştur. O'nu ne zaman görseniz, bir mazlumun yarasını sarmak için müthiş bir istical içinde bulunduğunu müşâhede ederdiniz. Hayatına hâkim olan şu istical (acelecilik) Dünya'mızdan ayrılmak hususunda da tecelli etmiş ve kaderinde en bâriz çizgilerden birini teşkil etmiştir.
Yakinen tanıdığım sabır ve metânet timsâli mübârek anasının genç bir fidanken kırılan bu ciğerpâresi karşısında nasıl dayanabildiğini tasavvur edemiyorum. Biricik evlâdının da aynen kocasının âkıbetine mâruz kalması karşısında bu kadıncağızı tesellide kendimi âciz hissettiğim için arayıp bir başsağlığı bile dileyemediğimi itiraf etmeliyim. Tıpkı kocası Rüştü Paşa gibi oğlu Fatin Rüşdü Zorlu da aynı âkıbete uğramış olan, Zorlu merhumun metin ve Osmanlı anası gibi... O'nu da tesadüfen ve yakinen tanıdığım zaman kaderin hiçbir kula taşıyacağından fazla yük yüklemediğine yakînen inanmışımdır. Yahud da kader tahammülfersâ bir yük yükleyecekse, insanları önce onun takatiyle teçhiz ederek Dünya'ya gönderiyor, diyebiliriz.
İnsanlarda tek sıcak kanun
Üzümden şarap yapmaları
Kömürden ateş yapmaları
Öpücüklerden insan yapmalarıdır
*
İnsanlarda tek zorlu kanun
Savaşlara yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları
Ölüme karşı yaşamalarıdır
*
İnsanlarda tek güzel kanun
Suyu ışık yapmaları
Düşü gerçek yapmaları
Düşmanı kardeş yapmalarıdır
*
Hep var olan kanunlardır bunlar
Bir çocukcağızın ta yüreğinden başlar
Yayılır genişler uzar gider
Ta akla kadar
*
Çeviren: A. Kadir
Hiçbir şey yaşayamıyorum uzun zamandır
kendim için sadece bir pazar umuyorum
güzel bir pazar
hüznün yeniden hayat bulmadığı bir pazar
henüz gidilmemiş bir pazar.