Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İki dağ parçasıyız göl kenarında Aramızda uçurumu sevdanın Rüzgâr eser, ahımızı getirir İkimiz de bu yerlerde yetimiz Kâh ben onu, kâh o beni yitirir Yağmur yağar, çoğalır hasretimiz...
"Kurda, kuşa yedirdik kaşı, gözü; Gün ışıklarıyla karardık, yandık; Kuş gagalarıyla kalbura döndük; Durmadan kâh şu yana kâh bu yana Esen rüzgârla sallana sallana..."
François VillonKitabı okuyor
Reklam
Uyku, inanılmaz olarak da nitelendirdiğimiz olasılıkla ilişki içindedir. Karanlıklar dünyası da bir dünyadır. Gece, gece olarak bir evrendir. Üstünde on beş fersah yüksekliğindeki atmosferin ağırlığını taşıyan insan organizması akşamları yorulur, bitkin düşer, yatar, dinlenir; bedenin gözleri kapanır, uyku halinde sanıldığından daha faal olan kafada işte o zaman başka gözler açılır, bilinmeyen belirir. Bilinmeyen dünyanın belirsiz nesneleri, kâh gerçek bir iletişim kurulmasıyla kâh dipsiz derinliklerin görünürlüğe doğru genişlemesiyle insana yakınlaşır, uzayın ayırt edilemeyen canlıları biz yeryüzü canlılarına merakla bakıyormuş gibidir, hayalî bir yaratık bize doğru yükselerek veya alçalarak gelip alacakaranlıkta yanımızda durur, seyrettiğimiz bu hayalet alemde başka bir yaşam meydana gelir ve dağılır, yaşamımızdan farklıdır, bileşeninde biz ve başka bir şey daha vardır. Uyuyan kişi, bilincinin ne tam açık ne de tam kapalı olduğu bu durumda, bu garip hayvansıları, olağanüstü bitkileri, bu korkunç veya gülümseyen solgunlukları, bu larvaları, maskeleri, biçimleri, hydra'ları,* karmaşıklıkları, Ay'sız ayışığını, mucizenin bu çapraşık parçalarını, bulanık bir yoğunluğun içindeki bu çoğalmalar ve eksilmeleri, zifirî karanlıklarda süzülen biçimleri, düş olarak adlandırdığımız ve görülmeyen bir gerçekliğin yaklaşmasından başka bir şey olmayan tüm bu gizemi seçebiliyor gibidir. *Antik Yunan mitolojisinde çok başlı yılan görünümlü bir deniz canavarı (ç.n.)
Sayfa 35 - 4.Basım, Nisan 2021
Seviyorsun ama kah inanıyor kah şüpheleniyorsun. Kuşkularını bir yana itiyorsun... Ama sonra onlar alayla tekrar karşına dikiliyorlar. Biliyorum, Alec, biliyorum. Ama bundan daha kötü bir cehennem azabı var. Seninle beraberken çektiğim azap. Kuşkularının, bana karşı duyduğun korkunun sevgimizi zehirlediğini görüyorum.
Sayfa 25
Soluk alma zorunluluğundan kurtulacak gücün niye yok? Ciğerlerini ablukaya alan ve tenine dayanan bu katılaşmış havaya hâla tahammül etmek niye? Kâh bir kayanın yalnızlığını, kâh dünyanın kenarında donup kalmış bir balgamın inzivasını taklit ederken, o donuk ümitleri ve taşlaşmış fikirleri nasıl alt etmeli? Keşfedilmemiş bir gezegen kadar uzaksın kendinden; mezarlıklara dönük uzuvların da, oranın dinamizmini kıskanıyor...
Her zaman iki hayat sürdüğümü inkar edemem.; biri gerçeğe en yakın olandı, onu hakiki var oluşum diye adlandırabilirim, diğeri de sadece rol yaptığımdı. Bu ikisinin birlikteliği, zamanla beni yaşamda tutan bir var oluş yarattı. Kah biri kah öbürü bana egemen oldu, ama belirtmeliyim ki ikisi de her zaman mevcuttu. "
Sayfa 84 - Sel YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Özgür olmayı deneyin: Açlıktan ölürsünüz. Kâh hizmetkâr kâh despotik olmanız ölçüsünde toplum size müsamaha gösterir; gardiyansız bir hapishanedir bu; telef olmadan kaçılamaz ondan.
Sayfa 104 - Metis YayınlarıKitabı okuyor
Seni kaybettiğim o günden beri İçimi dağlıyor hasretin, sızın Kâh gönderiyorsun yalnızlığını Kâh karşıma çıkıyorsun ansızın
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür. İşler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocuklarım hastalıkları, eğitimleri. Kâh birilerini konuk etmek, birilerine gitmek gerekir; kâh filancayı seyretmek, falancayı dinlemek. Ne olsa kentte her an bir, bazen de bir anda iki, üç görmezden gelinemeyecek ünlü kişi vardır. Kâh kendinizin, aileden birilerinin, kâh öğretmenin, yardımcı öğretmenin, dadının hastalıklarının tedavisi gerekir; hayat boş, bomboş işlerle doludur. İşte biz de bu şekilde yaşıyorduk ve birlikte yaşamanın sancısını daha az hissediyorduk. Ayrıca ilk zamanlar yeni bir kente, yeni bir daireye yerleşmek gibi harika bir uğraşımız vardı, bizi oyalayan bir başka şey de kentten köye ve köyden kente gidip gelmelerdi.
Düşünce özgür bir kuştur, kâh yuvaya doğru kâh uzaya doğru uçar. İşte bir yerlerden yine saçma ama özünde çok asil bir düşünce esmişti.
Sayfa 111 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Reklam
Ruhu uç duygular arasında savrulup duruyordu, içi kâh coşkuyla dolup taşıyor kâh acıyla kavruluyordu. İp üstünde yürüyen bir akrobat gibi rüzgârla bir o yana bir bu yana sallandığını hissediyordu. Hayat böyle bir şeydi işte, bazen en karanlık ve en aydınlık zamanları aynı anda yaşatıyordu. Bir yandan alırken, öbür yandan veriyordu.
İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz. Bunu kendiliğinden anlayacak zamanı yoktur, hep meşguldür. İşler, sosyal ilişkiler, sağlık, çocukların hastalıkları, eğitimleri. Kâh birilerini konuk etmek, birilerine gitmek gerekir; kâh filancayı seyretmek, falancayı dinlemek.
Sayfa 63
adın her dilde en güzel ve en kötü manalar taşıyor içinde kâh içimi ısıtıyor kâh yakıyor beni günlerce. .
Zira kavuşmanın bir korkusu vardır Âşıklara rakipler edinmek farzdır Kâh seven olsun, kâh sevilen ki onlar Elbette ki düşman sahibi olurlar Kimisi Şeytan olur kimiyse peri Kimi de Âdemoğlunun nifak ehli
Sayfa 141 - Dara YayınlarıKitabı okuyor
Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar, kâh sesleri işitilmez. Çiçeğe benzer kelimeler: turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz...
Sayfa 260Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.