Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Shakespeare, Moliere
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
Reklam
Okuyanlara
Bir geniş bahçe size açıktı derdim, Durdunuz, seyrettiniz sıra heykeller gibi, Ruhunuzun çölünde bütün bir ömrü verdim, Kireçli bir tarlayı sabanla beller gibi. Duyduğum en büyük dert yurdumda gurbet yası, Gördüğüm en güzel yüz karşımda ağlayandı; Her mısranın sonunda kalbimim bir parçası Bir mızrağın ucundan sızan bir damla kandı! Bir kanat
Basım -Yayım Organlarının Kurulması Bu dönemde fundamentalist düşünceyi yayacak basım yayım ağı oluştu. Bir yandan kitap ve gazeteler çıkarılırken diğer yan­dan basım evleri kuruldu. Bu anlamda Moody'nin Colportage As­sociation adlı kuruluşu büyük hizmetler yaptı. John R. Rice'nin Tanrı'nın Kılıcı (The Sword of The Lord) ve Pazar
Künegond ağlıyarak: - Kim çaldı benim altınlarımla elmaslarımı? Ne ile geçineceğiz şimdi? Ne yapacağız? Bana başka altınlarla elmaslar verecek Engizisyoncularla Yahudileri nerede bula- cağım? Yaşlı kadın: -Ne yazık! dedi, dün bizimle Badajoz'da aynı handa kalan bir Kordöliye papazından çok kuşkulanıyorum; aşırı bir yargıya varmaktan Tanrı korusun beni! Ancak, iki kez odamıza girdi ve bizden çok önce yola çıktı. Kandid: - Yazık! dedi, sevgili Pangloss bana, yeryüzündeki nesneler üzerinde bütün insanların ortak olduğunu ve herkesin her şeyde eşit hakkı bulunduğunu tanıtlamıştı çoğu kez .Bu Kordöliye papazı, bize yolculuğumuzu bitirecek kadar para bırakmalıydı. Demek, beş paramız kalmadı, öyle mi güzel Künegond'um? Künegond: - Meteliğim bile yok! dedi. Kandid: - Ne yapmalı? diye sordu.
Sayfa 89 - Cem YayıneviKitabı okudu
Han Duvarları
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç sakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar.. Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya İlk sevgiye benziyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı,
Reklam
#omerhayyam
bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: bir şey daha var bütün yaptıklarından başka niceleri geldi , neler istediler, sonunda dunyayi bırakip gittiler. sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi? o gidenler de hep senin gibiydiler.. geçmis günü beyhude yere yâd etme, bir
Babam Bekir Berk Ertuğrul Hakan Berk BEKİR BERK’İN ilk eşinden oğlu, Ertuğrul Hakan Berk’tir. O da babası gibi bir avukat. Balıkesir Barosunda görev yapıyor. Hakan Berk, babasıyla ilgili hatıra, bilgi ve belgeler konusunda bize yardımlarda bulundu. Bize gönderdiği hatıralarda, ilk kez duyacağınız ilginç anekdotlar da var. Oğlunun kaleminden Bekir
"Handuvarları şiirini ezberleyin."
HAN DUVARLARI : Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Han Duvarları
HAN DUVARLARI Yağız atIar kişnedi, meşin kırbaç şakIadı, Bir dakika araba yerinde durakIadı. Neden sonra sarsıIdı aItımda demir yayIar, GözIerimin önünden geçti kervansarayIar… Gidiyordum, gurbeti gönIümIe duya duya, UIukışIa yoIundan Orta AnadoIu’ya. İIk sevgiye benzeyen iIk acı, iIk ayrıIık! Yüreğimin yaktığı ateşIe hava ıIık, Gök sarı, toprak
Reklam
Dünkü isyanından sonra geldiği için onu sert karşıladım. Sertlik dedimse yavan bir sertlik tabii. Ancak çıkarıp ona iki ruble verirken, kendimi tutamayıp biraz da kızgın: “Bunu yalnızca sizin için yapıyorum” dedim. “Mozer sizden böyle bir şeyi kabul etmezdi.” “Sizin için”i özellikle ve bilinen anlamda vurgulamıştım. Kızgındım. “Sizin için” i
Bu vakte kadar Avrupa'da bulunmakta olan Prens Sabahaddin İstanbul'a dönmüştü. Kendilerinin ilim ve irfanlarından, hoş sohbetlerinden lezzet alır, bundan dolayı kendileriyle görüşürdüm. Ara sıra kendilerini ziyarete devam ediyordum. Bir gün yine Ortaköy'deki yalısında idim. Arkadaşlardan Kemal Midhat Bey ve diğer üç, beş zât da
FATİH SULTAN MEHMED HAN'IN TÜRBESİ'NDE Cağaloğlu'ndan gelen caddenin Divanyolu'na ulaştığı yerde, sol köşede eski bir kıraathane vardı «Pehlivanlar Kahvesi» adiyle tanınırdı. Duvarlarında eski ve namlı pehlivanların boy boy renkli resimleri asılıydı. Hemen her tabakadan insanlar, fakat daha ziyâde yaşlılar ve bilhassa
... Yatağına uzandığında içinde durulmuş bir şeyler hissetmişti. İçinde arınmış denizler, içinde suyunu dökmüş bulutlar. Ilık çam rüzgârları... Baygın kekikler, gönül gözü iğde dinginlikleri, uzaklardan çok uzaklardan gelen yasemin, çok daha uzaklardan gelen hanımeli kokuları… Bütün kokuları yüreğinde toplayıveren hiç bilmediği, duymadığı
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.