''...biraz çamsakızı ayırıyorum geç kalan bir kuşa:
ve o kuş yaşam kızılı tüylerinde taşıyor kar tanelerini;
gagasında minik bir buzla, yazdan geçip geliyor.''
"Sen bana bakınca kar gibi yavaş yavaş, kar gibi ince, kar gibi zarif, huzurla ve hüzünle bir şeyler geliyor, sen bana bakınca dünya tersine dönecek gibi oluyor, yerdekiler göğe yağıyor."
Kırım Harbinde olduğu gibi, ana savaş sahasında müttefiklere yenilirken Doğu Anadoluda muzaffer olan Ruslar, aynı vaziyeti bu defa da sağladılar. “Allahü Ekber" dağlarının bir eteğinden tepeye tırmandırılan bir kolordumuz dağın öbür eteğinden ancak birkaç küçük karargâh birliği ve üç - beş sancak muhafızıyle inebildi ve Moskofa tek kurşun atamadan kar ve tipiye kurban edildi. Erzurum'un Bahçe Kapısı mevkiinde Hasankale'de birinin kargalara patlattığı silâhtan çıkan ses "Moskof geliyor!" çığlıklarıyla Erzurum istikametinde korkunç bir paniğe yol açtı ve "Enver Paşa" isimli bir (Donkişot)un sevk ve idaresindeki ordu, her tarafta ezildi.
Canım şarkı söylemek istiyorsa, doğru yanlış aldırmaz söylerim. İçimden geliyor, sevinçliyim, türkü söylüyorum. Ne var bunda kızacak, anlamıyorum doğrusu. Yoksa bir engel mi var? Sözgelimi biri filan mı öldü? Yas mı tutmak zorundayız?
Kar yağıyor. Karnım aç. Oda soğuk. Otele dört günlük borcum var. Ne yapacağım diye düşünüp duruyorum. Birden gözüme battaniye ilişti; cezaevinden Bursa’ya gelirken içine eşyamı doldurup denk yaptığım battaniye. Öyle de hor kullanmışım, üstünde tüy kalmamış, dökülmüş. Şu kahverengi battaniye kaç yıl kahrımı çekti. Anadolu’yu yıllarca bir baştan bir