Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dea'yı Pamuk Prenses sandıysam, görüntü, kot pantalonuna rağmen, balo sahnesindeki Külkedisi'ne ait olabilirdi. Hizmetçi olsaydı bile masalımsı olurdu. Kara şahin saçlarını, beyaz güvercin bir taçla evcilleştirmişti. Uçmuyordu. Bu dünyaya aitti. gözleri gri olmasaydı, mavi olduklarına dair yemin edebilirdim. Saçlarla gözler arasında ışık ve gölge oyunu onda parlıyordu, geceyarısı kaybedeceği ayakkabının kristali gibi. Bir kraliçenin tacındaki pırlanta gibi parlaktı, tabii kendine bir sahip seçebilseydi.
Gül dudaklar büzüldü Kara gözler süzüldü Lütfullah’ım uyusun Uyusun da büyüsün
Gurbet Şiiri
-1- Bir kuş tanıyordum ki, baharda, Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi. Besbelli, bu iklime yabancı, Nerden koparak geldiği meçhül, Endâmı uzun, tüyleri parlak, sesi vahşi Bir kuş. Akşamla yatan köyde sadâlar durulunca, Mehtaba yakın, gölgeli bir nokta bulunca, Hicranla kısılmış, heyecanlarla
Sayfa 14 - Akdeniz KitabeviKitabı okuyor
Örümcek Ağı
Hıristiyan kıssalarının birinde bir örümceğin, Meryem ile Yu_ suf, Kral Herod'un adamlarından kaçarken, bebek İsa'yı nasıl sak_ ladığı anlatılır: Yusuf, iki yaşından küçük tüm erkek çocukların öl_ dürülmesini emreden Herod'dan kaçarlarken, dağların tepesinde Meryem'in dinlenebileceği bir mağara bulur. Roma ordusu yakınlar_ dadır ve etrafı aramaya başlarlar. Fakat İsa'nın içinde uyuduğu mağaranın girişinde sık bir örümcek ağı görünce, ağın günlerdir bozul_ madan orada bulunduğunu düşünüp geçip giderler.
8 Temmuz
Erkekler tıpkı çocuk gibiler. Çünkü onlar görünüşlerine çok fazla kafalarını takıyorlar. İnsanların hepsi aslında çocuk. Walheim'e gelmistik, hanımlar arabayla gitmişlerdi. Ama yürüyüş sırasında sanırım charlotte 'un kara gözlerini görmüştüm. Ben bir aptalım ama beni affet keşke onları görsen ah o gözler ancak kısa olmak için Çünkü gözlerimden uyku akıyor hanımlar tekrar akrabalarına bindiklerinde genç w. Seldstast Andran ve ben kapıda bekliyorduk.
Onu peşindeki gölge gibi takip eden yedi gözlü yaratığı kimse görmezdi fakat içine girdiği alanın bozulan havası, sirayet eden kasveti, iliklere işleyen habisliği algılamamak mümkün değildi. Diğerlerinin aksine o canavarı görebiliyor ama artık çocukluğundan beri onsuz geçirdiği tek bir anı dahi hatırlamadığından adeta yokmuş gibi davranıyor, iki kelam etmeyi başardığı birine “ardımda duran şu çirkin şeyi görüyor musunuz?” gibi son derece insani soruları sormuyordu. Bakmayı bilen gözler bu anomaliyi görse bile musallat olur kaygısıyla görmezden geleceği için aşırı sevimsiz dostunu biriyle paylaşma ya da birine kaptırma endişesini hiç yaşamamıştı. Yaratığın kara kara bakan gözleri ve zift gibi karanlık derisinden ibaret yüzünde bir ağız burun seçmek mümkün değildi. Neyse ki konuşmuyordu da. Ara sıra homurdanıyor ve et dolu bir genizden gelen soluma sesi dışında bir şey işitilmiyordu. Birbirinden ayrı bakan yedi gözün neredeyse hiçbiri aynı anda açık değildi. Biri fal taşı gibi pörtleyip etrafı kolaçan ederken diğerleri ya pinekliyormuş gibi yarım açık ya da tamamen kapalı oluyordu. Göz zevkine bıraktığı olumsuz etki dışında bir zararı yok gibiydi ancak pek de evde beslemek istenilecek türden bir canlı olduğu söylenemezdi. Zaten Feyza’nın deliliği peşinde dolanan bu hilkat garibesi değil, onun çirkin, tuhaf ve korkunç bir kılıkla ete kemiğe bürünerek temsil ettiği katlanılmaz hissi sarsıntılardı.
33 kurşun
1. Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür
Geceleyin ormanda ...
Gökyüzünde burgaçlanan bir şeyler vardı. Kara bulutlar arada iç geçiriyor, sonra zifiri karanlığın ortasında bir şey, ak bir gölge gibi, insanın gözünü yalayıp geçiyordu. Orman her yerinden nefes alıyordu. Orman, başlı başına bir ciğere dönüşmüş nefes alıyor, sağda solda gizli gözler seziliyordu. Yağmur uğultusu vardı sonra. Sanırsın bir at sürüsü.
Pyramus! Konuş ! Konuş! Dilini mi yuttun? Ölmüş! Ölmüş! Güzel gözlerini, kara toprak mı örtecek? Bu dudaklar, kiraz burun, sarı papatya yanaklar gitti! Gitti! Aşıklar o pırasa yeşili gözler diye haykırın! Gel ey zalim kader! Gel! Gel! Kanı çekilmiş eller, gelin dondurun benim de kanımı! Yaşamak neye yarar sevgilimi hayata bağlayan ipekten halat koptuktan sonra! Yeter sus artık dilim! Gel ey hançer, gel de delik deşik et bağrımı!
kıskanç
Sakın bir söz söyleme... Yüzüme bakma sakın! Sesini duyan olur, sana göz koyan olur. Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın, Annen bile okşarsa benim bağrım kan olur... Dilerim Tanrıdan ki, sana açık kucaklar Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun; Kan tükürsün adını candan anan dudaklar, Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
Sayfa 181Kitabı okudu
Buna karşılık Türkiye’nin de içinde bulunduğu Kara Avrupası hukuk sisteminde kural olarak mahkeme kararları bağlayıcı değildir. Bu şu demektir: Bir mahkeme belli bir konuda daha önce verdiği bir kararı, tekrar aynı konuda dava açılırsa tekrarlamak zorunda değildir. Keza içtihatları birleştirme kararları hariç, bir mahkeme, önündeki dava konusuna benzer konularda verilmiş üst mahkemelerin kararlarını kural olarak örnek almak zorunda değildir.
Yalnız ve yalnız o bir çift göz kaldırırdı beni sanki.
Ama düşer dururdum, uçsuz bucaksız bir denize atılmış, batmaya başladığında suyla, yüzmeye başladığında rüzgârla kamçılanan bir nesne gibi, oradan oraya sürüklenirdim. Bir çift göz dışında güvenecek hiçbir şeyim olmadan, denizle gök arasında sonsuza dek batıp çıkmak ve bir çift göz dışında, tüm gücümle yapıştığım o gözler dışında beni kaldıran hiçbir şey olmaksızın... Yalnız ve yalnız o bir çift göz kaldırırdı beni sanki. İri miydiler, ufak mıydılar bilmiyorum; kirpikleri uzun muydu, kısa mıydı, onu da bilmiyorum. Bütün anımsadığım kapkara iki yuvarlağın çevresinde apak iki halka. Akın daha ak, karanın daha kara olması için, bu gözlere bir bakmam yeterdi; sanki gizemli bir kaynaktan alıyorlardı ışıklarını, çünkü toprak katran karası, gökyüzüyse aysız güneşsiz, gece kadar karanlıktı.
Eğer şehvet, nefsi istila eder, akla galip gelirse aşk adını alır. Aşk tehlikeli bir hastalıktır. Aşkın sebebi, sevgilinin güzelliğini gözönünde büyütmek, her zaman hayaliyle meşgul olmak ve onu düşünmektir. Aşık sararır, zayıflar, gözleri çöker, gözler güzel bir şey seyrediyormuş gibi gülümserken, içi dertle, üzüntü ile dolu, sesi de hazindir, uykusu azdır. Eğer doktor, elini âşığın nabzına koyup tanıdığı kızların isimlerini ağır ağır söylerse, sevdiği kızın adı geçtiğinde nabzı fazlasıyla atmaya başlar, rengi sararır ve bu halinden sevgilisinin kim olduğu anlaşılır. Sevgilisine kavuşamayan âşıkta gittikçe derinleşen sevgi, onu kara sevdaya hatta deliliğe kadar sürükleyebilir. 1. Cilt 52. Sayfa
1.479 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.