Alacaceren Sevgili Meriç'in yarım kalmış bir öyküsü, kekremsi bir tat bırakan buruk bir hikâye. Eser bir roman ama uzun hikâyeye benziyor.
İki küçük kız çocuğu; Bengi ve Gün. Bengi ikisi birden evlatlarını bırakan bir ailenin büyük çocuğu. -Oysa çocuklar terk edilmeyi hak etmez. İnsanlar birbirinden ayrılabilir fakat çocuklar anne baba sağ
Winter kısaca eğilerek selam verdi. Isabel dışında hiçbir hanımın yüzüne bakmıyordu. “Seninle konuşabilir miyim, lütfen?”
Isabel yutkundu. “Ben... toplantımız sona erdiğinde...”
“Şimdi Isabel.”
Ah Tanrım. Isabel, Winter’ın başka bir şey söylemesine fırsat
vermeden aceleyle yerinden kalktı. Yanakları kızarmıştı. Odadaki
hanımların hepsi kuşkucu bir sessizlik içindeydi.
Isabel koridora çıktı. “Ne oldu?”
Winter ona sadece baktı ve Isabel de o anda onun için ne
ifade ettiğini anladı.
Kalbi sıkıştı. Şimdi mi? Bunu şimdi mi yapmak istiyordu?
Bir son dakika paniğine kapıldığını hissetti. “Asla çocuk
doğuramayacağım,” diye fısıldadı mümkün olduğunca sakin bir
şekilde. Şu anda derslere ara verilmiş olmalıydı çünkü bütün çocuklar merdivenlerden koşarak iniyorlardı. “Sana göre çok yaşlı,
çok zengin ve mevkii olarak da senden çok daha üstünüm...”
Winter onu en basit şekilde, burada, yetimhanenin koridorunda, Leydiler Sendikası’nın, tüm çocukların ve burada olmayan
herkesin de kısa sürede duyup da geleceği kocaman bir topluluk
önünde öperek susturmayı seçti...
Ve Isabel de umursamadı. Kollarını genç adamın bedenine
sararak öpücüğüne mutlulukla, coşkuyla karşılık verdi. Onu tüm
benliğiyle seviyordu.
Winter hafifçe geri çekildi ve gülümseyerek fısıldamaya baş
ladı. “Bu kez beni gerçekten de büyük bir tehlikeye attınız, Leydi
Beckinhall. Bu durumda yerle bir olan itibarımı ancak benimle
evlenerek kurtarabilirsiniz.”
Bunları söyledikten sonra da çok tuhaf bir şey yaptı. Winter
Makepeace başını geriye attı ve bağırarak kahkaha attı.
Öncelikle söylemek istediğim şey anne ve baba sevgisinin çok değerli olduğu. Kitapta babasından sevgi gören Hasan' ın merhameti ve bağlılığı hissedilirken, babasından birazcık olsun sevgi görmek isteyen Emir' in bencilliği hissediliyor. Emir' in babasından ilgi görebilme çırpınışları bana aile olmanın önemini ve anne baba sevgisinin
"AYNAMIN ARKASI"
"Bir insan gözleri görüyorken ne kadar kör bakabilirdi? Ya da zekâsıyla kariyerinin en uç safhalarında başarılarının meyvelerini alıyorken kim, nasıl aptalca bir hayale kapılabilirdi?"
Çocuk yaşlarda ailesi ile Malatya'dan İzmir'e göç etmesiyle başlar Korluoğlu'nun hikâyesi.
Kamyon kasasında 27
_Küçük kılıbık adam. Korktuğun için bağırıyorsun.
_Ben kim oluyorum ki kendi görüşüm olacakmış. reis ne derse o’dur.
_Düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç?
_20 yıllık olayları anımsayacak beynin yok, bu nedenle, iki bin yıl öncesinden aptalca dini sözlerini tekrar söylüyorsun.
_Beni ahlaksızlıkla suçlarken doğrudan
çevrem bir balıkçı teknesi değin dardı
ekmek kavgasında ölünür mü bilmiyordum
bir avuç insanlarım vardı esenliğimi adadığım
*
tümümüzün öyküsü böyle başladı
ılık mevsimlere takılmıştı suçsuz gözlerimiz
zaman giysi değiştiren ağaçlarla anlamlıydı
bir bomba patlasa örneğin şu dağın ardında
görüşmeler yapılsa silahsızlanmaya dair
bize göre
_Türk savaşır, rus sevişir, yunan düşünür, arap da masal anlatır. Yunan
_Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar güzel anlatan, Türkler kadar da bu masala inanan 2. bir millet yoktur. Azeri
_Bir yanlışı haklı çıkarmaya çalışmak, onu iki kat büyütür. Fransız
_Cahiller, okumuşların cevaplayamayacağı soruları sorarlar. İran
_Yılan
_Lord Byron_
_Ey güzel okur! Bir kez burnunu uzattığın bu sayfaların içinden bir daha çıkamayacağına ant içerim!
_Tabuttaki ceset gibi yalnızdım. Yalnızdım bir bulut gibi. Yalnızlık dediğim haremindeki sultanınkidir. Mağarasındaki bir münzevinin değil. Hava saydam, gök mavi ve toprak kıvançlıyken, görünmekten hoşlanmayan, çatık kaşlı bulut gibi
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını
mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı
sahici bir şeysen eğer söyle bakalım
neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih
yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı
koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için
incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı
sor gücün sormaya yetiyorsa
_İnkarcılar kızgın fırına atılmış saman gibi yanacaklar. İnananlar ise ahırdan salınmış buzağılar gibi sevinçle sıçrayacak.
_Davutoğlu Süleyman’ın özdeyişleri_
_Akılsızlarara, ahmaklıklarına uygun karşılık ver. Yoksa kendilerini bilge sanırlar.
_Akılsızlar ne zamana dek bilgiden nefret edecek?
_İyilerin peşinden gidin. Hırsızın katilin
_İnsan, kendisini aşmakla kalmaz, kültürünü de aşar. Kültüründen ve toplumundan gittikçe ayrı düşmeye başlar. İnsanlık ailesinin bir bireyi olmaya başlayıp yerel grubundan ise uzaklaşır. Evrenselcilik’in temeli kesinlikle burada yatmaktadır.
_Hasta insanlar, hasta bir kültürün ürünleridir. Sağlıklı insanlar ise ancak sağlıklı bir kültürde
Servet-i Fünun Edebiyatı dönemi özelliklerini en güzel anlatan, realizmi en belirgin şekilde ifade eden Halit Ziya Uşaklıgil okuyucusuna sanki kitap değil bir film ya da tiyatro izleyicisi lezzetini tattırıyor. Betimlemeler o kadar gerçekci o kadar etkileyici ki kitabın içinde yaşıyorsun adeta. Dönemin yazarlarının karamsar olması sebiyle sürekli her durumdan, her olaydan kaçış özellikle ön planda tutulmuş. Bu o kadar derin işlenmiş ki Ömer Behiç'in her kaçışında onu durdurmak ister gibi, durmayıp gidişinde ise her şeyini ailesine feda etmiş koca yürekli Vedide ile kalmış buluyorsun kendini. Kendi kültürüne sahip çıkamayan Ömer Behiç; ailesine, Leylasına, Selmasına, asla hakkettiği değeri göremeyen Vedide'ye ve kendisine sahip olamayışını öyle kahredici aksettiriyor ki taklit eden toplumların mutsuzluğa mahkûm oluşunun sonucuna vardırıyor. Bunun sonucunda mutsuz çocuklar, mutsuz evler, mutsuz hayatlar ve yozlaşmış toplum...
Kitabı kapattığımda anladım ki hangi dönemin içinde olursak olalım toplumsal baskılar devam ettiği sürece, insanlar kendi içlerinde ahlak, insaniyet, namus, aile, değerleri ve en önemlisi kendisiyle içsel savaş halinde iken kırık hayatlar hep olacak ve hiçbir zaman onarılamayacak..
Sonrası hiçbir şey olmamış gibi devam ettirilmeye çalışılan hayatlar, yüzünde bir değil sayısız maskesi ile dolaşan insanlar, kendi yüzünü unutmuş yüzsüz zavallı biçareler...
Kırık HayatlarHalid Ziya Uşaklıgil · Karbon Kitaplar · 20201,580 okunma