Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Keşke sürekli sınandığımız şu dünyada ölmeden önce iyi anılar, kötü olanların altında yok olup gitmeseydi.
Stoacılar gelecekte başa gelebilecek kötülüklerle ilgili üç eidetik indirgeme biçimi geliştirmişlerdir. Birincisi, geleceği gerçekleşmesi muhtemel hâliyle değil, gerçekleşmesi çok düşük bir olasılık olsa da en kötü hâliyle hayal etmektir-en kötüsü kesin gerçekleşecektir, bu bir olasılık hesabı olarak değil olabilecek gerçekleşmiş gibi değerlendirilir. İkincisi,kişi olabilecekleri uzak gelecekte muhtemelen gerçekleşebilecekmiş gibi değil çoktan gerçekleşmiş ve gerçekleşme sürecindeymiş gibi değerlendirmelidir. Örneğin birisi sürgüne yollanabilirmiş gibi hayal edilmez de çoktan sürgüne yollanmış, işkenceye maruz kalmış ve ölmek üzereymiş gibihayal edilir. Üçüncüsü, kişi bunları hayal ederken dile getirilemeyecek acılar tecrübe etmek için değil, kendisini bunların gerçekte çok büyük kötülükler olmadığına ikna etmeamacıyla yapar. Olasılıkların tümünün, tüm bu süreç ve tüm bu talihsizliklerin indirgenmesinden ortaya çıkan kötü bir şey değildir, kabul etmemiz gerekendir. Aynı anda hem gelecekteki hem de şimdiki durumdan oluşur. Epikürcüler yararsız olduğunu düşündükleri için buna karşıydılar. Onlara göre şimdiki olaylardan keyif alabilmek için geçmiş keyifleri yeniden hatırlamak ve ezberlemek daha yararlıydı.
Sayfa 51 - Profil KitapKitabı okuyor
Reklam
Acaba özünde iyi biri miydi? Özünde iyi olmak... Aslında ne demektir? Kötü işler yapmayı tercih etmiş birinin "özünde" iyi olduğu nasıl iddia edilebilir? Bir insanın içinde bulunduğu şartlardan dolayı kötü olmaya mecbur edilme ihtimali nedir? Aynı koşullarda sınanmadan onları yargılamak hakkımız mıdır? Kabul edelim ki aslında hiç kimse hiçbir zaman hiçbir koşula "mecbur" değildir. Her zaman seçenekler vardır. Demem o ki "mecbur olmak" bile bir tercihtir.
sinema salonunda yanınızda oturan kişiye bakın ya da süpermarket kuyruğunda önünüzde durana. ya da Meclis'te konuşana. şaşılası olan tanrıların bu kötü gidişata bu kadar uzun zamandır izin vermeleri asıl.
Dünya öyle korkunç bir yer ki, hayat öyle feci bir şey ki, öyle kötü ki insan dediğin, bunların hepsi bir olup üzerime çullandılar.
Oburluk kötü hastalıklardandır, Valide Sultan bu hastalığa yakalanmış bir kere, sömürmek pek hoş bir tabir değil, ama Safiye Sultan'a yakışmadığını söyleyebilir miyiz? Hemen suyunu çıkarabileceği her maddeyi sıkan, meyve düşürebileceği her ağacı sallayan bir insan olmuştu. Şöyle bir hayal âlemine dalıp, 1563 senesine, Venedik'ten Korfu'ya giden gemiye kendini atabilse... O küçük, masum, güzel Bafa'dan böyle bir kadının nasıl hâsıl olduğunu kendisi de anlayamaz.
Reklam
Bana kendimi kötü hissetirecek içine düşmüş olduğum durumun saçmalığını düşündürecek tek söz etmedi.
Kötü davranamayan çocuk umudunu kaybetmiş, artık yenik düşmüştür.
Ebeveynine inancını kaybetmiş bir bebek öfkelenmez. Arzu etmeyi bırakır sadece." der Winnicott. Anti- sosyal şekilde davranan, yani hırsızlık yapan, yalan söyleyen çocuk, kötü davranamayan çocuktan daha çok umut doludur Winnicott'a göre. Kötü davranamayan çocuk umudunu kaybetmiş, artık yenik düşmüştür. Anne-babanın gücü karşısında yenik düşmüştür, davranışlarının bir işe yarayacağını, anne-babaya dokunabileceğini düşünemez artık, kendi gücünü hissedemez. Anne-babasına dokunabileceği inancını kaybetmiş bir insan bir başkasına dokunabileceğine de inanamaz.
Sayfa 115 - Okuyan Us, 1. Baskı, 2024Kitabı okuyor
Winnicotťa göre çocuğa ait bu tür "kötü" davranışlar, çocuğun anne-babaya dair hâlâ bir umudu olduğunun göstergesidir. Çocuk -ya da yetişkin- o umutla iyi anne-babayı aramaktadır. Her zaman "iyi" davranan çocuk ise, artık o umudunu kaybetmiştir...
Sayfa 115 - Okuyan Us, 1. Baskı, 2024Kitabı okuyor
" Babam bir kalıp dökmüş, beni de o kalıbın şeklini almaya zorlamıştı. " dedi Adam. " Kötü bir dökümdüm ama tekrar eritilmem de mümkün değildi. Hiç kimse tekrar eritilemez. Böylece kötü bir döküm olarak kaldım. "
Sayfa 494
Reklam
Kötü hatıralar insanın aklından kelime olarak çıksalar bile görüntü olarak kalırlar.
İğrenir görünürlerden çoğu o nevi insanlardan bin defa aşağılıktır. Riyakârlık aşağılığın son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. Belki sevmezlerdi, kızarlar ama onu bile belli etmezlerdi. Kendi anlayışına uymayan insanlardan yaptıklarının kötü şey olduğunu bile bile zaruret, mukavemetsiz bir arzu, bir huy, bir hırs, bir iradesizlik, bir intibaksızlık; yahut da bizim kötülük bildiğimiz bir başka düşünce, başka tabiat, başka ahlak, başka yaradılış, başka ilcalarla çoğunluğa benzemeyenler- kusursuzlar- ancak kusursuzluğu bin bir tehlikeden sonra kazanmışlar kızmakta haklı olabilirlerdi.
' İnsanoğlu iyi değil. Belki kötü de değil. İkisinin ortası bir şey. Bazen iyi bazen kötü. Çoğu zaman kötü. '
Sayfa 63 - Doğan Egmont YayıncılıkKitabı okuyor
Deliliğe Övgü
"Yanılmanın pek kötü bir şey olduğundan dem vurup durur bazıları.Hayır efendim,insanın başına gelebilecek en büyük kötülüktür hiç yanılmamak"
Sayfa 61 - Türkiye İş Bankası-Kültür Yayınları
Atsız, Tarih Bölümünden de ders alıyordu ve oradaki en önemli hocası da Zeki Velidî idi. Şerh-i Mütûn (Metin Şerhi) dersine ise Namık Kemal'in oğlu Ali Ekrem Bolayır giriyordu. 1929 yılından itibaren Ahmet Caferoğlu da hocaları olacak ve ondan Türk Dili Tarihi dersi alacaklardı. Arap Edebiyatı Tarihi hocası Osman Reşer'den de ders almışlardı. Oskar Rescher adlı bu Alman Yahudisi Müslüman olduktan sonra bu adı almıştı (Atsız 1992: 122-123). Osman Reşer, daha sonra, Atsız'ın Ruh Adam romanında kötü karakter (Yek) olarak karşımıza çıkacaktır (Deliorman 2013: 209 vd.).
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.