Ah beklenti, sen ne korkunç şeysin, umuttan daha çok korkuyla birleştiğin vakit! Çarpmasına eziyet ederek , nasıl da kendini kalbin etrafına sarıyorsun! Bizi kırık bir bardak gibi şimdi parçalıyor gözükerek , şu an bize hiçbir işe yaramayan ve öylece bize bir duyguyla zulmeden hiçliğe karşı taze bir güç vererek ; avuçlarında eğmesine rağmen prangalarını kıramayan bir adamın hissetmesi gerektiği gibi tüm çelimsiz mekanizmamıza nasıl da bilinmez acılar salıyorsun.
''Isabella.'' Tam adımı söyledi ve serbest olan eliyle saçlarımı okşadı. O bana dokununca bütün bedenim ürperdi. ''Bella, eğer sana zarar verirsem yaşayamam. Bunun bana nasıl işkence ettiğini tahmin edemezsin.''Başını eğdi, yine utanmıştı. ''Seni öyle hareketsiz, bembeyaz, soğuk düşünmek... Bir daha kızarmayacağını bilmek... Benimle ilgili bir şeyler hissettiğinde gözlerindeki parıltıyı göremeyecek olmak... Buna dayanamazdım.'' Parıldayan gözleriyle bana baktı. '' Sen şu anda benim için hayattaki en önemli şeysin. Hiçbir şey benim için bu kadar önemli olmamıştı.''
(...)
''Ne hissettiğimi biliyorsun,'' dedim sonunda. ''Gördüğün gibi buradayım... Bu da senden uzak kalmaktansa ölmeyi tercih edeceğim anlamına geliyor.'' Kaşlarımı çattım. ''Ben geri zekalıyım.''
''Sen geri zekalısın,'' diye onayladı gülerek.
Oysa Adem, ey güzel yolcu, sen öylemisin? Hatırla nasıl yaratıldığını. Bu toprak bedene neler katılıp karıldığını, suyuna mizacına neler karıştırıldığını. Hani ruhun, hamurunun yoğrulmasına tanık tutulmuştu.
Bir yanın karanlık senin bir yanın ışık. Bir yanın melek kanadı bir yanın şeytan ıslığı. Bir yanın çamur beden, bir yanın kutsal ruh. Bir yanın iyiliğe açık bir yanın iyiliğe kapalı.
Tek başına ne duru iyilik ne de saf kötülük sensin. Ne baştan ayağa cennetsin ne de tümüyle cehennemsin. Aynı anda birbirine zıt iki şeysin. İçinde iyilik ve kötülüğü besleyip büyütecek yeteneğe aynı anda rastlayacaksın. Hataya da sevaba da aynı derecede ehliyetli olacaksın. Bir yanın yükselmeye çekecek seni bir yanın düştükçe düş diyecek. Zirvelerle çukurlar arasında gidip geleceksin. Ama bu ikilik kabahatin değil senin mahiyetin. Üstünlüğün, zayıflığın olan bu şeyde. Tepeden tırnağa çamursun Adem ilk bakışta. Toprağın topraklığına batmış gibisin. Ama bu halinle kıymetlisin. İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin. Ve ey Adem unutma, böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmakdan ağır çeker. Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade-bilinçli seçimsin.
İşte o zaman her halinle değil ama bu halinle, düşmenle değil yükselmenle, esfeli safilininle değil ahseni takviminle, yani insanı kamilinle bizden yücesin işte o anda secdeye değersin.
Sinan "Tanrım! Sen nasıl bir şeysin!" dedi nefesi nefesine değerken. Deniz dediğine işveyle güldü ve "Herkes bize bakıyor," dedi.
"Umurumda bile değil,"
"Benim umurumda. Lütfen bırak,"
"Seni eve bırakmama izin ver," dediğinde Deniz istemsizce gülüyordu. "Bence o takıntılı sapığım sensin," dedi fısıltıyla.
Sinan "Senin olacaksam razıyım," dediğinde Deniz "Tamam eve bırak ama önce bileğimi bırak," dedi bileğini kurtarmaya çalışarak.
Başın çok yükseklerde eğil selvi boylu
Eğil bir kez nasıl bir şeysin göreyim
Nasıl liman çocukları zâlim
Nara atarlar gecenin koynuna
Daha başkaları da var
Tabiatlarını mayalarını açıklayan
Ya sen selvi boylu nesisin
Ya ben neyiyim körlüğün
...
Selvi boylu eğil ikiye katlan
Bak şairin yarım, şiirin köle kaldı
Başın çok yükseklerde eğil selvi boylu
Eğil bir kez nasıl bir şeysin göreyim
...
Ya sen selvi boylu nesisin
Ya ben neyiyim körlüğün
Eğil hakkımızla
Birlikte bağıralım içine esirliğin
...
Selvi boylu eğil ikiye katlan
Bak şairin yarım şiirin köle kaldı.
Yüksek mevkilere geçmek veya bir eğlenceye davet edilmek senin elinde midir ? Kuşkusuz hayır ! Öyleyse nasıl olur da bu senin için bir küçük düşme ve şerefsizlik olabilir ? Sen ancak sana tâbi olan şeyle bir şeysin.