''Kötü bir barış, savaştan daha berbattır.''
-Tacitus
Savaş... tanımından başlayalım. Savaş, en az iki farklı ülkenin birbirleri üzerinde farklı çıkarlar doğrultusunda başlattıkları bir akımdır ve bu zaman zaman artabilir. Peki ya iç savaş, mahalle, şehir, ev, esnaf, kelimeler savaşı? Peki ya parti savaşı? Savaş bu kadar, bu derece indirgenebilir
Bu kitap bir dil, bir lisan olsa adı ''Baykuşça'' olurdu. Bunu şunun için söylüyorum; Kör Baykuş kitabını verdiği mesajlar doğrultusunda son derece iyi anladım ama bu, bir lisanı, bir dili konuşamamak, sadece konuşulanı söyleneni gayet net bir şekilde anlamak gibi bir şey. (İngiliççe konuşamıyom ama anlıyom) dedikleri gibi.
Kitaba başlarken
> Evet, gene zorlu bir kitap ile baş başayız arkadaşlar. Bu kitabı çok severek okudum, ama okurken inanın zorlanmadım, bazı yerlerinde iki bilemediniz üç dikiş geçmedim değil. Bu aralar Amerikan Dolar’ı gene cephe savaşı veriyor ve bir iniş, bir çıkış yaptığı için işlerde durağan seyre geçti ve bana biraz olsun bir şeyler karalama imkânı da
Taziyeevinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba?” diye soran birisini anlatmışlardı. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir twit attım. Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Kan revan içinde kaldım. Ne yorumlar, ne hikâyeler...
Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirenler…
"Üstelik nasıl aldanarak seviliyorum zannetmişti ve ilk fırsatta bunun nasıl gülünç olduğunu ne üzücü bir şekilde anlamış, ne acı, ne değersizce, ne kadar küçük düşürülerek anlamıştı..."
‘’Öyle bir sızı ki bu, anlatmam lazım birine.’’ Cümlesini okuduğum incelemesi ile başladı kimdir bunun yazarı merakım?
Sızı duygusunun ifadesi ve Ayfer Tunç hayranlığım sebebiyle nerede bu kelimelerle karşılaşsam tüm dikkatimi cezbediyor.
Neden mi bu girizgah? Birkaç sene önce, herkes herkesi rahat rahat, tesadüflere gerek kalmadan, heyecanla
Gecenin üzerime örttüğü çiy damlalarından kurtulup, doğrularak günün ilk öğününü, belki de mideme girebilecek birkaç lokmayı bulabilmek için hayatın içine atılıyorum. Benim olan tek şey şuradaki boş çöp tenekesinin yanında duran karton parçası. Gecenin ayazında bedenimin bütün sıcaklığını çekti oda. Beni sömürdü resmen, taş gibi kalktım yattığım
Ve bitti,
Biterken bittim ben de.
Son yıllarda okuduğum en kapsamlı, en bilgi yüklü, en sıra dışı, en yorucu ama merak duygumu en tatmin eden eser oldu diyebilirim.
David Brown eser için: "Bu kitabın özetinin çıkarılması ona haksızlık olur," diyor. O kadar haklı ki! Çağdaş bir ansiklopedi adeta. Sıkmayan, kendini okutan,
Ülkemizde çok yanlış bir düşünce yapısı var: "Çocuk bakmak tecrübe işidir, okuyarak izleyerek öğrenemezsin"
50 yaş üstü bir grupla bile konuşurken çocukluktan kalma travmasını anlatıyor ve sesinin titrediğini görüyorum.
Kimisinin 5 çocuğu var ve 5.si gerçekten tam yetişmiş, çünkü artık nasıl yetiştireceğimizi biliyoruz diyorlar.
Taziyeevinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba?” diye soran birisini anlatmışlardı. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir twit attım. Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Kan revan içinde kaldım. Ne yorumlar, ne hikâyeler...
Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirenler…
Yazarımız diyor ki: “Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın.”
Bende diyorum ki: “Filmin size tanıdık olduğunu ve gerileceğinizi, korkacağınızı bilmenize rağmen Pandora’nın kutusunu aralama dürtüsünün size hâkim geldiğini
Hiç düşündünüz mü? 500 yıl sonra nasıl bir dünya olacak, insanlar nasıl bi düzenle yönetilecek ve yaşayacak? Bildiğimiz dünya düzeni birşekilde yıkılır ve yeni bir dünya düzeni kurulur. Bu yeni dünya örneklemelerine distopya diyoruz. Bu kitap da efsane ve kült bir distopya.
Kimi kitap ansiklopedik bilgi içerirken kimisi şiirsel metinler
Açlık
Hayatın zorluklarıyla mücadele ederken yazılarında mükemmeli kovalayan, yazarak hayata tutunmaya çalışan, yazdıklarının kabul görmesi uğruna çalışan genç bir yazarın, açlık ve yoksullukla dolu öyküsü. Tanıdık geldi mi size?
Şu paragrafı başka yerde okusam hemen
Martin Eden gelirdi aklıma. "Yo, bu ondan başkası olamaz," derdim.