Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Meşhur muharrire Gabrielle Reval'ın kızların düşüncelerinin teşrihi
Kadınlık Aleminde Kızların Düşünceleri Ben bir kız lisesinde mu'allime bulunuyordum. Ben onların arasına girerek ne konuşduklarını, ne ile iştiğål etdiklerini ve ne düşündüklerini tedkik etdim. Ve zannederim ki onların ruhlarını az çok anladım. Bu sebeble te'min edebilirim ki, iki yüz talebe bulunan bu mektebde ancak on iki dânesi istikbåldeki mesleklerini ta'yin ile iştigal ediyorlardı. Halbuki bir istilà ordusu içün bu mikdår pek azdır. Bu kuvvet hiçbir tebeddül vücuda getirmeye muktedir değildir. Diger yüzde doksanın ne ile iştiğal etdiklerini, ne düşündüklerini mi soruyorsunuz? - Onlar da bütün genç kızların ne düşünmesi îcâb ederse onu düşünüyorlardı: Ya'ni nasıl izdivac edeceklerini. Eğer bununla beraber şimdiki kızların validelerine nisbetle büyük bir terakki ibraz etdiklerini iddia ederseniz o vakit bunların samimi bir aşk ve muhabbet düşünmediklerini söylemek îcâb eder
Melekleri görürsün ki Rablerine hamd ile tesbîh ederek arşın etrafını kuşat- mışlardır.] ve emsâli âyât-ı kur’âniyyedir. Bu sûrette Hak mahmûd ve halk hâmid olur; ve bu vecihde üç sûret vardır: Kavlî, fiilî, hâlî. 1. Hamd-i kavlî: Enbiyâ (aleyhimü’s-selâm)ın lisânı üzere Hakk’ın ken- di nefsine senâ ettiği şeyle abdin lisânen hamdidir. 2. Hamd-i
Reklam
Tıp profesörü yıllarca öğrencilerine şu dersi verirdi: Karşınıza gelen biri, şikayeti ne olursa olsun, siz ona hastalığını söyleyinceye kadar henüz hasta değildir. Sadece bir "hasta adayı"dır. Bu sebeble dikkatli olun, “hasta adaylarını” gerçek hastalar yapmayın. Hastalığı tıp nasıl tarif ediyor bilmiyorum. Herhalde birtakım fonksiyon bozuklukları, mikrobik enfeksiyonlar vs. diye olmalı. Fakat yine tip, hastalık ne olursa olsun şunu da söylemekten geri kalmıyor: Hastalık yok, hasta insan vardır.
Sayfa 99 - Beyan Yayınları - 25.Baskı - 2020Kitabı okudu
Hayvanseverlerinde En Hayırlıları Müslümanlar Olmalı
126: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı, nihayet bir kuyu bulup oraya indi, su içip çıktı, bir de ne görsün bir köpek dilini çıkarmış soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Adama kendi kendine bu köpek te tıpkı benim gibi susamış dedi ve hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve mesti ağzına alarak kuyudan çıktı, köpeği suladı. Bundan dolayı Allah o kimseye teşekkür etti (razı oldu) ve onu bağışladı.” Sahabîler: Ey Allah’ın Rasûlü bizim için hayvanlardan dolayı sevap var mıdır? dediler. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “ (Evet! kendisinde hayat eseri olan canlının) her yaş ciğer (sulayan için) de mükafaat vardır, buyurdular. Bir başka rivayette: “Allah ona teşekkür etti (ondan memnun oldu) ve onu bağışlayıp cennetine koydu” denilmektedir. Bir diğer rivayette ise şöyle buyurulmaktadır: “Susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek bir kuyunun etrafında dolaşıp duruyordu. İsrailoğullarından ahlaksız bir kadın onu gördü hemen çizmesini çıkardı, köpek için kuyudan su çekerek onu suladı, bu sebeble o kadın bağışlandı.” (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selam 155)
Sayfa 76 - Erkam Yayınları
Tıp profesörü yıllarca öğrencilerine şu dersi verirdi: Karşınıza gelen biri, şikayeti ne olursa olsun, siz ona hastalığını söyleyinceye kadar henüz hasta değildir. Sadece bir “hasta adayıdır”. Bu sebeble dikkatli olun, “hasta adaylarını” gerçek hastalar yapmayın
"Dünyanın en etkili gücü fikir, en etkili silahı sözdür unutma. Söz ağızdan bir kere çıktı mı sözün esiri olursun. 𝙕𝙞𝙠𝙧𝙞𝙣 𝙞𝙡𝙚 𝙛𝙞𝙠𝙧𝙞𝙣 𝙗𝙞𝙧 𝙯𝙖𝙣𝙣𝙚𝙙𝙚𝙧𝙡𝙚𝙧. Düşünmeden konuşma bu sebeble. Ne düşünüyorsan o söze dönüşsün ki kendine nazarın değmesin..."
Reklam
Kader, sebeble müsebbebe bir taalluku var. Yani, şu müsebbeb, şu sebeble vukua gelecek. Öyle ise denilmesin ki: "Madem filan adamın ölmesi, filan vakitte mukadderdir. Cüz'-i ihtiyarıyla tüfek atan adamın ne kabahati var, atmasaydı yine ölecekti?" Sual: Niçin denilmesin? Elcevab: Çünki kader, onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farzetsen, o vakit kaderin adem-i taallukunu farzediyorsun. O vakit ölmesini ne ile hükmedeceksin? Ya Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mu'tezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin. Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki: "Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul." Cebrî der: "Atmasaydı yine ölecekti." Mu'tezile der: "Atmasaydı ölmeyecekti."
Mezheblerde Şarkı ve Çalgının Cezai Hükmü...
İmam Ebû Yusuf, şöyle der: "Bir yerde çalgılar çalınıp eğlence yapılıyor olsa, onların izni olmaksızın oraya girebilirsin. Çünkü münkerden insanları nehyetmek farzdır. Eğer onların izni olmadan oraya girmek caiz olmasa, bu takdirde farzı yerine getirmek mümkün olmazdı." Keza Hanefî âlimlerine göre, hükümdar veya onun yetki verdiği bir kimse, bu sebeble onu habsedebilir, ona tâzîr cezası verilmesi ne hüküm verebilir. Şafîîlere gelince: Bizzat İmam Şafiî kendisi şöyle der: "Çalgı ve şarkı, mekruh olan bir eğlencedir, muhal ve bâtıla benzemektedir. Bunu fazlaca irtikâb eden kimse; sefih sayılır ve şahitliği reddedilir." Şafiî mezhebi âlimleri de, mezheplerine göre bunun haram olduğunu açıklamışlar, Şafîîlere göre helâl sayıldığı iddiasını da red ve inkâr eylemişlerdir. Nitekim Kâdı Ebu't-Tayyib el-Taberi, Şeyh Ebû îshak ve Îbnu's-Sebbâğ gibi zâtlar, bu kabil açıklamalarda bulunmuştur. Şeyh Ebî İshâk, et-Tenbîh adlı eserinde şunu söyler: "Çalgı çalmak, şarkı söylemek gibi haram kılınmış bir menfaat üzerine ücret sahîh olmaz. Kesin haram kılınmış bulunan içkinin taşınması için sahîh olmadığı gibi." Evet o böyle söyler ve bunda herhangi bir ihtilâf olduğunu da zikretmez. El-Mühezzeb adlı kitap da şöyle der: "Haram kılınmış menfaatler için ücret caiz olmaz. Çünkü bunun kazancı haramdır. Kendiliğinden ölmüş hayvanın (meytenin) ve kanın kazancının haram olduğu gibi"...
Selmân-ı Fârisî'den rivayet edilmiştir ki: Kendisi hastalandığında Sa'd ibni Ebî Vakkas kendisini ziyarete geldi. Selman'ın ağladığını gördü ve dedi ki: - Ne ağlarsın yâ Selman? Peygamber senden razı olduğu halde vefat etti. Selman buyurdu: - Ben öleceğime yanmam, yâ Sa'd! Dünyayı sevdiğim ve İstediğim için de ağlamıyorum. Şu sebeble ağlarım ki Peygamberimiz buyurmuştur ki: - Sizin dünyalığınız bir binicinin terkisinde taşıdığı kadar olsun! Halbuki ben son demlerimi yaşamaktayım. Etrafım dün yalık mal ve mülklerimle doludur. Acaba benim halim ne olacak? Sa'd buyuruyor ki; o anda etrafıma bakındım. Evinin içinde dünyalık olarak bir tahta çanak ile bir su tuluğu vardı. Bunları görebildim. Bunlardan mâadâ hiçbir şey göremedim. Sordum: Bunlarda ne var yâ Selman, bunlar için mi ağlarsın? Dedi ki: - Yâ Sa'd! Allah-ü Teâlâdan utanıyorum.
Sayfa 116 - Arslan YayınlarıKitabı okudu
Ağızdan çıkan sözler dörde ayrılır: Birinci kısım, sırf zarardır. ikinci kısım, sırf menfaattir. Üçüncü kısım, kâr ve zarar karışıktır. Dördüncü kısım, ne kâr ne de zarardır. Sırf zarar olan sözlerden ve hattâ hem kârı, hem zararı olup da, kârı zararını karşılamayan sözlerden sükût etmenin lüzumu meydandadır. Ne kâr ne de zararı olmayan sözlere gelince, bunların kıymetli vakitleri öldürmeleri bakımından aynı hüsran ve zarardır. Bunlardan da kaçın- mak lazımdır. Görüldüğü gibi sözlerin dörtte üçü düştü. Kaldı dörtte biri, o da sırf menfaat olan sözlerdir ki, bunlarda da tehlike vardır. Çünkü buna da riyâ ve gösteriş gibi yapmacık sözler, gıybet ve nefsi tezkiye gibi fuzûlî sözler, gizli bir şekilde ve hiç farkında olmadan karışabilir. Bu sebeble inşân tehlikeye düşer.
Reklam
Çekinilen şeylere nisbetle korkular da değişir. Zati bakımdan değil de başka sebeble kendisinden korkulan, mesela tevbe etmeden ölmekten, tevbeyi bozmaktan, Allah'a karşı vazifelerini hakkıyla yerine getirmek imkânlarından mahrum olmaktan, kalbinin kararıp katılaşmasından, istikametten ayrılmasından, alıştığı şehvetlere uymasından, Allahu Teâlâ'nın onu kendi iyilikleri ile başbaşa bırakmasından ve bununla kendini beğenmesinden, kibre kapılmasından, başka şeylerle meşgul olmasından, istidraçtan, insanların her ne şekilde olursa oIsun aleyhinde bulunmasından, ileride ne hâl alacağından, peşin cezaya uğrayacağından, dünya varlıklarına kapılıp onlara aldanacağından, sû'-i hâtimeden veya ezelde hakkında yazılan yazıdan korkması gibi. Bütün bunlar âriflerin taşıdıkları korkulardır ve her birinin özel faydaları vardır.
Önemli
Ne vakit ki Hakk inkârcılara "cehenneme gidiniz" diye seslenir. Onlar, "Ne sebeble?" derler. Yüce Hakk, "Uygun olmayan inanışlarınız sebebiyle" diye cevap verir. Derler ki: "Küfrümüz ilâhî irâden ile oluşmamış mıydı?" Buyurur ki: "Evet, fakat irâdem ilmime ve ilmim de sizin hakikâtlerinizden aldığım bilgiye yani bilinene bağlıdır.
Sayfa 114 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
201 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.