Anladım ki dışarıda var olan tüm öğretmenler,kitaplar rehberler ve üstatlar,bize yeni bir bilgi öğretmek için değil,kim olduğumuzu hatırlatmak için oradaydı.Tüm spritüel öğretiler aslında tek kaynaktan gelmişti ama hepsi yazıya döküldüğünde başka türlü ifade bulmuştu.Kaynak tekti ve o kaynak içimizden başka bir yerde değildi.
"Bilgi, bana bir harita odası gibi geliyor. Kütüphaneye her gidişimde bunu düşünür, etkilenirim. Öğretmenlerin rolü, çocuklara harita odasının içinde ne olduğunu sistemli biçimde öğretmek. Öğretmen, harita odasındaki rehberdir, hepsi o. O bilgiler onların kafalarının içinde değil. İcat eden, yaratan onlar değil. Her şey o harita odasında. Öğretmenler harita odasından nasıl yararlanacaklarını bilir. Onların işi, normalde orada kaybolabilecek kişilere yol göstermektir. Halbuki ben kolay kaybolmam. Yön bulma yeteneğim kuvvetlidir."
Sayfa 103 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
"Yaptığım yanlıştı.Bunu şimdi anlıyorum.Fakat yalnızca, ona iyilik etmeye çalışıyordum.Benim görüşüme göre hatalıydı.Ona gerçeği öğretmek,benim görevimmiş gibi hissettim."
Modern üniversiteler,öğrencilerine hayatlarını sürdürürken gereksinim duyacaklar duygusal ya da etik becerileri geliştirme öğretmek için zaman harcamazlar. komşu sevmeyi ya da dünyayı olduğundan daha iyi bir hale getirmek için çabalamaya öğretmek onlar çok ama çok az ilgilendiren bir konudur.
Kur’an’ın amacı, tabiat bilimlerini, tarihi, felsefeyi, başka bilimleri veya sanatı öğretmek değil, insanı Doğru Yol’a ulaştırmak olduğundan, Kur’an bu bilimlerin konularıyla ilgilenmez.
Bu işi yapmamın bir nedeni olduğunu anlıyorum. Tarih öğretmeni olmayı niçin istediğimi. Geçmişi ehlileştirmeye ihtiyacım var. Zaten tarih, tarihi anlatmak ve öğretmek bu demek. Onu kontrol altına almanın ve düzenlemenin bir yolu. Evcil bir hayvana dönüştürmenin. Ama yaşadığınız tarih, bir kitaptan ya da ekrandan okuduğunuz tarihten farklı ve geçmişteki bazı şeyler evcilleştirilemez.
“Anne güvercinler yavrularına uçmayı öğretmek için, onları yüksek bir yerden aşağı atarlarmış. Hazal bir güvercindi. Bense yeni doğmuş yavrusu. Uçmayı öğrenme zamanı gelmişti.”
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz.
İlim sahibi olmak
Hz. Peygamber de gençleri sever
Gençlerin sevgisi elbette karşılıksız bir sevgi değildir. Allah Rasûlü de gençleri çok sever, onlara değer verirdi. Camiye devam etmeleri için çabalardı. Onlarla şakalaşır, toplum içinde düşüncelerini ifa- de etmeleri için söz verir, yetenekli olanları müfrezelerin ve birlik- lerin başına komutan atardı. Toplumu bilgilendirmek ve İslam'ın öğretilerini insanlara öğretmek için yardımlarını alırdı. Öyle ki, Ashâb-ı Suffa olarak adlandırılan ve bizzat Hz. Peygamber'in eği- timinden geçerek İslamı anlatmak üzere çeşitli bölgelere dağılan fedakâr zevatın büyük çoğunluğu gençlerden oluşmaktaydı.
Onların İslam'ı insanlığa ulaştırmak için gösterdikleri çabalar sırasında başlarına bir şey gelmesi Allah Rasülünü çok üzerdi.
Nitekim yetmiş kişilik genç bir eğitim kadrosunu İslâm'ı anlatmak amacıyla görevlendirmiş ancak bu güzel insanlar Biri Mâûne denilen yerde tuzağa düşürülerek şehit edilmişlerdi. Bu durum Allah Rasûlünün o kadar ağırına gitmişti ki, o kadar yü reğini sızlatmıştı ki, bir süre sabah namazında bu işi yapanlara kunut okuyarak beddua etmişti