Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu hayat, yaratılışın gayesi olan, Rabbini tanımaya ve O'na şükretmeye sebebiyet vermek için yeterli bir hayattır.
Sayfa 119
Canlılık tarihinde olan bir değişimin, gelişen bir yapının,
Evrimleşen bir özelliğin nasıl olabildiğini anlamıyor olmamız, bu özelliklerin evrimsel süreçlerle var olmadığı anlamına gelmez. Olsa olsa, bizim bu konudaki bilgisizliğimizi veya konu hakkında yeterli bilimsel araştırmanın yürütülmediği anlamına gelir.
Sayfa 537 - Evrensel Basım YayınKitabı okuyor
Reklam
Ne kadar ilginçtir ki iştah ve sindirimi ayarlayan onlarca enzim, uykunuz ve uyanıklık durumunuzu ayarlayan hormonlarla birlikte çalışıyor. Örnek olarak bize tok olduğumuzu bir sinyalle bildiren leptin hormonu (iştah azaldığı gece saatlerinde en düşük ve gündüz açlık arttığında en yüksek), uyku ve uyanıklığımızı ayarlayan ACTH, kortizol, gonadotropin, östradiol ve TSH hormonları, sonuç olarak noradrenalin, serotonin gibi hormonlarla birlikte çalışıyor. Bu birlikteliği ve zamanlamayı bozduğunuz zaman ne oluyor? Ortaya çıkacak sorunlar arasında olan gastrit, reflü, obezite bunlardan yalnızca birkaç tanesi...
Çocuklarımız, Allah Teâlâ'nın buyurduğu gibi bizim için hem dünya ziyneti, hem de imtihandır. Bilmeliyiz ki bu imtihanda asıl olan niyetimiz ve özverili gayretlerimizdir. Netice her zaman Mevlâ Teâlâ hazretlerine aittir. Çalışmak bizden, başarı Allah Teâlâdan. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır.
Ağaçların çoğu, yeraltında yaşayan mantarlarla simbiyotik ilişki içerisindeydi. Simbiyotik ilişkide, tüm taraflar bir şekilde bu ilişkiden fayda görmekteydi. Mantarlar yeraltı boyunca gönderdiği miselyum ve liflerle topraktan fosfor, nitrojen gibi maddeleri ağaca taşı yordu. Ağaç da bu maddeleri kendisi için kullanıyordu. Peki, mantarların bu ilişkiden akarı neydi? Çok iyi oldukları için mi ağaçlara yardım ediyorlardı. Aslında cevap hayırdı. Normalde mantarlar fotosentez yapamazlardı. Kendileri fotosentez yapa madıkları için ağaçların fotosentez sonucu ürettiği maddeleri kullanırlardı. Böylece her iki tarafa fayda sağlayan harika bir ilişki ortaya çıkmıştı. Bunlar zaten normal biyolojik bilgilerdi. Suzanne Smard'ın ortaya çıkardığı ise ağaçların bu mantarlar aracılığıyla inanılmaz bir iletişim ağı kurduğuydu. Ağaçlar bu mantar ağı sayesinde kaynaklarını paylaşabiliyordu. Mesela ağdaki yaşlı ana ağaçlar bu sistem yoluyla küçük fidanlara bir miktar destek gönderip hayatta kalma şanslarını artıriyorlardı. Hasta ya da ölmek üzere olan ağaçlar yine bu sistem aracılı ğiyla kaynaklarını daha sağlhklı komşularna aktabiliyorlardı. Bu mantar ağı diğer bitkilerce de kullarılabiliyordu. Yani bir bitki saldiya uğradığında çeşitli kimyasal maddeler salgılayarak komşularına haber veriyordu. Tüm ilişki ağlarında olduğu gibi bu mükemmel sistemi kendi çıkarları için kullananlar da vardı. Bazı orkide türleri bu ağı hackleyerek komşularının kaynaklarını çalıyorlardı.
Ruhların ebedi tekämülünü zorunlu kılan etken de, ruhların Asli Prensibe hiçbir zaman erişemeyecekleri hakikatinin bir zo- runluluğudur. Ruhların Asli Prensibe erişememelerini zorunlu kılan etken ise; her şeyin üstünde ve bütünlerin bütünü olan, her şeyle en ufak bir ilişkisi dahi sözkonusu olmayan, akıllara, hayallere, hislere girmeyen, hiçbir adla ifadesi mümkün olmayan, yalnız -burada büyük bir çaresizlik içinde ancak bir defaya mahsus olmak üzere, sözcüğe hiçbir mānā yüklemeksizin, bir dünya sözcúğüyle anacağımız "Allah"ın "erişilmezliklerin erişilmezliği" zorunluluğudur. Bu hakikati tereddüt etmeden ve tartışma konu- su yapmadan, böylece, olduğu gibi kabul etmek de, zorunlulukların en büyüğü ve selämet* yolunun tek yönüdür.
Reklam
Elon Musk da elektrikli arabalar, uzay gemileri, hız kovanı, güneş enerjisi panelleri, yapay zekaya olan ilgisi arasında gidip gelirken görev başında kalmakta bazen zorlanıyor. Ama bu tür huzursuz arayışlar dünyayı değiştirir.
Dekonstrüksiyon ve Dekonstrüktif Okuma Stratejisi nedir?
Bireysellik, ilişkisellik, bağlamsallık ve zamansallığa vurgu yapmak suretiyle dekonstrüksiyon, bir yandan metafiziksel düşünme tarzlarındaki içkin şiddeti, diğer yandan da evrensel olduğu düşünülen varlık ve hakikat iddialarının farklı şekillerde inşa edilmeleri mümkün olan birer inşadan ibaret olduğunu açığa çıkarma çabası olarak okunabilir. Bu nedenle dekonstrüksiyonu radikal bir rölativizmle ilişkilendiren yaklaşımlara karşıt bir şekilde, dekonstrüksiyonun adalet olduğu veya adalet için pratiğe geçirildiği şeklindeki Derridacı söylemde karşılığını bulduğu üzere, dekonstrüktif okuma pratiği gerçekte, çeşitli söylem ve felsefeler içerisinde, bütünlük ve evrenselliğe vurgu yapmak suretiyle susturulan tikel seslerin veya düşünme tarzlarının lehinde tavır alan ve onlar üzerindeki şiddeti bertaraf etme amacı güden bir metin okuma stratejisi olarak kabul edilebilir.
Sayfa 14 - Ketebe Yay. 1. Baskı: Mart 2020
Ahlaki natüralizm olgu-değer problemini de görmezden gelmektedir. Onlar için iyilik ile sıcaklık, kötülük ile dikdörtgen olma nitelikleri aynı kategoridedir. Bu, sağduyuya oldukça aykırıdır. Durumun zorluğunu fark eden ama objektif ahlaktan da vazgeçemeyen kimi ahlak filozofları, ahlaki nonnatüralizmi geliştirmişlerdir. Buna göre ahlaki nitelikler, doğal niteliklerden farklıdır ve kendilerine has bir varlıkları vardır. Fakat bu görüş de kendine has zorluklara sahiptir. Her şeyden önce Mackie'nin dediği gibi bu tür doğal-olmayan nitelikler tuhaftırlar. Ek olarak, tuhaf olan bu nitelikleri algılamak için bir başka tuhaf meleke evrimleştirmemiz gerekir ki bu sezgi melekesi de tuhaftır. Zira olgular dünyasına ait olan bu sezgi melekesi, olgular dünyasını aşarak doğal-olmayan nitelikleri de algılamaktadır. Ayrıca, Platonik idealar gibi kendinden menkul ahlaki nitelikler öne sürmek, Sharon Street'in gösterdiği üzere Darwinci evrim ile bağdaşmamaktadır. Zira hasbelkader evrimleşmiş bir sezgi yetisi, nasıl olur da iyiyi ve kötüyü başarıyla takip edebilir? Bir diğer problem, bu ideaların milyonlarca yıl boyunca insanın tam da bu şekilde evrimleşmiş olmasını beklemeleridir. Ahlaki nonnatüralizm, bizden birçok "kozmik tesadüf'e inanmamızı talep eder. Buna inanmak güçtür.
Sayfa 394 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Hz. Fâtıma (radıyallahu anhâ)
Nübüvvetten beş yıl önce, M. 605 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in en küçük kızı, yedi evladının altıncısı idi. Evlad acısı ile yoğrulan bir Babanın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatta kalan tek evladı idi. Altı evlad acısı yaşan güzeller güzeli (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Fâtıma’sının vefatını görmedi. Fakat Fâtıma (radıyallahu anhâ) Babasının (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefatını gördü, dayanılması güç olan bu acıdan altı ay sonra kendisi de Medine’de H. 11 / 632 tarihinde vefat etti. Ehl-i Beyt içerisinde, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sonra ilk vefat eden kişi kendisi olmuştur.
Reklam
İki Keşiş Issız bir dağda, Tanrı’ya tapan ve birbirini seven iki keşiş yaşıyordu. Bu iki keşişin pişmiş topraktan bir kasesi vardı; sahip oldukları tek şey de bu kaseydi. Bir gün, daha yaşlı olan keşişin kalbini kötü bir ruh ele geçirdi ve daha genç olan keşişin yanına gidip şöyle dedi: “Uzun zamandır birlikte yaşıyoruz, ayrılmak zamanıdır. Neyimiz varsa bölüşelim.” Bunun üzerine, daha genç olan keşiş hüzünlendi ve arkadaşına dedi ki: “Kardeş, beni bırakmak zorunda kalman kahreder beni. Ama mutlaka gitmem gerekiyorsa, öyle olsun.” Sonra toprak kaseyi getirdi ve “Bunu bölüşemeyiz, Kardeş, senin olsun, dedi. O zaman, daha yaşlı olan keşiş şu karşılığı verdi: “Sadaka istemem, sadece bana ait olanı isterim. Kase bölüşülmeli.” Daha genç olan keşiş cevap verdi: “Kase kırılırsa ne işimize yarayacak? Hediyemi gerçekten kabul edemiyorsan kura çekelim.” Yaşlı keşiş yineledi: “İstediğim yalnızca adalet, bana ait olan şeye sahip olmak isterim ben, kurayı göze alamam. Kase bölüşülmeli.” Genç keşişin öne sürebileceği başka bir sav kalmamıştı artık. “Gerçekten de istediğin bu ise, kasenin bölüşülmesini istiyorsan, kıralım bitsin bu iş “ dedi. Bunun üzerine, yaşlı keşişin yüzü karardı ve bağırdı: “Ey korkak melun, kavgadan kaçıyorsun ha!”
Eğer değer verdiğiniz bir şey yapmaya çalışıyorsanız, çalışmalarınızı kuşku duymadan destekleyen insanlarla çevrili olmanız çok önemlidir. Aynı zedelenmelere sahip olan, ama bunları iyileştirmek için gerçek bir arzu duymayan sözde arkadaşlara sahip olmak, hem bir tuzak hem de bir zehirdir. Bu türden arkadaşlar sizi aşırı öfkeli, doğal döngülerinizin dışında, ruhsal gereksinimlerinizle uyumsuz bir şekilde davranmaya yüreklendirir.
Son
Öyleyse, henüz vakit varken öğrenelim iyilik etmeyi. Şerefimiz için bakışlarımızı göğe kaldıralım. Onurumuz için, erdem aşkımız için her şeye kadir olan, yaptığımız her şeyi gören, hatalarımızı yargılayan Tanrı'ya seslenelim. Bana kalırsa, ki bu hususta yanıldığımı hiç sanmıyorum, fevkalade adil ve iyi olan Tanrı'nın nazarında tiranlıktan daha aykırı başka hiçbir şey yoktur. Bu yüzden eminim ki tiranları ve onların suç ortaklarını, cehennemin derinliklerinde korkunç bir azap bekliyor.
Yani Mir bravo. İşin sonunda anladın bu aşkı ama olan oldu...
Kalp temizliği ve imanla inan ki Sen ve Mem hakkında öyle pişmanım ki İster ölün ister dirilip kalkınız Mem ile artık ayrı olamazsınız!"
Sayfa 269 - Dara YayınlarıKitabı okuyor
Cümle alem mutlu ve neşe içinde Amma matem vermişsin bana ve Mem'e Bizimle olan derdini söyle şimdi Akıt artık yüreğindeki o zehri Ol Yusuf'umu o kuyuya gönderdin Beni de bu virane eve hapsettin Yakup misali acıklı ve enin Can ve kalbin avuntusunu gasp ettin Bense kalakaldım Züleyha misali Yusuf'suz, muratsız ve duldasız şimdi
Sayfa 235 - Dara YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.